O gün Tanrı’nın insanlara sorduğu
en büyük bilmeceydi “İnsan olmak nedir? sorusu. Tüm evrenin kendisi için
yaratılmış olduğunu düşünen şaşkın bir varlık için ne büyük bir gizem: “İnsan
Olmak” ve bu bilmeceyi çözememiş olmanın vermiş olduğu ezeli bir sıkıntı. Bu
gece üşenmedim saat tuttum. Bir sigaranın tükenmesi 3 dakika 42 saniye sürüyordu.
Peki o sigara boyunca aklından geçen hatıralar. İşte onları bir saat kadranına
sığdıramıyorsun. Tüketilmiş anlar, yanlış anlaşılmalar, unutulmayan kayıplar,
mutlu azınlıklar, önemsiz çoğunluklar, verilmesi gereken kararlar, uçurumlar,
dik yokuşlar, her sokağı denize çıkan şehirler, beyninizde yankılananlar…
Sonuçta kafanıza saplanan tarifsiz ağrılar…
Hava durumunun ruh haline paralel
gittiği bir anda düşünmeye başlarsın. Hayatın içinde mi olmak yoksa gözlerden
uzak olmak mı? Bir zor bilmece daha. Oysa bazen o kadar imkansız oluyor ki
içinde olmak. Bir o kadar acı veriyor göremeyeceği kadar uzağında olmak.
Dünyanın küre şeklinde, yuvarlak olduğunu düşünürsek tuhaf bir ironi. Çünkü bu
küre üzerinde alınan her yol, insanı hep uzaklaşmaya çalıştığı şeylere
yaklaştırıyor. Giden her şeyin geri dönme ihtimali olsa da, giden her şey geri
döner demek biraz ahmaklık oluyor sadece. Ve belki de bu yüzden geometri bile
sevimsiz geliyor çoğu zaman...
0 yorum:
Yorum Gönder