"Ayda yılda bir gelirdi. Yeter de artardı bu geliş. Hepimizi karşısına
alır, lafını ortaya söylerdi. Unutulmayacak sözler miydi yoksa onun
sözleri mi unutulmazdı, anlamazdık. Sık değiştirmediği kahverengi
ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. Ya akan burnumuzu
ya da kaçan gollerin ardında döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil.
Çocuktuk işte… ama büyük başkan bizi adam yerine koyar o şanlı formayı
ısrarla bize giydirirdi. Adalelerimiz gözüksün diye kısa tuttuğumuz
şortumuzu ve malzemeci Ahmet abimizden “ne eeedecen” deyip verdiği
tozlukları giyip, çivili kramponlarımızı da yandan bağladığımızda
hakikaten koca adamlar gibi dururduk. Aslında bizi adam yapan o
formaydı. “Şeyini şey yaptınız” dediğinde biz neyi kastettiğini
bilirdik. Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. Belki de hiçbir
şeyi unutmadığı için unutulmaz olacak sayın Seba. Ekranı da pek
sevmezdi. Ne önünü ne de arkasını. Onu yazmak o kadar zor ki… Niye ki bu
çabam? Onu altın harflerle yazan tarihten daha iyi anlatamam ki… Ben,
Metin-Ali’nin Feyyaz’ı, Rıza’nın ön direk takipçisi, Şifo’nun pas
duvarı, Les Ferdinand’ın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben… Seni o
aramıza giren herkesten çok seviyorum ve biliyorum ki sen de bu başına
buyruk, inatçı evladını seviyorsun… Gitme büyük başkan sakın gitme…
Çünkü ben sana gelemedim…"
"Metin-Ali-Feyyaz'ın Feyyaz'ı"
Nur içinde yat güzel insan...
0 yorum:
Yorum Gönder