İnsan denen canlı! Soyut düşünme becerisinin, onu evrimsel bir garabete dönüştürdüğü varlık. Doğal seçilimin sınırları dışında kalarak, kendi başına hayatta kalamayacağı bir ortamda başkalarını manipüle ederek varlığını sürdürme derdinde olan insan. Ama artık insanın en önemli meselesi en güçlünün hayatta kalması değildi. Bu soyut düşünme becerisi/beceriksizliği insanı beklenmedik başka bir düşmanın kurbanı haline getirdi. KENDİSİNİN!
Artık bu sosyal homo sapiens türü birbirlerine akıl almaz eziyetler ederek, bu cehennemi sadece başkaları için değil, kendisi için de yaratarak kendini yok etme kapasitesine sahip tek tür haline geldi. Savaşlar, yıkımlar, soykırımlar, yağma, talan... Hatta kendi kökünü kazıyacak kadar ciddi durumların olmadığı zamanlarda bile, bu kapasite başka sonuçlara gebe kalmaya devam etti. Kendini yüceltme, kibir, kıskançlık ve gerçeklerden kopma. O zaman buyrun bu sahte cennetinize...
Her gün mektuplaşıyorduk. Hiç yazmaya vakit yoksa, boş koyardık kağıdı zarfa. Bu “seni seviyorum” demekti.
"Ferhan Şensoy"
Mektup, eskiden iletişimin en sağlıklı ve en saf haliydi. İnsanların sevdiği insanlara söylemekten utandığı tüm cümleler mektuplarda özgürlüğüne kavuşurdu. Mektuplar bu anlamda bir kağıt parçası olmanın çok ötesinde bir duygu deniziydi. Nice edebiyaçılar en güzel sözcüklerini mektuplara döktüler. Özellikle sevilen şarkılardan oluşan bir adet karışık kaset ve yanında özenle yazılmış bir mektup aşkın en yalın haliydi. Şimdiki gibi her mecrada sosyalleşmek! çok kolay değildi. Oysa şimdi öyle mi? Sosyal medyada bir saatte arkadaş olmak, bir günde aşk yaşamak ve ikinci günde ayrılmak çok doğal. İnsana özgü kutsal duygular o kadar ayaklar altına alındı ki, insan ne yaşadığının bile farkında değil.
O zaman hala birbirlerine mektup yazmayı özleyen insanlar için "MEKTUPLU ŞARKILAR"a buyrun.
Kutsal kitabı okumuş olsaydın bir şey dikkatini çekerdi. Tanrı önce Adem'i yarattı, sonra da cenneti. Daha sonra Adem'i cennete koydu. Adem cennette olmasına şaşmıştı, bu ona doğal gelmemişti, değil mi? Havva'nın durumu başkaydı. O Adem'den sonra yaratıldı. Cennet'te yaratıldı. Cennet'in yerlisi. Sonra ikisi de cennetten kovulduklarında bu Adem ve Havva için aynı şey değildi. Adem ilk çıkış noktasına geri dönüyordu. Havva ise tersine doğduğu ülkeden sürgün edilmişti. Eğer bunu unutursanız, kadınlardan yana hiçbir şey anlayamazsınız. Kadınlar cennetin süngünleridir...
23. İstanbul Caz Festivali, bugün Damon Albarn & Suriyeli Müzisyenler Orkestrası konseri ile açılıyor. Garanti
Bankası sponsorluğunda gerçekleştirilecek olan festivalde, yerli ve yabancı birçok müzisyen İstanbul'un değişik mekanlarında konserler
verecek. Bugün 5 şarkılık listemizin konusu caz festivalinde izleyeceğimiz isimlerden seçmiş olduğum şarkılar.
Son dönemlerin en yetenekli ve üretken müzisyeni Damon Albarn'ın heyecan verici projelerinden bir tanesi daha. Albarn'ın bir diğer projesi Gorillaz ile birlikte turneye katılmış
ve çeşitli konserlerde Gorillaz’a eşlik etmiş Suriyeli Müzisyenler Orkestrası bu akşam İstanbul'da. 50 kişilik bir ekipten oluşan Suriyeli Müzisyenler
Orkestrası’na Moritanya, Cezayir, Lübnan, Mali, Senegal, Tunus, Amerika
ve Türkiye’den de birçok müzisyen eşlik edecek İşte o isimlerden bazıları; Rachid Taha, Julia Holter, Baaba Maal, Bassekou Kouyate, Eslam Jawaad, Malikah ve süpriz isimler. Festivalin en keyifli olduğu kadar, savaş içinde kıvranan bir coğrafyadan gelen müzisyenlerin dünyaya haykırışı açısından da en anlamlı konserlerden biri olacağı kesin.
O zaman Gorillaz ve o muhteşem şarkıları 'On Melancholy Hill' huzurlarınızda...
Nile Rodgers & Chic / 28 Haziran / KüçükÇiftlik Park
Nile Rodgers yaşayan bir efsane. Chic grubu ile başladığı müzikal kariyeri son dönemde prodüktör olarak yaptığı çalışmalar ile zirveye çıktı. Özellikle Daft Punk'ın 2013 tarihli albümü 'Random Access Memories' sonrası funk ve disko çalışmaların aranan ismi oldu. Keyifli bir disko akşamı için bu konser kaçmaz.
Kamasi Washington / 14 Temmuz / Beykoz Kundura Fabrikası
Özellikle Kendrick Lamar ile yaptığı çalışmalar ile ismini duyuran son dönemlerin dikkat çeken tenor saksofoncusu festivalin gizli hazinelerinden.
Özdemir Erdoğan ile Bir Caz Akşam / 12 Temmuz / Uniq İstanbul
Bu toprakların yetiştirdiği usta müzisyen Özdemir Erdoğan'ı çimlere uzanıp, yıldızlı bir İstanbul akşamında dinlemek ayrı bir keyif.
Joss Stone / 23 Temmuz / KüçükÇiftlik Park
2000'li yıllarda yıldızı parlayan Soul ve R&B müziğin güçlü sesi Joss Stone tekrar İstanbul semalarında.
Ve ağlıyorlar şimdi
Yani ikisi de
Ağlıyor dediğimde az önce
Adamdı ağlayan
Kalabalıkla iç içe olsalar da
Hiçbir şey işitmiyorlar
Birbirlerinin hıçkırıklarından başka
Ve sonra
Ve sonra ebediyyen
Dua eden iki beden gibi
Ebedi bir yavaşlıkla
İki beden ayrılıyor birbirinden
Ve ayrılırken
Yırtıyor o iki beden
Ve size yemin ederim, haykırıyorlar
Ve sonra tekrar kavuşuyorlar
Tekrar bir oluyorlar...
Son üç senedir yeni bir şarkı yayınlamayan İzlandalı Sigur Ros, geçtiğimiz günlerde yaptıkları 24 saatlik canlı yayın İzlanda Turu sonrası yeni bir video yayınladı.
Bundan yaklaşık 10 yıl önce 2007 yılında Sony, Playstation 3 oyun konsolunun tanıtımı için reklam kampanyasında müzik olarak 1970'te Moğollar tarafından seslendirilen "Garip Çoban" adlı parçayı seçmişti. Parçanın bestesi Moğollar'ın kurucu kadrosunda yer alıp, daha sonra yollarını ayıran Murat Ses'e aitti. Murat Ses, yabancı eleştirmenlar tarafından etnik-elektronik müzik piyasasının önde gelen isimlerinden biri olarak gösteriliyor. Şarkının sözleri ise Aziz Ahmet'e ait. Aziz Ahmet, Moğollar'dan önce Silüetler'in vokalistliğini yapıyordu. Aziz Ahmet, 1970'te Moğollar'dan ayrıldıktan sonra Üç Hürel'le birlikte çalışmalar yapmıştı.
"Aşk" insanlık tarihinin en büyük varlık nedenlerinden biri. Kimi zaman bir yaşam kaynağı, kimi zaman bir yokoluş nedeni. Net bir cevabı olmayan çok bilinmeyenli bir denklem. Son kullanma tarihi göreceli olan garip bir duygu. O zaman müzik tarihinden bazı aşk şarkıları sizler için gelsin.
Jacques Brel “Ne Me Quitte Pas”
Sanırım dünya üzerinde aşkın ve ayrılığın bu kadar acı anlatıldığı çok az şarkı yazıldı. Evet bir Jacques Breal parçası olan “Ne me quitte pas” uçurumun dibini anlatan ender şarkılardan bir tanesi. Ve ellerinin gölgesi olayım/ Hatta köpeğinin gölgesi/ Yeter ki beni bırakma… Sözlere bak hizaya gel. Hikaye odur ki; Jacques Brel bu şarkıyı ilk defa Olympia konserinde okuduğu zaman kulisteki gazetecilerin, “bu nasıl güzel bir aşk şarkısıdır, hangi aşk yazdırdı bunu size?” sorusu üzerine, yüzlerine tükürerek “Ben aşkın bir insanı nasıl alçalttığını, küçülttüğünü anlatmaya çalıştım. Güzelliğini değil!” cevabını vermiştir.
Chris Isaak “Wicked Game”
“Aşk alçak bir oyun, gerçekten öyle” diyerek mesaj verme kaygısı olan sözleri barındıran Wicked Game aşkın karanlık tarafına odaklanıyor. Özellikle şarkıya Herb Ritts’in çektiği klipte model Helena Christensen rol almış ve klip o dönem için milyonlarca ergen erkeğin hayallerini süslemişti. İnsanın romantikleşme katsayısını yükselten bu parçanın haliyle birçok cover’ı yapılmıştı. En bilineni ise bir dönem Ankara gece hayatının da marşı olan HIM tarafından yapılan cover’ıydı. Ne diyelim “Güç” sizinle olsun.
Bülent Ortaçgil “Sensiz Olmaz”
Aşk bir dengesizlik işi/ Dengeye dönüşendir sevgi. Evetaşkın bir kimya ve denge işi olduğunu vurgulayan bir Bülent Ortaçgil klasiği. Özellikle bu şarkı karşısındakine elektrik veremeyen arkadaşlara gelsin.
Müslüm Gürses “Senden Vazgeçmem”
Arabeskin ağır abisinden ağır sözler eşliğinde bir hayat dersi. Müslüm Baba bir şey diyorsa mutlaka bir bildiği vardır. Dünya tersine dönse vazgeçmem/ Gökteki güneş sönse vazgeçmem/ Sensizlik inan ki ölümden beter/ Canımdan geçerim senden vazgeçmem. Off sözlere bak. Alo Muhittin Abi, eve gelirken bir 70’lik kap gel, başımızda bir büyük bulunsun.
Bob Marley “No Woman No Cry”
Türkiye’de tamamen yanlış anlaşılarak “bekarlık sultanlık” ekolünü başlatan şarkıdır. Bu yüzden benim gibi, bizim kuşaktan birçok erkek evde kaldı. Sahiden biri çıkıp “No Woman No Cry” ne demek açıklasın.
The Cure “Love Song”
Robert Smith aşık olduğunu kadına bu şarkıyı yazarak bir çok üniversiteli gencin hayatını kurtardığının farkında mıdır acaba? Karışık CD’de mutlaka yer almalı, es geçmeyelim. Yüzde yüz “Mutlu Son” garantili.
The Doors “Love Me Two Times”
Bir kere yetmez iki kere sev beni diyenlerin şarkısı. Aklınızda bulunsun bir kereden bir şeycik olmaz ama iki kereden maraz doğar. Bu şarkıyı “bir sevgili yetmez iki olsun” mantığıyla anlayan yurdum insanı da az değildir. Her limanda bir sevgilim olsun misali. Adama derler birader sen Ali Kaptan’mısın. Ah Ali Kaptan “böyle açaydım kollarımı, sana gitme diyeydim.”
Elvis Costello “I Want You”
Fazla laf oyunu yapmadan direk konuyu giren bir şarkı. Hızlı yaşamayı seven James Dean ruhlu arkadaşların şarkısı. Tuhaftır ülkemizde en çok sevilen Costello şarkısı. Adam sırf bu yüzden Türkiye konseri için repertuarına bu şarkıyı almıştı. Şarkıdan ilhamla çekilen Winterbottom filmi bir dönem normal sinemalar yerine erotik film oynatan sinemalarda gösterilmişti.
Fikret Kızılok “Gönül”
Fazla söze gerek yok anlatılan net ve açık. Böylesi sevdiğin için / Bir kördüğüm oldu için/ Ağlıyorsun için için Gönül…Özellikle romantik bünyeler tarafindan tok karna tüketilmesi tavsiye edilir.
Müzeyyen Senar “Geçti Sevdalarla Ömrüm”
Türk Sanat Müziğine malolmuş bir isimden kalpleri delip geçen hüseyni makamı bir şarkı. Sevdalarla geçen bir ömrün arkada çalan fon müziği. Meyhane ortamında ve rakıyla tesiri 3 kat artıyor.
Cem Karaca “Tamirci Çırağı”
Cem Karaca bu şarkı ile sınıfsal çatışma kadar, karşılıksız bir aşkın hikayesini anlatıyor. Tamirci çırağı arabasını tamire getiren zengin kıza bir bakışta vurulur. Ama bir araya gelmeleri asla mümkün değildir. Sınıfsal farklılıklar, karşılıksız aşk geriye tek bir şey kalıyor zaten. İşçisin sen işçi kal.
Neşet Ertaş “Gönül Dağı”
Aşk şarkıları demişken Kırşehir’li büyük usta Neşet Ertaş’ı es geçmemek gerek. Kalpten kalbe bir yol vardır görünmez/ Gönülden gönüle gider yol gizli gizli. Sözlerin vuruculuğu insanı çarpıyor.
Nazan Öncel “Bu Havada Gidilmez”
Gitmek aşk olayının vardığı kaçınılmaz son sanırım. Biri mutlaka gider ve diğeri kalır. Bu baharda gidilmez/ Yağmurlarda gidilmez/ Aslında hiç gidilmez/ Gidilmez. Peki aşk nereye kadar: Son günüme kadar/ Kalp durana kadar. Ama öyle olmuyor işte giden gidiyor. Giden gider, kalan sağlar bizimdir demek kolay olmuyor.
Nina Simone “Ain’t Got No/I Got Life”
Dünyanın en nefis seslerinden biri olan Nina Simone yokluklar üzerine haykırıyor. Param yok, arabam yok, adım yok derken özetle bir aşkımda yok diyor. Yeşilçam’ın fakir kız, zengin oğlan filmlerine göz kırpıyor.
Rolling Stones “Angie”
Söz Jagger, müzik Richards ve listelerde bir numaraya çıkmış bir Rolling Stones klasiği. Kime yazıldığı her zaman tartışıldı. Hatta bir dönem Angela Merkel seçim kampanyasında bu şarkıyı kullandı. Vurucu bir balat arayanlar için iyi bir seçim.
Orhan Gencebay “Bir Araya Gelemeyiz”
Orhan Gencebay en başından net tavrını ortaya koyuyor. Zorlamaya gerek yok diyerek cool takılıyor. Yüce dağlar bizi bizden ayırmış/ Arkasını göremeyiz sevdiğim/ Ferhat bir zamanlar delmiş diyorlar/ Dağ bir değil, delemeyiz sevdiğim. Mesaj çok açık fazla naz aşık usandırır.
Leonard Cohen “ Dance Me To The End Of Love”
Aşk şarkılarına en çok yakışan isimlerden biri Cohen. Adam cool, romantik ve görkemli bir kaybeden. Akıp giden bir keman eşliğinde şarkı insanın içine işliyor. Ya sonunda peki; aşkın sonuna kadar dans edersin, bitince eve gidip tek başına halay çekersin.
Tanju Okan “Kadınım”
Bu şarkıyla ilgili şöyle bir hikaye vardır. Tanju Okan’ın deliler gibi aşık olduğu genç kadını, ailesi, tehlikeli gördükleri bu ilişkiden kurtarmak için Amerika’ya kaçırır. Tanju Okan iyice çöker. Yine içkinin etkisiyle sızdığı bir gece, Mehmet Teoman, Tanju Okan içeride uyurken bu şarkıyı yazar. Fazla söze gerek yok sonuç ortada.
Joy Division “Love Will Tear Us Apart”
Joy Division benim için her zaman çok özel bir grup olmuştur. Ian Curtis’in bu şarkıyı yazdığı andaki ruh halini düşünmek bile ürkütücü. Severek ayrılalım diyor ama bunu yapmak o kadar kolay mı? İki aşk arasında kalmış bir adamın çırpınışları yankılanıyordu karanlık bir gecede. Karısıyla boşanma noktasına gelmişti, çok gerilimli günler yaşıyordu. Sonrasın Ian Curtis boğazına ilmeği geçirdi ve hayatına son verdi.
Zeki Müren “Bir Yangının Külünü Yeniden Yakıp Geçtin”
Ne çok sevmiştim seni ne çok hatırlar mısın/ Aşiyan yollarından ses versem duyar mısın/ Hala beni düşünür ve hala ağlar mısın/ Bir bahar seli gibi dalımdan akıp geçtin. Nefis bir ses, şahane bir müzisyen, öncü bir devrimci ve tarifsiz bir yorumcudur Zeki Müren. Bu ülkede askeri darbe yapmadan halkın paşası olmuş tek kişidir. Tavlada 6-4 kapısı onundur. O bir “Sanat Güneşi”dir.
Shocking Blue grubunun 1968 tarihli efsane şarkısı 'Send Me a Postcard' şarkısı ve bu şarkıya 1971 yılında Mavi Işıklar tarafından 'Aşk Çiçeği' ismiyle yapılan Türkçe yorum.
Anatolian Rock Revival Project 60’lı ve 70’li yıllarda üretilen
eserlerin daha geniş kitleler tarafından tanınmasını sağlamak için
başlamış bir sosyal sorumluluk projesi. Anadolu Pop ya da Anadolu Rock
olarak bilinen müziğin hem yurt içinde hem de yurt dışında daha çok
bilinmesini, dinlenmesini sağlamayı amaçlayan proje, müzikle görsel
sanatları birleştirerek yeni bir dil yaratmayı hedefliyor. Ekibin hazırlamış oldukları videolar ve görseller gerçekten çok başarılı. Daha fazlası için sizleri şu adreslere alalım.
İngiltere coğrafyasının bereketli topraklarında yeşeren Reading çıkışlı Slowdive, en son 1995 tarihinde çıkardığı albümün üzerinden onlarca yıl geçmişken, bu yıl içerisinde yeni bir albüm yayınlıyor. Slowdive; 90'lı yıllarda Shoegazing ismi verilen, gitarın yoğun, bol efektli ve gürültülü bir şekilde kullanıldığı bir türün, My Bloody Valentine ile birlikte öncülüğünü yapmıştı. Özellikle 1993 yılında yayınladıkları hipnotik albümleri 'Souvlaki', bu türün hayranları tarafından kutsal bir referans noktası kabul edilir. Duyguların en saf halinin yaşandığı, melankolinin tavan yaptığı, yağmurlu günlere yakışan, saf, naif ve kırılgan bir albüm Souvlaki. Tıpki insan ruhu gibi çok katmanlı ve tanımsız...
Hangisi daha doğru bilmiyorum, bütünüyle içinde olmak mı yoksa göremiyecek kadar uzağında olmak mı? Bir bilgenin dediği gibi; insan yaşamı boyunca ne olduğunu anlamaya çalışır. Oysa kendini eksiksiz bir biçimde tanımak, ölmektir. Geçmiş, gelecek ve aradaki önemsiz mesafe...
80'li yıllar denilince aklımıza gelen gruplardan bir tanesi de Spandau Ballet. Grup new wave, pop, synthpop altyapılı müziklerine katmış oldukları melankolik hava ile çağdaşlarından ayrılıyordu. Tüm şarkıların altında imzası bulunan gitarist Gary Kemp ve solist Tony Hadley grubun omurgasını oluşturuyordu.
Özellikle grubun 1984 tarihli 'Parade' albümünün kapağı döneminin en güzel albüm kapaklarından bir tanesi olarak dikkat çekiyor. Grubun isim kaynağı olan 'Spandau' Berlin'de özellikle göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir semt. Ayrıca aynı isimli 2. Dünya savaşında oluşturulan bir esir kampı, hapishane ve Almanya'nın birinci dünya savaşında kullandığı tüfekler bulunuyor.
Gökyüzünün altında gevşemiş onun bunun üzerine kafa yorup duruyor.
Emeğin doğasını düşünüyor. Avareliğin doğasını ve göğün kendisini.
Kocaman dalga dalga bulutlar yere o kadar yakın duruyorlar ki, insanın
kement atıp birini tutası geliyor. İster başının altına yastık yap ister
midene indir. Bir tabak bol sulu fasülyeyi kocaman bir parça bulut
etiyle götür, sonra da biraz kestirmek üzere uzan. Ne hayat ama!
Missing In Action (savaş zayiatı) teriminin kısaltması olan M.I.A., teknik olarak ölü, yaralı, veya sağlam halde kaybolmuş ya da tutsak düşmüş askerler için kullanılıyor. Kısaca bir askeri harekat sonrasında yapılan yoklamada çıkmayanların hepsi M.I.A. sayılıyor. Ama deyim pop kültürüne yerleşirken resmi kullanımdan farklı olarak "pisi pisine gitti" anlamı içermeye başlıyor.
Sri Lanka kökenli İngiliz şarkıcı Mathangi "Maya" Arulprasagam'ın sahne adı olan M.I.A'yı seçerken bu askeri terime gönderme kadar kendince gizli şifreleri de vardı. Öncelikle M.I.A., Tamil Kaplanları örgütüne mensup devrimci bir ailenin sürgünde doğmuş kızıydı. Ayrıca sanatçı M.I.A.'nın tıpkı küçük adı "Maya" gibi okunmasını bekliyor. Yani bir Asya kızılderilisi gibi. Ve elbette bir zamanlar Sri Lanka'nın, eski ismiyle Seylan'ın İngiliz sömürgesi olduğunu düşünürsek vermiş olduğu ironi daha net anlaşılıyor. Malum Seylan çaylarıyla ünlüdür ve İngilizler 5 çayını çok sever. Bütün bunlara ek olarak kendisi gibi üçüncü dünya ülkelerinden gelenlerin İngiltere'de yaşadığı Acton isimli kuzey Londra banliyösü bulunuyor. Bu anlamda M.I.A.'nın bir diğer açılımı "Missing In Acton" oluyor. Şimdi sanırım bu ismin ironisi daha net olarak anlaşılıyor.