Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni
korkutan içindeki boşluk. İnsan duygularının bir haritasını yapmayı denesek bence
en tuhaf duygu “Boşluk” olurdu. Yerçekimi denen bir gerçeğin olduğu bu zavallı
gezegende boşlukta olmak. Peki boşluğun tanımı nasıl yapılabilir? Boşluk özetle
artık insanın için dökmekten vazgeçmesi. Bir tür teslimiyet, bir tür
kabulleniş, bir tür savruluş. Senin korkularını benim hüzünlerimle toplayıp
sonsuzluğa savurmak.
Ruhumun derinliklerinde tedirgin bir boşluk diye başlar bazı
cümleler. Düz, devrik, anlamlı, anlamsız. İşte bunların hepsi belki de koca bir
yalan. İnsanlar o yalanlarla çevrelerine bir duvar örmeye çalışıyorlar sadece. Sanıyorlar
ki güvende olacağım. Ama bilmiyorlar ki o yalanlar en ufak sarsıntıda yerle bir
olacak. Dışarısı soğuk, puslu artık ve içimde göz gözü görmüyor, biliyorum ki
kaybettiğim derinlik kavramı, ciğerlerimi sıkıştıran yükseklik korkusuyla
birleştiği an gözbebeklerim sayısız parçaya ayrılarak kafamın içinde
dağılacaklar. Kolaylıklar üstüne kurulmuş, naylon dünya. Siluetler, korkak
ruhlar, sahte yüzler, yasak bedenler. Ama bildiğim tek gerçek var: Ne kadar
uzaklaşırsan her şey o kadar küçülüyor. Uzun zamandır bir bilgenin lafını
kendime kılavuz edindim. Hayat ileriye bakarak yaşanıyor, geriye bakarak
anlaşılıyor.
Ama korkma Raskolnikov, gibi tefeci yaşlı bir kadını balta ile
öldüren loser bile kalp taşıyorsa belki de bir umut vardır. Bak dik
yokuşlar ve sarı tramvaylar. Sokakta öpüşen genç kızlar ve genç oğlanlar. Deniz
mavi, gök mavi… Belki gökyüzünden leylekler geçer ve biz tekrar gülüşürüz…