"Kötü olan her şey sevgiye muhtaçtır.."
Rilke'nin yukardaki sözüyle açılan Kornel Mundruczo’nun Macar yönetmen Miklos Jancso’ya ithaf ettiği
altıncı uzun metrajlı filmi White God, bir dostluk, bir intikam, bir dönüşüm, bir devrim hikayesi. Filmin en önemli kahramanı (bakış açısına göre iyi ya da kötü) kahverengi kırma bir köpek olan Hagen. Hagen 13 yaşındaki Lili tarafından büyütülen, güzel bir hayatı olan, sevimli bir köpek. Her şey annesinin 3 aylığına yurt dışına çıkması ve onun sevmediği babasının yanına taşınmasıyla değişiyor. Melez köpeklerin sevilmediği, barınaklarda toplandığı ve güçsüz olanlara yaşama hakkının tanınmadığı (yönetmen burada Avrupa'da yükselen ırkçılığa gönderme yapıyor) bir şehirde Hagen bir şekilde sokağa terkediliyor. Bundan sonraki süreçte o sevimli köpek Hagen'in insanları gözlemlemesini, değişik insanlarla tanışmasını, o inanılmaz değişimini ve bir canavara dönüşme sürecini izliyoruz. Bıçağın kemiğe dayandığı o noktada artık bir isyan kaçınılmaz oluyor ve köpekler Hagen'in liderliğinde asırlık dostları insanlara karşı savaş ilan ediyorlar. Bu noktada Hagen bize, Maymunlar Cehennemi'ndeki lider maymun Alex'i hatırlatıyor olsada, bence referans noktaları çok farklı.
Son derece dinamik bir kurgusu ve muhteşem bir görselliği olan White God, insanı çarpan, film bitince oturduğu yere çivileyen bir tarza sahip. Macaristan'ın 2014 için Oscar adayı olan filmin özellikle final sahnesi gerçekten hafızalardan çıkmayacak kadar vurucu. Film boyunca Hagen'in suratındaki değişimi adım adım izliyoruz. Bu noktada Hagen'in bir çok oyuncudan daha iyi rol yaptığını söylemek yerinde olur. Aslında film dünyanın en vahşi, en tehlikeli varlığının insan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. White God bence Filmekimi'nin en iyi filmlerinden biri. Belki de en iyisi.
0 yorum:
Yorum Gönder