Bir işe yarayan sinema salonları sadece eski sinema salonları. Işıklar
söndüğünde insanın kalp atışlarının hızlanmasına yol açan dev
salonlardı. Muhteşemdiler, gerçek sinema salonları onlardı. Yüksek
tavanları, sütunları, yıpranmış halıları ve balkonlarıyla kiliselere
benzerlerdi. O salonlar, sinemaya gitmenin hala dini bir deneyim,
sıradan ama kutsal bir eylem olduğu dönemlerde inşa edilmişti. Çoğunu
yıkıp yerlerine banka, süpermarket veya alışveriş merkezi diktiler.
Artık filmlerden önce o baş dönmesi hissedilmiyor, kimse kendini
sinemada yalnız hissetmiyor. Kutsallığın sona erişi, sonunda filmleri de
etkiledi. Büyük sinema salonları yıkılıp iğrenç alışveriş merkezleri
dikildi, binaların işlevselliklerine övgüler düzüldü. İnsanın oturma
odası, sonu gelmeyen sıralarına oturulan sinema salonlarıyla aynı
değildir. Ama dikkatli bakıldığında, insanın oturma odasının, eski
sinema salonlarına, yeni sinema salonlarından çok daha yakın olduğu
görülür. Her şey yolunda giderse -ne yazık ki bazen gitmez- insan,
kutsallığı yeniden keşfeder. Başını koltuğa yaslar, gözlerini açar ve
izler.
"Roberto Bolano"
İşte Gezegenin çeşitli şehirlerinden rüya gibi sinema salonları....
0 yorum:
Yorum Gönder