Renkler o kadar tuhaftı ki bu durumun insana verdiği rahatsızlığı kelimelerle ifade etmek oldukça güçtü. Lacivert taşından özenle yontulmuş bir taş gibi kasvetli mavi tonları, yaşamın gizemini yansıtan titrek bir parlaklığa sahipti. Morlar, çiğ ve kokuşmuş etin iğrenç rengine benzemesine rağmen Heliogabalus'un Roma İmparatorluğu'nu andıran bir cinsel istekle parlıyordu. Çobanpüskülünün etli meyveleri gibi parlayan kırmızılar bir yandan İngiltere'deki Noel akşamlarını ve karın altında oynaşan çocukların neşeli kahkahalarını anımsatmasına rağmen bir güvercinin sevimli göğsünün yumuşaklığına da sahipti. Tuhaf bir arzuyla yeşili yaratan bahar gibi mis kokulu bir dağ ırmağının pırıldayan suyu kadar saf sarılar vardı. Böylesi acı çeken birinin bu meyveleri yarattığını kim söyleyebilirdi.
Sanki varlıkların bir daha değiştirilmemecesine şekle sokulduğu dünyanın en karanlık tarihinde yaratılmışcasına canlılardı. Yoğun bir zevk veriyorlardı. Sadece kendilerine özgü keskin bir arzuya sahiplerdi. Tanrı bilir, ruhun hangi sırlarına, hayal gücünün hangi gizemli köşelerine açılan kapıyı aralayan büyülü meyvelerdi bunlar. Bilinmeyen tehlikelere sessizce karşı koyuyor gibiydiler. Onlardan bir kere ısıran ya bir canavara ya bir tanrıya dönüşürdü.
"W. Somerset Maugham"
Hot Chip - Colours
Grouplove - Colours
0 yorum:
Yorum Gönder