Parisien’ler ‘Bordolais’ der oralılara; etimolojisini geç, bildiğin ‘köylü’ demek işte, taşralı. ‘Province’ gibi bir Akdeniz taşralılığı da değil ama epey kaba saba, toprağı gibi sert, müdanaasız, keyfine göre… Oranın yağmuru fenadır, donuna kadar ıslatır adamı. Şarabı öyle tatlı tatlı gelmez üzerine, tak diye çarpar, su bardağında hem de, Ortaçağ’dan kalma bir şatonun gölgesinde… Havasından mıdır suyundan mıdır bilmem, Bordeaux’lular hakikatli insanlardır, ağız eğip bükmezler, aksanları bile daha dolu doludur. İşte, kendilerine ‘Kara Arzu’ diyebilecek bir müzik topluluğu da ancak oradan çıkar. Des Armes gibi bir şarkıyı, ‘silahlar, gece kuşları, parlak olan her şey / keyif için sürekli temizlenmesi / ve yine keyif için okşanması gereken’ gibi bir dizeyi ancak onlar yazar. Konserde boyunlarına poşu takıp Filistin halkını anar.
Noir Désir’in solisti Bertrand Cantat’ın bu yılın başında intihar eden eşi Kristina Rady’ye dair bir makaleye rastladım Paris Match’da. Birkaç cümlenin asla birkaç cümle olmadığı o nadir yazılardan. İçinde iki ölü kadın ve ‘sevdiği iki kadını da bir şekilde ‘öldürmüş’ bir garip adamın’ olduğu, çok trajik, çok burun kökü sızlatan bir hikâye.
Litvanya’nın Vilnius kentinde yapış yapış bir yaz gecesi, bir otel odası, 26 Temmuz 2003’ün gece yarısı. Cantat’la sevgilisi Fransız oyuncu Marie Trintignant’ın arası epeydir bozuk. Sebebi de Trintignant’ın eski kocalarıyla bir türlü bitirmediği ilişkileri. O gece de benzer bir sebepten çıkan tartışma, dumanlı kafalar, öfkeden gerilmiş kaslar ve boğaz patlatırcasına atılan çığlıklarla birleşiyor, Cantat ‘aşktan öldürüyor.’ “Tavrında, yüzünde, gözlerinde, davranışlarında hiç tanımadığım şeyler vardı” diyor sonra mahkemeye verdiği ifadede. “Yaşadığım şiddet ve adaletsizlikti ... Bu kötülüğü anlamamıştım. Kendi kendime sordum; benimle böyle konuşan kişi kim?” diyor. Çok üzgün, çok çökmüş…
Bu hikâyeyi az çok biliyoruz. Nereden baksan büyük trajedi, büyük üzüntü.
İki kadın, bir adam...
Ancak çok sonra öğreniyoruz ki bu öyküde bir kadın daha var: Cantat’ın karısı Kristina Rady! Olayın olduğu sırada üç aylık hamile. Kocasının Trintignant’a aşık olduğunu biliyor, gitmesine izin veriyor. Ara sıra geri dönmelerine de alışıyor. En tuhafıysa, Cantat’ın yargılanma süreci boyunca gösterdiği serinkanlı duruş. İstisnasız her duruşmaya geliyor, ‘evlilikleri boyunca hiç şiddet görmediğini’ anlatıyor, ‘melek gibi adamdır’ diyor gözyaşlarına boğularak. Cantat’ın bir bakışını yakalamak için bekliyor. Sekiz yıl hapse mahkum olunca en çok o yıkılıyor. 2007’de şartlı tahliye olunca en çok o seviniyor. Macar asıllı, çok güçlü bir kadın. Yakınları çocuklarına çok düşkün olduğunu, onların kendisini hayata bağladığını söylediğini ancak Cantat’la olan ilişkisinin kadını fena yıprattığını anlatıyor. Bu yılın başında, yılbaşı neşesini filan henüz yeni yaşamışken ‘iyiyken’ yani, kendini asıyor Bordeaux’daki evinin mutfağında. Çocuklar okuldan dönünce cansız bedenini buluyor.
Cantat’ın cenazede çekilmiş fotoğrafına bakıyorum. Sevdiği iki kadını da toprağa vermiş bir adam nasıl olursa öyle. Şaşkın, öfkeli, bitik…
Albümün eli kulağında!
Bu aşk hikâyesi her yanıyla çok mahrem, öyle de kalsın. O otel odasında ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Yarım kalmış viskinin dili yok. O mutfakta ne olduğunu da bilemeyeceğiz, yarım kalmış sigaranın da öyle… Bildiğim tek şey, hiçbir kadının, sevgilisini öldürmüş kocasının mahkemede kendi ağzından, “Onu hâlâ çok seviyorum” cümlesini duymak istemeyeceğidir.
Yeni Noir Désir albümü eli kulağında. Özlem ve merakla beklemedeyiz. Bunca acıdan sonra nasıl çıkar bir adamın sesi, nasıl bakar gözleri? Dinlemek biraz cesaret isteyecek, gözyaşı getirecek gibi görünüyor.
Elif TÜRKÖLMEZ "Radikal"
Duyduk ki yeni bir habere göre Noir Desir dağılmış.