28.01.2014

Bir sabah




Farklı bir şehirde gözlerimi sabaha açıyorum. Tivoli Tejo otelinin ışık dolu odasında uyandığımda denizi görebileceğimi nereden bilebilirdim? Öylesine bir ışık yoğunluğu hücum etmişti ki odaya, perdelerin neden bu kadar kalın ve kat kat olduğunu anlamakta gecikmedim. Lizbon bir güneş şehridir. Fakat ben şanslıydım. Baharın bütün şaşasıyla coştuğu günlere denk gelmiştim. Lizbon'un kafatası delen sıcakları henüz yükselmemişti. Perdeleri sonuna kadar sıyırdım, camları açtım. Denizin ufkunda titreşen buğulu havayı sonuna kadar içime çektim. Ve şehir aniden zamana ve seslere dönüştü.


Bir şehrin ancak kendine ait bir zamanı varsa şehir olduğunu hisseder. Şehrin zamanı önceleri sestir; ezan sesi, kilise çanı, saat kulesi. Sese kulak vermek, başını kaldırıp ya sesin geldiği yere ya da saate bakmak. Aynı anda başkalarının da aynı şeyi yaptığını bilmek. O yüksekçe yerde onlarla göz göze gelmek.

Bir sabah yedi tepeli bir şehre bakıyorum. Dik yokuşlar ve sarı tramvaylar. Sokakta genç kızlar ve genç oğlanlar. Ve aşk evreselsel bir kanun ama sabahın köründe bakkala ekmek almak için giderken birine sevdalanmak bizim buralara özgü. Tüm çıplaklığıyla bir şehre tepeden bakıyorum. Deniz mavi, gök mavi… İkisi arasında ben onlardan daha mavi…

Razorlight - In The Morning

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...