Öyleydi ya! Her insan gerçeklerle
yüzleşmeliymiş. İçinde bulunduğu zaman ve mekanla yüz yüze gelmeliymiş!
Böyle olmayan her şey atılmalıymış. Bütün o güzel edebi yalanlar ve
uçuşan hayaller havada vurulup yere indirilmeliymiş. Böylece, otuz
yıl önce, 1975’in bir pazar sabahı hepsini, Noel Baba’yı, Başsız
Binici’yi, Pamuk Prenses’i, Rumpelstiltskin’i, Ana Kaz’ı bir kütüphane
duvarına yasladılar -ah, feryatları gitmiyor kulağımdan- ve onları
kurşuna dizdiler.
Kağıttan şatoları, peri masallarının kurbağalarını,
yaşlı krallarını ve ‘sonsuza dek mutlu yaşayan insanları’ yaktılar
(çünkü kimsenin sonsuza dek mutlu yaşayamayacağı bir gerçekti elbette!),
‘evvel zaman içinde’ler, ‘asla!’ oldu. Hayalet Çekçek’in küllerini, Oz
Diyarı’nın molozlarıyla birlikte savurdular, İyi Glinda ve Omza’nın
etini kemiğinden ayırdılar ve çok renkliliği bir tayfölçerde
ayrıştırdılar, Biyologların ziyafeti’nde krema eşliğinde Balkabağı
Jack’in servisini yaptılar! Fasulye Sırığı, dikenli bir bürokrasi
böğürtlen çalısı tarafından kurutuldu. Uyuyan Güzel, bilim adamının bir
öpücüğüyle uyandı ve onun şırıngasının ölümcül batışıyla göçüp gitti.
Alice’e bir şişeden öyle bir meret içirdiler ki, ‘tuhaf ve daha tuhaf’
diye bağıramayacağı kadar ufaldı ve ayna’ya balyozu indiriverip, onu,
Kırmızı Kral’ı ve İstiridye’yi binbir parçaya ayırdılar!
"Ray Bradbury, Mars Günlükleri"
Massive Attack - Angel
"Ray Bradbury, Mars Günlükleri"
0 yorum:
Yorum Gönder