19.02.2018

5 PAZARTESİ ŞARKISI


Günlerden yeni bir Pazartesi. Bugün beş şarkılık listemizin konusu özetle müzik ve sinema. Bir dönemi, bir sanatçıyı, bir müzik grubunu anlatan filmlerden seçmiş olduğum en güzel şarkılar. Baştan belirteyim elbette onlarca film arasından seçilen bu liste kişisel bir listedir. 

Bir bilgenin dediği gibi; "Su hep başka yerlere doğru akar, insanlarsa hep kendilerine doğru saplanıp kalır."

Hepinize mutlu ve bol müzikli Pazartesiler...


Control (2007) - Love Will Tear Us Apart

Control, Joy Division solisti Ian Curtis'in biyografisi niteliğinde bir film. Curtis'in karısı Deborah Curtis'in "Touching From a Distance" adlı kitabından uyarlanan filmin yönetmeni, Depeche Mode, U2, Nirvana, Nick Cave gibi isimlere video klipler çekmiş Anton Corbijn. Filmde Curtis'i Same Riley, Deborah'yı Samanta Moerton oynuyor. Tıpkı Manchester'ın gri sokakları gibi siyah-beyaz çekilen film, Ian Curtis'in şan-şöhret, iki kadın arasında kalmışlık, yaşadığı sağlık problemleri, genç yaşta baba olmanın ağırlığı altında kalan ruh halinin nasıl intihara sürüklendiğine şahitlik ediyor.




24 Hour Party People (2002) - 24 Hour Party People

Michael Winterbottom imzalı film 70'lerin sonunda başlayıp 90'ların başına kadar süren ve Madchester ismi verilen bir müzik türünün doğuşunu anlatıyor. Factory Records ve onun sahibi Tony Wilson, 1982'de açılan The Hacienda, uyuşturucu pazarı, o dönem ortaya çıkan birçok grup filmin eksenini oluştuyor. Sonra Stone Roses Amerika turnesini iptal eder, Happy Mondays yaşadığı uyuşturucu sorunu yüzünden yeni albüm yapamaz, Factroy Records'un paraları suyunu çeker, The Hacienda kapanır, gece kulüplerinde elektronik müzik dönemi başlar ve bir devir kapanır.





Good Vibrations (2012) - Teenage Kicks

Bir Beach Boys şarkısı olan Good Vibrations, İrlanda Belfast'te Terri Hooley isimli bir müzik aşığının, 70’ler İrlandası’nda IRA örgütünün öncülüğünü ettiği, Katolik ve Protestan savaşlarının, kutuplaşmaların, karanlığın tam ortasında, şehrin en çok bomba patlayan sokağında açtığı plak dükkanı, punk müziği keşfetmesi ve yerel gruplara albüm yapma mücadelesi ve müziğin evrensel gücü üzerine keyifli bir film. Ayrıca filmde Rudi, Outcast, The Undertones gibi grupların doğuşuna şahitlik ediyoruz. Ne diyordu filmin bir sahnesinde Terri Hooley;

When It comes to punk: New York has the haircuts, London Has the trousers, but Belfast has the Reason!

Evet müzik yapmak için her zaman haklı bir neden vardır...





Almost Famous (2000) - Tiny Dancer

1970'ler rock dünyasına genç bir müzik yazarının gözünden bakış. Rock'n roll ruhu ve yol hikayeleri. Filmi izledikten sonra insan keşke o yıllarda yaşamış olsaydık demeden duramıyor. Keşke... Woodstock çayırlarından yankılanan özgürlüğün sesi. Ümit Bayazoğlu "Uzun, İnce Yolcular" kitabında ne diyordu: "Rüya bitti, her şey aynı kaldı. Yalnızca ben 30 yaşıma geldim ve çok sayıda insan saçını uzattı. Hepsi bu "Aslında John Lennon, kuşağına biraz haksızlık ediyor bu meşhur deyişinde. Onların "Çiçek Enerjisi" ile kıvılcımladıkları muhalefet sayesinde Vietnem savaşı daha erken bitti, zenci düşmanlığı geriletildi, saklı taşra faşizmi ortaya çıkarıldı, Fransa'da birkaç gün de olsa sokaklar ele geçirildi, alçak kariyeristler, taş kafa rektörler diz çöktürüldü..."





Velvet Goldmine (1998) - 20th Century Boy

Todd Haynes'in yönettiği film, glam rock dönemine Iggy Pop ve David Bowie ekseninde odaklanıyor. Kadrosunda birçok müzik yıldızını barındıran Venüs in Furs ve Wylde Rattz iki yapay grubun bu film için kurulduğunu hatırlatalım. 


18.02.2018

The Virgin Suicides


Bugün tozlanmayan albümler köşesinde 2000 yılına uzanıyoruz. Bu albüm aslında bir film soundtrack'i. Ses ve görüntünün birbirini kusursuzca bütünlediği muhteşem bir uyum. Sofia Coppola'nın ilk yönetmenlik deneyimine eşlik eden isim ise elektronik müziğin Fransız ikilisi Air. Hayattan hiçbir beklentisi kalmayan beş kız kardeşin trajik hikayesinin anlatıldığı film, Air'in iç parçalayan müzikleri arasında ses ve görüntü sinerjisinin doruklarına ulaşıyordu.


Nicolas Godin ve Jean-Benoit Dunckel ikilisinden oluşan Air, çıkış albümleri olan Moon Safari'de yakaladıkları başarıyı bu soundtrack albümüyle zirveye taşıdılar. Albüm, tıpkı filmin kendisi gibi hüzün dolu ve dokunaklı. Filmin bir sahnesinde doktor, 13 yaşındaki kıza neden intihar etmek istediğini soruyor. Kız da "Siz belli ki hiç 13 yaşında bir kız olmamışsınız Doktor" diye cevap veriyor. İşte bu nedensizlik, muğlaklık, melankoli film müziklerinin de içine sızıyor. Özellikle 'Playground Love' şarkısı bir yandan David Lynch filmlerinin karanlığını, diğer yandan Serge Gainsbourg'un baştan çıkarıcı romantizmini barındırıyor. Mutlu görünen bir toplumun arkasında sakladığı büyük boşluk.

Özetle bu albüm pop tarihinin en harika ağıtlarından biri olarak parlamaya devam ediyor.


5.02.2018

5 PAZARTESİ ŞARKISI


Günlerden yeni bir Pazartesi ve müzik yolculuğumuz devam ediyor. Bugün 5 şarkılık listemizde sevdiğimiz filmlerde kullanılmış ve her çaldığında o filmi aklımıza getiren, fimlerin önüne geçmiş şarkılar listesi yer alıyor. İnsanın keşke hayat sonu iyi biten bir film olsa diyesi geliyor ama hayat gerçekten çok vahşi ve acımasız. Ya da insanlar onu bu hale getiriyor. Belki de hayat tek başına hür bir ağaç gibi yaşayabilme gücüdür. Kim bilir? Hisli bir yazarın dediği gibi "Anlaşılmayı her zaman reddettim. Anlaşılmak kendini satmaktır. Aşık olmak yalnızlıktan usanmaktır; bu yüzden bir korkaklıktır, kendimize ihanettir. Geçmişim, olamadığım her şeydir. Hep uyanmanın sınırındaymışım gibi hissediyorum."

Sözün bittiği yerde müzik başlar diyerek şarkılara geçelim. Müzik ve umut hiç tükenmesin. Hepinize Mutlu Pazartesiler. 

"Drive" Kavinsky - Nightcall



"Call Me By Your Name" The Psychedelic Furs - Love My Way



"Top Gun" Berlin - Take My Breath Away



"Time of the Gypsies" Goran Bregovic - Ederlezi



"Fight Club" Pixies - Where is My Mind



BONUS: "Dönüş" Seha Okuş - Hasretinle Yandı Gönlüm

29.01.2018

5 PAZARTESİ ŞARKISI


2018 ölüm mesaisine hızlı başladı. Kazancı Yokuşu'dan aşağı inen freni boşalmış bir kamyon gibi önüne kattığını kervana dahil ediyor. Son kaybettiğimiz müzisyen The Fall grubunun efsane ismi Mark E. Smith. Bugün 5 şarkılık listemizde The Fall şarkıları var.

70 yılların sonlarında punk’la başlayan ve post-punk ekseninden indie’ye evrilen o nefes kesen yılların en önemli şahitlerinden biriydi The Fall grubunun beyni ve tek değişmeyen üyesi arıza kişilik Mark E. Smith. Adını Albert Camus'nun 1956 yılında yayımlanan aynı adlı romanından alan, 1976 yılında Mancherster’da Mark E. Smith ve arkadaşları tarafından kurulan The Fall, punk müziği kuru gürültü söylemlerden soyutlayarak, kendini büyük müzik firmalarının kıskacından kurtarabilmiş, bugün müzikal yolculuğunu devam ettiren onlarca grubu etkilemiş, ama asla onlar kadar dinleyici olmamış ve asla o gruplar kadar albüm satmamış kült bir isimdir. Şayet Manchester Sound denen bir müzik varsa bunda The Fall’ın etkisi çok büyüktür. Mark E. Smith’in şarkı sözleri sosyal gözlemlerin, hayata dair gerçeklerin, içinde boğulduğumuz büyük kent yalnızlığının, sınıfsal adaletsizliğin gözler önüne serildiği kısa hikayelerdir. Elbette bunda Mark E. Smith’in The Fall öncesinde bir liman işçisi olarak hayatını sürdürmesinin etkisi büyüktür. Bilenler bilir The Fall, 2003 tarihinde İstanbul’da da bir konser vermişti. Bir avuç şanslı faninin izlediği o konserde elindeki mikrofonu seyircilere vererek şarkılar beraber söylenmişti. Sanki sahnede giyimi ve tavırlarıyla bir müzik yıldızı değil, kahvede okeye dördüncü olan samimi bir arkadaş vardı.

Müzikal anlamda değişik tatlara kapalı olmayan Mark E. Smith 2007’de Mouse On Mars elemanlarıyla Von Südenfed adıyla bir ortaklık kurmuş, tarz olarak birbiriyle alakasız bu isimler Tromatic Reflexxions isimli çok başarılı bir sentez albüme imza atmışlardı. Albümde, Mark E. Smit'in konuşma ve bağırma arasındaki o nefis aksanı ekmek kadayıfı üzerindeki kaymak gibiydi.
Ne diyelim bir devir daha kapandı, The Fall evreni öksüz kaldı. Güle Güle asi ve huysuz adam Mark E. Smith…

Müziğin ve umudun hiç susmaması dileğiyle hepinize Mutlu Pazartesiler..

Victoria



New Big Prinz



Totally Wired



Eat Y’Self Fitter



How I Wrote Elastic Man



BONUS: Von Südenfed - Wipe That Sound

22.01.2018

5 PAZARTESİ ŞARKISI


İnsan olabilmek bambaşka bir olgu. Şans, cesaret istek gerektiren bir olgu, özellikle dünyada başka hiç kimse yokmuş gibi yalnız kalabilme cesaretini gerektiren bir olgu. Bazen hayat ve geçmiş çok ağır gelebiliyor. Bu ağırlığın vermiş olduğu yük gerek ruhsal gerekse fiziksel olarak bazılarımızı çok yıpratıyor. İşte bu ağırlığın altında fazlasıyla ezilmiş birisi de geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz The Cranberries grubunun solisti Dolores O'Riordan. 

Özellikle lise ve üniversite yılları 90'lı yıllara denk gelen bir kuşak için Cranberries müzikal anlamda önemli bir duraktı. Dolores O'Riordan'ın güçlü sesi eşliğinde yankılanan unutulmaz şarkılar. Bugün 5 şarkılık listemizde efsane olmuş beş Cranberries şarkısı var.

Belki de yaşamak ilerlemek değil, geride bırakmak olabilir. Özetle hayat ve insana dair her şey gizemli olmuştur diyerek müziğe ses verelim. Müziğin ve umudun hiç bitmemesi temennisiyle hepinize Mutlu Pazartesiler...

Animal Instinct



Ode To My Family



Dreams



Zombie



Linger

21.01.2018

Cocteau Twins - Treasure


Bugün tozlanmayan albümler köşesinde 1984 yılına giriyoruz. Grubun alımlı ve gizemli bu üçüncü albümü Treasure, 4AD plak şirketi etiketiyle basılmıştır. Mitolojik şarkı isimleri, Elizabeth Fraser'ın büyülü sesi eşliğinde şiir gibi akıp giden bir kayıt.

Hikayenin başına dönersek; Üç farkı insanın İskoçya’da kesişen hayatlarının müziğe yansımış hikayesidir Cocteau Twins. Yerel bir otel’in diskosunda düzenlenen punk gecelerinde DJ’lik yapan Robin Guthrie, onun arkadaşı Will Heggie ve İskoçya’daki sıkıcı hayatın onları buluşturduğu bu mekan da en iyi dans eden kadın Elizabeth Fraser. 1979’da Grangemouth’lu üç yakın arkadaşın kurmuş olduğu grup ismini Simple Minds’ın çok bilinmeyen karanlık bir şarkısından alıyor. Grubun 4AD firması ile temasa geçmesinde çok sevdikleri The Birthday Party'nin etkisi büyüktür. Demo kasetlerini dinleyen 4AD Records’un sahibi Ivo Watts-Russell grubun yaptığı müzik karşısında hissettiği heyecan Cocteau Twins’in albüm kayıtları yapması amacıyla Londra’ya taşınmaları ile sonuçlanmıştır. Çok kısa bir sürede tamamlanan ilk albüm Garlands, minimal gitar dokunuşları eşliğinde ruhani ve koyu bir yolculuğun haberciliğini yapıyordu.

BBC Radio 1’in efsane DJ’i John Peel bu albümü baş tacı etmiş ve programında sık sık çalmıştır. Çıktıkları ilk dönemde Siouxsie And The Banshees benzetmesi yapılan grup kısa zamanda ayrı bir kulvarda olduğunu kanıtlamıştır. 1983 baharında Heggie gruptan ayrıldı (Sonraları Lowlife grubuna katılacaktır). Bu ayrılık sonrasında gruba basçı olarak katılan Simon Raymonde bu süreç içerinde beste ve düzenleme alanında önemli bir yetenek olduğunu bu albüm ile ispat etmiştir.

Cocteau Twins kendi özgün yapısıyla şekillendirdiği müziğini diğer bir kuşağa aktararak Post-punk, New-wave, New-romantics ve Goth gibi müzik tarzlarına çok şeyler kattı. Özellikle 90 yılların başında parlayan shoegaze akımı ve bu akımın önemli grupları olan Slowdive, Lush, My Bloody Valentine, Ride, Curve gibi isimler Cocteau Twins ve onun esrarengiz ambiyant pop müziğine çok şey borçludur. Galaksinin zamanın ötesinden tarifsiz sesler sunan bu eşsiz grubuna hayatınızın belli bir döneminde mutlaka zaman ayırın.


8.01.2018

5 PAZARTESİ ŞARKISI


Yeni bir yılın ikinci pazartesinden sevgiler. Koskoca bir yılı daha tarihe gömdük. Geçen bir senede değişen çok şey oldu demek isterdim ama aslında değişen çok birşey yok. Geçen bir senede bir yaş daha büyüdük mesela. Sadece biz mi büyüdük? Hayır. Ekonomi, şehirler, şehirlerin içindeki yalnızlığımız, telefon ekranlarımız da büyüdü. Ama kirli pazarlıkların arasında kalan, savaş coğrafyasındaki çocuklar büyüyemediler mesela. Doğayı biraz daha kendimize küstürdük, dünyayı yaşanmaz bir yer yapmak için bir adım daha attık, betona bir karış daha gömüldük, hayvanları, kadınları, çocukları, insanları öldürmeye devam ettik. Mutluluğun son model cep telefonlarıyla, arabalarla, milyon dolarlık evlerle kısacası parayla alakası olmadığını bu senede öğrenemedik.

Hüzünlü bir abimizin dediği gibi herkesin acısı sevgisi kadarmış diyerek müziğe geçelim. Bugün listemizde tam on şarkı var. 2017 yılında yayınlanan ve benim radarıma takılan yerli ve yabancı 10 albümden sevdiğim şarkılar. Özetle kişisel bir 2017 en iyi albümler listesi aslında. Müziğin ve umudun hiç dinmemesi temennisiyle;

Hepinize Mutlu Pazartesiler...

YABANCI ALBÜMLER

Slowdive - Slowdive




King Gizzard and The Lizard Wizard - Flying Microtonal Banana



Perfume Genius - No Shape



The War On Drugs – A Deeper Understanding



Four Tet - New Energy



Mansiyon ödülleri: Fever Ray, Susanne Sundfør, LCD Soundsystem, Lorde, The National, Beck,  Mac DeMarco

YERLİ ALBÜMLER

Büyük Ev Ablukada - Fırtınayt



Palmiyeler - II (Venus)



Gevende - Kırınardı



Kim Ki O - Zan



Jakuzi - Fantezi Müzik



Mansiyon: Vega, Lara Di Lara, Bubituzak, Ezhel

20.12.2017

The Godfather of Turkish Punk


Türkiye’nin kültürel iklimi ve müziği içerisinde eritebilme yeteneği zaman zaman bizim için alabildiğine mutluluk verici süprizlere gebe olabilir. Yeni yetme bir rockçının Cem Karaca’nın da rockçı olduğuna delalet eden bir iki plağı dinlediği ve Erkin Koray’ın yaptığı şeyin arabesk mi yoksa rock mı olduğunu kendi kodlarıyla çözmeye çalıştığı bir evrede “abi üzerinde punk rock” yazan bir 45’lik buldum” şeklinde bir ifade karşısında vereceği tepkilerin aynısını 90’ların ilk yarısında ben de göstermiştim.

Kulağıma ilk çalınanlar o meşhur “Dişi Denen Canlı”-“Mesela mesele” adlı 45’lik plağın kasete çekilmiş haliydi. Gayet funky bulduğum ve sözleri itibariyle (özellikle “böyle güzele bakmak ayıp değil der eskiler” bölümünde) Türkiye’li kavrayışın keyfine vardığım bu şarkının, hemen akabinde punk rock sınıflandırmasına daha yakın duran “Mesela Mesele”yi dinledim ve bu ülkenin geçmişine olan inancımın geleceğine karşı olanından çok daha fazla olduğu bir döneme adımımı attım.

Bu ilk 45’lik özellikle 1989 yılında çıkan Bulutsuzluk Özlemi’nin Uçtu Uçtu albümü (ki albümün çıkış sloganı "Türkiye’de Rock Vardır" idi) ile ülkemiz müzikseverlerinin hayal gücüne vurulmuş ketin bireysel maceram bazında kaldırılmasına yardımcı olması bakımından da hayatımda müstesna bir yere sahip oldu. Gençliğini 90’larda yaşamış ve 2000’lerde de yaşamaya devam etme niyetinde olan ben ve kuşağımın şaşkınlıkla dolu girizgahından biraz uzaklaşıp şöyle bir Çığrışım’ın seyir defterini karıştırırsak kuşaklar arasındaki kopuşun ve Tünay Akdeniz’in müzik icrası yoluyla olmasa da Türkiye’deki rockçı taifesinin yaşamında “abi rockçı” olarak üstlendiği işlevi görme imkanı olacaktır.

Müziğin grup ile icrasının kollektif bir emeğin ürünü olduğu önkabulüne sahip olmakla birlikte Çığrışım’ın yaşam çizgisinin bütününe bakıldığında bir grup kimliğinden ziyade Tünay Akdeniz’in dönüşümüyle birlikte kadro ve sound açısından farklılaşmalara uğramış bir mütemmim cüz görmekteyiz. 1967 yılında Karabük Sanat Enstitüsü ekibinde davulcu olarak Milliyet Liseler Arası Müzik yarışmasına katılan Akdeniz, 1968 yılında üniversite öğrenimi için İstanbul’a gelir ve 1970 yılında Çığrışım Folk 4’lüsü grubunu kurar. Grubun ilk kadrosunda Tünay Akdeniz 12 telli gitar ve saz çalıp vokal yaparken, Mithat Coşkun, 12 telli gitar, vokal, saz, flüt; Şinasi Bakıcı:kaşık; Mehmet Gün ise tumba çalıyordu.1970 yılında Coşkun Plak etiketiyle yayınlanan ilk 45’likte “Yaklaş Yaklaş” (vokal: Mithat Coşkun) - Çığrı Oyun Havası (enst) - Karsa Giderim Karsa (vokal:Mithat Coşkun) - Karpuz Kestim Yiyen Yok (vokal: Tünay Akdeniz) şarkıları yer almaktaydı. Kadronun kullandıkları enstrümanlardan da anlaşılacağı üzerine grup dönemin Dönüşüm, Türeyiş, Ajlan ve 3 Ozan gibi Anadolu Pop’un folka yakın duran kesitinde yer alıyordu.


Bu kadro bir süre sonra dağılır ve yerini Atilla Ceyhan ve Çığrışım Folk adlı gruba bırakır. Söz konusu grup aslen Atilla Ceyhan (gitar ve vokal) ve Tünay Akdeniz'in (davul) ortak projesi durumundadır. Nitekim plaklarda da bu ikiliye stüdyo müzisyenleri eşlik etmiştir. Ritm 68’den Rıza Silahlıpoda orgda, aynı orkestradan Talat Kurter bassta ve Celal Kara flütte yer almış. Bu ekip 1972 yılı içerisinde “Dadduk-Karacaoğlan 9/8” adında bir 45’lik plak yapar. Dadduk (Tatlı), Tünay Akdeniz’in bir bestesiyken Karacaoğlan 9/8 tuhaf bir biçimde Karacaoğlan sözlerinin monte edildiği bir Yunan bestesidir. Tıpkı Bang Bang’in Cem Karaca yorumu olan Bir Anadolu Hikayesi, James Last vari bir Bach üzerine Halit Kakınç’ın söylediği Mevlana 75 gibi....

1972 yılındaki bu plak denemesinden sonra uzun 1975 yılına kadar Tünay Akdeniz ismi pek duyulmaz.1975 yılına kadar uzanan bu süre içerisinde Led Zeppelin ve Slade başta olmak üzere rock’ın muhtelif kanalları üzerinde irdelemelerde bulunur ve gerçek anlamda ilk Tünay Akdeniz 45’liği ortaya çıkar: SALAK. Hey dergisinde argoyu müzikte kullanan Slade’in izinden giden bir grup olarak tanıtılır artık üzerinde folk ibaresi olmayan Çığrışım.

Bu yeni Çığrışım Tünay Akdeniz’le birlikte Kenan Yavuz’un ortak projesi görünümündedir. Her şarkının sözlerin haricinde birer vecize de plağın kapağını süslemektedir. Örneğin SALAK için: “İhtiyar salaklar da vardır, genç salaklar da. İhtiyarlar yalnız biraz daha AKILLIDIR.” vecizesine yer verilmiştir. Grup, o dönem için müziğinin yanısıra sözleriyle de aradan sıyrılan bir duruşu temsil etmektedir. Nitekim dönem, Anadolu Pop devrinin tamamen kapanıp, kentsoylu şarkıların üretilmeye ve sokak müziğinin ilk tuğlalarının yerine konmaya başlandığı bir zamandır.

Akdeniz ve Yavuz, Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın” uzunçalarını yaptığı, şarkı yazarlarının “Edalı pullu gelin” haricinde kelam etmelerinin gerekliliğine vardıkları, daha doğrusu şarkı yazarı olma yoluna gittikleri bir dönemde manifesto gibi bir 45’lik yapmışlardı. Bu bağlamda, hem SALAK, hem de Aşkın Tarifi’nde argonun rahat kullanımı ve ülkemizde Bunalımlar’dan o zamana dek kimsenin cesaret edemediği “kötü çocuk” misyonunun sahiplenilmesine şahit oluyoruz. Öte yandan bu duruş ortaya konulan sanat ürünü bazında kendini gösterirken, grubun sahne performansı alanında aynı iddiayı devam ettirmediği, daha doğrusu dönemin basınında konser bazında kendilerinden bahsettirmediklerini görüyoruz.

Kent Plak’tan Nazmi Şenel prodüksiyonuyla yayınlanan bu 45’liği, yine aynı şirketten çıkan “Eskidenmiş – Niçin Seni Seviyorum” adlı bir başka plak izler. Bu plakta davul, vokal ve ritm gitarda Tünay Akdeniz, solo gitarda Kenan Yavuz, bassta Bülent Dokur Grup Çığrışım’ın kadrosunu oluşturmaktadır. İnsani değerlerin erozyonundan dem vuran bir protest çalışma olan “Eskidenmiş”i bir rockn’roll standartı üzerine yazılmış Türkçe sözlerden oluşan “Niçin Seni Seviyorum” izler. Kent plak dönemi kapandığında, Grup Çığrışım, Tünay Akdeniz ve Çığrışım adını alarak, grubun bağımsız firması “Pardon” çatısında grubun son ve en çok ses getiren 45’liğini 1978 yılında yaparlar. “Dişi Denen Canlı - Mesela Mesele”... Plağın kapağında PUNK-ROCK yazısı, grubun daha önce Erkin Koray’ın konser bazında işlediği (Fitaş Hard Rock konseri-1974) ekol vurgusunun ilk kez bir plak üzerinde yer alması bakımından alışılmamış bir dışavurumdur.

Tünay Akdeniz ve Çığrışım “Dişi Denen Canlı”nın sexist sözleriyle beylik teenager formlarına tutunurken, bir yandan da dönemin politize ortamının dışında eğlenmesini bilen bir grup olabilmenin tadını çıkarıyorlardı. O dönemde gayet politik bir duruşu temsil eden özellikle Clash gibi sol eğilimli grupların temsilciliğini üstlendiği punk rockın ülkemizde kendini ifade ettiği sözlerin batıdakinden farklı boyutlarda kendini üretmesinin arkasında Asya tipi sol kültür üretiminin olduğu pekala söylenebilir. Böyle bir ortamda diskoteklerle pek ilgisi olmayan bir türün şarkısı her halde zıddıyla kaim olabilmek için,

"Bir de diskotekte gör bak,
Böyle bir güzele bakmak,
Ayıp değil der eskiler."


gibi sözlerle Türkiye deneyimini yaşayabiliyordu. Öte yandan, Hakkı Bulut’un bile politize olduğu bir dönemde görünüşte gayet zararsız olan şarkılarının sözleri, TRT tarafından “basit olduğu” savıyla denetimden geçmez. Bunun üzerine Tünay Akdeniz, Uğur Değirmenci’nin (Dişi Denen Canlı) ve kendi şarkı sözlerinin (Mesela Mesele) arkasında durarak TRT’yi Danıştay’da dava eden ilk sanatçı olur. Ancak askerlik gelir ve müzisyen onurunu ortaya koyduğu mücadelesine devam etmeye fırsat bulamadan sivil platformdan uzaklaştırılır.


Askerlikten döndüğünde ise artık müzisyen olarak faal olmamakla birlikte, gençlere Led Zeppelin, Queen, Status Quo ve giderek Metallica, Anthrax, Iron Maiden albümlerini kasete çeken rockçı ağabey konumundadır. Önceleri Üsküdar’daki dükkanında, daha sonra Karabük’teki evinde kaset kaydı yaparak gençlerle heyecan alışverişini kesmez ve 80’lerde yaşanan bellek kopuşunun keskinleşmesini bir ölçüde önleyen köprü simalardan biri olur.

Aynı yıllarda gençliğini yaşamış pek çok insandan farklı olduğunu 1987 gibi gereksiz bir senede yeni doğmuş olan kızı Beste Banu’ya yanılmıyorsam Iron Maiden T-Shirtü giydirip çektiği fotoğrafını Hey Dergisine göndererek ölüme ve çürümeye yüzünü dönmüş olan Türkiye’li ortalamanın dışında bir yol çizdiğini deklare eder.

Bugünün Tünay Akdeniz’i evli, 2 çocuk babası, Safranbolu’da gitar çalıp oldies tarzı şarkılar söyleyen, emekli ve 1978’den bu yana birikmiş bestelerini CD yapma gibi hayati özlemleri olan yeniyetme bir ağabey. Zayıf hafızalı zihinlere bu kez kendini internet üzerinde muhtelif forum sayfalarına bırakılmış mesajlarıyla yeniden hatırlatıyor.
Plaktan olsun, korsan CD veya kaset kaydı üzerinden olsun şu zamanlar Tünay Akdeniz’i dinlemek ve onun sergüzeşti özelinde yapmak isteyip de yapamadığımız herşeyi hatırlamak için bulunmaz fırsatlar ihtiva ediyor. Dinleyin keza o sizi de anlatıyor.

"Münir Tireli"

Ve sonunda Türkiye’nin ilk punk sanatçısı olarak görülen Tünay Akdeniz’in 70’li yıllarda yaptığı kayıtlardan oluşan "The Godfather of Turkish Punk" isimli albüm, Ironhand Records etiketiyle raflardaki yerini aldı.

Bu Dünya Kimin?


Hayvanın, bitkinin alıcısı doğru düzgün çalışıyor, insanın ki bozuluyor sürekli, kaçıncı defadır aynı durum tekrarlanıyor, vazgeçecek dünya sizden, toplu iptale uğrayacaksınız. O alıcı, dünyayla uyumlu yaşayın diye konmuş kafanızın içine, yirmiden fazla kıyamet koptu, nevri dönecek, fazla müsamaha gösterdi, kapatın petrol kuyularını, dünya bizim de yurdumuz, inip soluklanıyoruz kemiklerimizin başında, kanı mıdır, yağı mıdır çekip yakıyorsunuz, boru hatları, fabrikalar, kömür havzaları, maden işletmeleri... Kapatın hepsini, yüz sürün toprağına, gönlünü alın dünyanın, zehir şehirleri kurdunuz üstünde...

"Latife Tekin"

80'ler ve 90'lar Arası Çıkmış En Güzel 20 Albüm


80'ler ve 90'lar arasında yayınlanmış ve zamanla değerini asla yitirmeyen albümler. Kime göre, neye göre diyorsanız. Elbette bu kişisel bir liste. Müziğin en güzel yanlarından birisi de her bünyede farklı bir etkisi olması. İşte o albümlerden 20 tanesi.

The Smiths - The Queen Is Dead


Joy Division - Closer

The Cure - Disintegration


Pixies - Doolittle


The Stone Roses - The Stone Roses


INXS - Kick


The Jesus and Mary Chain - Psychocandy



Depeche Mode - Music For The Masses


Violent Femmes - Violent Femmes


- The Cure - Pornography

- Sonic Youth - Daydream Nation

- New Order - Power, Corruption & Lies

- R.E.M - Murmur

- My Bloody Valentine - Isn't Anything

- The Smiths - The Smiths

- The Human League - Dare

- Roxy Music - Avalon

- Cocteau Twins - Treasure

- The Clash - Sandinista!

- Dead Kennedys - Fresh Fruit For Rotting Vegetables


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...