Gezegenin en güzel müzik festivallerinden biri olan Sziget, özgürlük adasında başladı. Geçtiğimiz yıl festivali izlemiş, çok keyifli anlara şahit olmuş ve bunları gerek Postkolik Dergisi'nde, gerekse kendi bloğumda yazarak sizlerle paylaşmıştım. Bu sene başka yerler, başka projeler derken Sziget arada kaynadı. Fakat sizler için festivalde neler yaşandığı aktarmaya devam edeceğim. Geçen sene festivali beraber izleme imkanı bulduğumuz güzel insan, festivallerin aranan ismi Didem Özbilen, bu sene yine festivalde. Onun günlük tadındaki festival gözlemlerini ve kişisel notlarını sizlerle paylaşıyorum. Özgür topraklardan sizlere selam var.
Bazen kaybolmak iyidir. İnsan kendisini en güzel, kaybolduğu zamanlarda bulabiliyor. Şairin dediği gibi; Dünyanın ayakkabılarını çıkarırız... Yakmalıyım sigara yakarım... Söner sigaram gevezelikten... Ve Afrika'ya koşmaya başlarız...
Bazen kaybolmak iyidir. İnsan kendisini en güzel, kaybolduğu zamanlarda bulabiliyor. Şairin dediği gibi; Dünyanın ayakkabılarını çıkarırız... Yakmalıyım sigara yakarım... Söner sigaram gevezelikten... Ve Afrika'ya koşmaya başlarız...
Günün özeti 1:
Festivale "yine" yalnız geliyor olmam 2 farklı Hollandalı grup tarafindan "aferim" seklinde karşılandı, "challange" olarak degerlendirildi...
Queens of the Stone Age tahminimden çok daha eğlenceli idi... En bildiğim şarkıda tuvalete gitmek zorunda kaldım, o ayrı...
"Magic Mirrow" çadırında Tarkan çaldı, övünmedik değil...
Yine aynı çadırda, "One Love" tshirtü giymiş birine, ben de yere sermelik örtü niteliğinde yanımda getirdiğim, festivalde dağıttıkları şeyi gösterdim, bir sevgi seli oluştu kısa süre için...
Otelin önünde yol/kaldırım çalışması var, ne zaman otele giriyor çıkıyor olsam görevlilerden biri bana, sırf tehlikeli diye, eşlik ediyor. Hayret ediyor insan...
(Bana gore) ufacık kızlarını teee Fransa'dan festivale gönderen ebeveynlere kocaman bi alkış!
Bugün, bana da nasip olmasini arzu ettigim süper şirin bi cafe'de kahve içtim, hadi inşallah diyelim...
Gecen seneye kıyasla hava daha serin... Festival daha mı kalabalık?
Beni dün aksam festival alaninda ısıran şey nasıl bir böcek/sinekse, sağ bacağım komple etkilenmiş, avuç büyüklüğünde sertlik var ve inanılmaz kaşınıyor. Ölmem di mi?
İlaç almak için girdiğim mağazadaki kadına "before" ve "after" ısırık kısmını bir türlü anlatamadım...
Buralar güzel, dönmesem mi acaba?
Günün özeti 2:
Budapeşte'de
mekanlara ait kapı önünde sigara içmek yasak, 5 metre mesafe olması
gerekiyormuş. O sebeple, please keep your distance!
Burada hemen hemen en güzel mekanlar/cafeler avlularda. Meraklı olup avlulara burnunuzu sokuverin efendim.
Jake Bugg performansi sırasında bikini üstünü çıkartan kız kendini dev ekranda görünce herkes ıslık çalıp, alkışladı. İlk gün çırılçıplak dolaşan çocuk için aynı şeyi söyleyemeyecim, ona bakıp herkes güldü. Female beauty diyorum... He, bir de memelere özgürlük!
Geçen sene trende hakimiyet süren sineklerden (binlerce sinekten bahsediyorum) bu sene eser yok, aman ne şahane...
Ama sıcak yaw...
Festivalde elinde su tabancası ile başkalarına su sıkmak, bir beğeni göstergesi olsa gerek, önümde yürüyen çocuğa sıkılan su miktarından bunu kestirmek güç olmasa gerek...
Günün performansı: Imagine Dragons
Günümüz şarkılarına eşlik edenleri duyunca, kendi çocuğu müsamereye çıkmış bir anne kadar seviniyorum, ben ancak dün gece oldugu gibi 80'ler ve 90'lara eşlik ediim...
Alanda çöp toplayan görevliler biraz hantal. Ellerinde kocaman ahşaptan "maşa"larla topluyorlar tek tek bardakları vs...
Ama tuvaletlere diyecek yok. Klozet, sifon, tuvalet kağıdı, çamaşır suyu ile temizlik yapan gençler seklinde anahtar kelimelerle durumu anlatmak yeterli olacaktır. Kız-Erkek şeklinde ayrılmıs olmasını da kimse takmıyor tabi...
Placebo performansı sırasında Türk bayrağı açan seyirciye kocaman bi alkış!
Placebo demişken, aklıma yıllar önce kurduğum şu cümle geldi: "What about Placebo?"
Yine aynı gruptan bahsediyorken hazır, aptallığıma doyamayacağım olayı da anlatayım. Güya timetable/shedule yapıyorum her gün, ben ana sahnede 3. Kez Placebo izlerken, hemen yanında bulunan çadırda aynı saatte çalan Tom Odell'i "es" geçmişim... Stupid me! 4 gözle beklediğim performanslardandı...
Sevdiğim bir diğer sahne de "world village" sahnesi, naapiim, hamurumda var, balkan müziğinde eğlenmek...
Dedim ki bi ara "burası niye tuvalet" kokuyor, anaaa, baktım karşımda bankta oturan çocuk yarı baygın, oturduğu yerden çişini yapıyor... Genç, sarhoş, uykusuz...
Siz siz olun, festivalde tanıstığınız biri ile el sıkışarak memnun olmayın...
Heh, günün en güzel anı: Magic Mirror diye uluslararası katılımcıların yer aldığı şovların düzenlendiği bir çadır burası (queer culture). Sunucu, sahneye üstünde siyah bir çarşafla çıktı. Kadınlara, gülmeyi yakıştırmayan zihniyeti ve çumhurbaşkanını YUHALATTI! Hem de yüzlerce kişiye... Ben de parmağımı gösterdim bol bol...
Türk baklavasını, burada da "Turkish viagra" diye satıyorlar, pes yani...
Devam edecek....
Tom Odell - Another Love
0 yorum:
Yorum Gönder