Kırk yaşlarında, tıknaz, saçlarını ön tarafı açılmış, sessiz, kendi halinde bir adamdı Satılmış. İlçede PTT dağıtıcılığı yapıyordu. Adliyeye postaneden gelen evrakları o getirir, bu yüzden bir ayağı sürekli adliyede olurdu.
Bir gün Satılmış'ın dava açtığını söylediler. Dava dilekçesinde, "Satılmış" sözcüğünün aşağılayıcı bir anlam taşıdığını, bu nedenle alay konusu olduğunu, adının "Orhan Kemal" olarak değiştirilip nüfusta da bu doğrultuda gerekli düzeltmelerin yapılmasını istiyordu.
Oysa bu yöredeki erkeklerin neredeyse dörtte birinin adı Satılmış'tı. Bu nedenle alay konusu yapılması söz konusu olamazdı. Ancak öyle de olsa, dağıtıcımız ısrarla kendisine Orhan Kemal adının verilmesini, isminin bu şekilde değiştirilmesini istiyordu. Satılmış adlı kişilere o yörede kısaltılarak "Satı" denilir, öyle seslenilirdi. İşre bu "Satı"lardan birisi olan PTT dağıtıcısı şimdi bu isimden kurtulmak istiyordu. Bu isim yerine, tüm eserlerini okuduğu ünlü yazar Orhan Kemal'in adını almak ve bu isimle çağrılmak istiyordu. Satı'nın ilkokul ya da ortaokul mezunu olmasına karşın çok okuyan, kendisini geliştirmeye çalışan bir insan olduğunu onu yakından tanıyan birinden duymuştum.
Mahkeme, yargılama sonucunda davacının istemini haklı buldu. Her ne kadar o yörede bu isim yaygın olsa da, Satılmış sözcüğünün kötü anlamda da kullanılabileceğini, pek çok yerde yadırganabileceğini düşünüp bunu gerekçe göstererek, dağıtıcının "Satılmış" olan ismini "Orhan Kemal" olarak değiştirilmesine karar verdi. Karar okunduğunda Satı'nın sevinci, mutluluğu görülmeye değerdi. O gün kahvede herkese çay ısmarladığını, akşam meyhaneye gidip bir güzel kafa çektiğini söylediler.
Ne var ki onun yeni ismini kimse benimsemedi, dahası bu isim değişikliğinden pek çok kimsenin haberi bile olmadı. Karısı ve en yakınları da dahil olmak üzere tek bir Allahın kulu ona "Orhan Kemal" diye seslenmedi. O yine "Satı" diye tanındı, "Satı" diye çağrıldı, onunla yine "Satı" diye konuşuldu. İlk zamanlar satı diyenlere. "benim adım Orhan Kemal olarak değişti, ismimi doğru söyleyin" diye yaptığı uyarıları da kimse ciddiye almadı, önemsemedi, giderek bu uyarılarında da vazgeçti.
Yalnızca isim değiştirme kararını veren yargıç R.E onu mutlu etmek için dağıtıcımızı adliyenin önündeki caddeden geçerken gördüğünde, odasının penceresini açıp özellikle yüksek sesle Orhan Kemal diye seslenirdi. Bunu duyunca her defasında yüzü aydınlanan, hantal bedeni canlanan dağıtıcı ile yargıç arasında şöyle bir konuşma geçerdi:
- Buyrun Hakim Bey!
- Orhan Kemal, bugün bize postadan bir şey yok mu?
- Yargıtay'dan dosyalar var Hakim bey'im, şimdi getiriyordum. Ya da, bugün bir şey yok, yarın mutlaka bir şeyler gelir.
- Bizi boş bırakma Orhan Kemal, hiçbir şey gelmezse sen mektup yazıp getir bize bari.
- Baş üstüne Hakim Beyim, yazarım.
Satı'ya Orhan Kemal diye seslenen tek insan olan yargıç R.E. bir süre sonra başka bir yere atandı, onun ilçeden ayrılışına üzülenlerin en başında Satı geliyordu. Çünkü o da anlamıştı ki, mahkemenin kararı ne olursa olsun, onun adı değişmeyecek, yargıç R.E. gittikten sonra, kimse ona "Orhan Kemal" diye seslenmeyecekti. Bu isim sadece cebindeki nüfus cüzdanında yazılı, kimsenin görmediği iki kelime olarak kalacaktı. Onu yine herkes eskisi gibi "Satı" olarak bilip "Satı" olarak çağıracaktı. Öyle de oldu. Orhan Kemal ismini gönlüne gömüp hantal adımlarla, sanki biraz daha somurtkan, posta dağıtıcılığı yapmayı sürdürdü. Çaresiz, "Satı" adıyla.
Bu dünyadaki gerçek satılmışların arasında, hiç satılmamış biri olarak...
Mete Göktürk "Adaleti gördünüz mü?"
Shocking Blue - Send Me A Postcard
0 yorum:
Yorum Gönder