"Çiçeklerimizi koparabilirsiniz
ama baharın gelişini engelleyemezsiniz…"
2003 yapımı Kim Ki-duk imzalı
İlkbahar Yaz Sonbahar Kış ve İlkbahar, zaman ve mekan döngüsü etrafında
varoluşsal bir film. Bir keşiş ve çırağının rutin hikayesi gibi gözüken film,
zıtlıklar dünyasında yaşamın her evresine odaklanan ılık bir rüzgar. Su
üzerinde yüzen bir evin her mevsime açılan kapısı.
Bu kapının ardında yaşayan
keşişin ve çırağının ne zamandır orada olduğunu bilemeyiz. Film süresince
onların hangi zamanda yaşadığını sorgulama gereğini duymayız. Çünkü yönetmenin
tüm yalınlığı ile sunduğu sadece doğanın kendidir. Asırlardır kendine has bir
döngüyle devam eden yaşamın ta kendisi.
Her mevsim usta, çırağa hayat
dersleri vermeye devam eder. Her insanı zayıflık aslında hayata dair bir
derstir. Bu yüzen çırağın hayvanlara yapmış olduğu zulmü, anlamsız bir
kabullenişle izleriz. Biliriz ki bu anlamlı doğa dengesinin içinde tek dengeyi
bozan varlık insandır. Tüm savaşların, yokoluşların, günahların arkasında bu kusursuz görünen zayıf varlık vardır. Film
boyunca ardı sıra gelen mevsimlerle birlikte çırağın yaşamını etkileyen
olaylara tanıklık ederiz. Özellikle yaz mevsiminde tapınağa misafir hasta
olarak gelen genç kız, çırağın dünyasını değiştirecek ve bu dünyada en garip
duygulardan biri olan arzuya tanıklık edeceğiz. Şehvet denen arzu nesnesinin
insanda nasıl bir dönüşüme neden olduğunu görüyoruz. Tıpkı Adem ile Havva yani
yasak meyve olayı.
Kış mevsimi ise, bir anlamda
yaşamın donmuşluğuna tanıklık eder. Kış yaşlılığı temsil eder, yani ölümü. Tüm
yaşamların ve yolculukların son bulduğu yer. Çırağın hayatındaki geçişlerle
finale bağlanan film özet olarak içinden çıkılamayan o kısır döngüyü anlatır.
Hayat dediğimiz büyülü gerçeklik sonuç itibariyle ölümle son bulan bir kısır
döngü değil midir? Kim Ki-duk’un bu filmde anlatmak istediği tüm mesele bu
aslında.
0 yorum:
Yorum Gönder