Mayıs sıkıntısı dedikleri bu olsa
gerek. Karabasan gibi çöken ölümler ve kişisel iç hesaplaşmalar. Bir avuç kömür
uğruna hiçe sayılan ölü bedenler. Tekrar o madenlere inmek için sıraya giren,
ölüm koklayan ruhlar. “Dünya üzerinde insan hayatından daha değerli ne vardır?”
diyorsun. İki dakika sus siyaset yapma diyorlar. "İnsanlar öldü" diyorsun,
karışma bu işin doğası budur diyerek lafı gırtlağına tıkıyorlar. Evet
yazmaktan, konuşmaktan, sineye çekmekten, müzik dinlemekten, benim de
diyeceklerim var demekten utanıyorum artık.
Bu lanet olası düzenin değişmesi için elimden geleni yapamadığım için
utanıyorum kendimden. Evet utanıyorum. Üzüntüyle, çaresizlikle olanı biteni seyredip
sonra hayatıma kaldığım yerden devam etmeye çalıştığım için utanıyorum. İnsan
olmayı beceremeyen birçokları adına daha çok utanıyorum.
Cahiliye devrinden kalmış
düşünceler eşliğinde birbirimizi öldürmek için can atıyoruz. Dünya çok
kirleniyor ve insanlar ruhlarını kendi elleriyle öldürüyor. Ne güzel demiş Pablo Neruda; “Ağır ağır ölür, yolculuğa çıkmayanlar,
okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar” Ne yaşıyorsam incelikler yüzünden yaşıyorum.
Ve insanı en çok olmadığı bir insan gibi davranılmak üzüyor. Ruhunu, içini, özünü, seni
bilmeden ahkam kesmek, sıradanlaştırılmak, ötelenmek, değersizleştirilmek ve
yabancılaştırılmak. İnsan ilişkilerindeki en büyük facia. Önce ruhun ölüyor,
sonra yavaş yavaş dünya. O yüzden gitmen gereken zamanı çok iyi bileceksin. Bitince,
çekip gideceksin. Uzatmalarda gol atma hayaline kapılmadan, sessizce, efendice
terk edeceksin sahayı. İster bir iklim, bir şehir, ister bir aşk, bir insan,
ister bir savaş, bir inanç olsun; yenilince gideceksin. Daha çok incinmemek,
daha çok kırılmamak adına.
Korku Ruhu Kemiriyor. Gerçekten
her türlü korku içimizi çürütüyor artık. Çalışanlar işini kaybetmekten
korkuyor, demokrasi hatırlamaktan korkuyor, dil söylemekten korkuyor. Siviller
askerlerden korkuyor, askerler silahsız kalmaktan korkuyor ve silahlar savaşsız
kalmaktan. Kalabalık korkusu, yalnızlık korkusu, olandan ve olabilecekten
korku, ölme korkusu, yaşama korkusu. Sevenler ayrılmaktan, yalnızlar
sevememekten korkuyor. Hepimiz bu korku mevsiminde, çıldırmanın eşiğinde arafta yaşıyoruz. Peki
biz ne yapıyoruz; onlardan kaçıyoruz. Üstlerini
örtmek için fikirler ve imgeler icat ediyoruz. Ama korkulardan kaçmak onları büyütmekten
başka bir işe yaramıyor.
Bazen dünyada
bir tek insana inanırsın. O kadar inanırsın ki, uzun bir süre kendin olamazsın,
zamanı gelmeden ne kadar çok kırıldığını bile anlamazsın. Ya sevmek, ya aldanmış olmak,
ya da kendini kandırmak. Bahane bulamazsın. Sadece bu yalanın içinde kaybolmak
istersin. Sonra üstü kalsın der ve çekip gitmek istersin. Ama birini gerçekten
seviyorsan, Yenişehir’de bir öğle vakti git ona sıkıca sarıl, korkmadan
mücadele et, beraber polisten biber gazı ye, unutma o koştuğun sokaklardan biri
mutlaka umuda çıkacak. Gizli gizli sigara içtiğin ilk gün gibi heyecanlı
ol, sokakları betonlara boğanlara inat cesurca öpüşmekten çekinme. Bir ihtilali es
geçerek o büyük devrimi yapmak için çabala…
Lafı
uzatmıyorum. Şu ikiyüzlü dünyada yoksullar, zenginlerin daha çok zengin olması
için çalışmadığı gün belki her şey düzelecek. O gün tekrar dünyanın bütün Kızılderilileri
ve Spartaküs kazanacak. Sen o güne
kadar gülümsemeni eksik etme, ama yalancıktan değil. Senden başka bir şey istemiyorum.
Biraz uzaklara
gitme, kaçma ve içimi dinleme vakti geldi. Bazen gitmek, kalmaktan daha kolay olmalı.
Ama sevdiğiniz insanın kıymetini çok iyi bilin. İnsan kaybedince, bazen
ne kaybettiğini bilmiyor, bilince de çok geç oluyor. Sokak hayvanlarına selam
vermeyi, gülümsemeyi, kuşları beslemeyi, bir şehri ona rastlarım umuduyla
dolaşmayı, bir simidi paylaşmayı, her mevsimi hakkıyla yaşamayı, gün batımını
izlemeyi, Sadri Alışık gibi ağlamayı, düzenli olarak rüya görmeyi, küresel
ısınmayı, vapurlara binmeyi, devrik cümlelerle düşünmeyi, Abbas Kiarostami filmlerinde kaybolmayı, ucuz şarap içmeyi, bir güneşle sigara yakmayı, koşarak Akdeniz'e çıkmayı, Bir Mavi Tren'in vagonlarında koşmayı ve
en önemlisi ekmeğinizi çalmak isteyenlerle kavganızı asla ama asla unutmayın…
Umarım tekrar
karşılarız....
The Smiths - There Is A Light That Never Goes Out