31.03.2013

Flowers In December


Nasılsınız bakalım? Suyu görünce kendinize geldiniz değil mi? Efendim?...Ne dediniz? peki başüstüne. Bir daha müziğinize zamanında başlarım..Ya siz? Siz nasılsınız Sevda Hanım? Bunlar duymasın ama Safiye Ayla'yı sizin için çaldığımı bilin..Size özel bir ilgi duyduğumu bilmenizi isterim...

Çiçekler ölmüş..Hepsi. Eskiden bir yer ayarlardın, güneşi iyiyse yerini de sevdiyse ne biçim açardı. Şimdi güneş aynı, ışık aynı, yer aynı...Suni gübre istiyorlar, 1-2 gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra. Ölüyorlar...

"Muhsin Bey" 

Mazzy Star - Flowers In December

Damon & Naomi - Red Flower

24.03.2013

Lost Persons Area


Tamam ama şimdi nasıl rahat yaşayabilirim ben
onun bütün söylediklerini hatırlamadan
aman canım işte her şeyi her şeyi..
gelsem bilmiyorum bulabilir miyim seni
yine orada mısın ara sıra..



Sanırım benim içimdeki kaybolma arzusu yine tavan yaptı. Uzak şehirlerin, davetkar sokaklarında kaybolmak. Belki de bir nevi kişisel anlamda geçmişle hesaplaşma zamanı. Siz buna kaçmak diyebilirsiniz. Zaten insanlar için dualar ve beddualar icat etmekten çoktan vazgeçtim. Dünyanın çıplaklığına aldırmadan, sonunda bende alıştım yaşamaya...

Bir süre uzaklardayım. Kendinize iyi davranın. Blog sizlere emanet. Umarım tekrar karşılaşırız..

Taken by Trees - Lost and Found

Beck And Bat For Lashes - Let's Get Lost

21.03.2013

Belle and Sebastian geliyor


Dünya üzerinde en sevdiğim ve konserleri izlemek istediğim gruplar sıralamasının en üst noktasında bulunan Belle & Sebastian, bu yaz ülkemize geliyor. Bir aksilik olmazsa, onları 28 Haziran'da Avea sponsorluğunda gerçekleşecek olan "Escape To Music" kapsamında izleyeceğiz. Ne diyeyim uzun zamandır duyduğum en güzel müzik haberi. Önce Blur, sonra Belle and Sebastian. Bakalım sırada kimler var. Nasıl denir: Belle and Sebastian dinleyince insanın içini tuhaf bir neşe kaplar. Sanki bulutların üzerinde gezmek gibi. 28 Haziranda görüşmek üzere. Havai fişekler atılsın, kutlamalar başlasın...

"Not: Bu yazının yazılmasından sonra Belle and Sebastian, haziran ayında yapacağı tüm konserleri iptal etti. Anlayacağınız üzüntümüz büyük."

Belle & Sebastian - Write About Love

Belle & Sebastian - The Boy With the Arab Strap

Post-punk'a yeni bir soluk: Savages


Savages Ada sahillerinden (İngiltere) doğan ve post-punk'a yeni bir soluk getirme iddiasında olan taze bir grup. İlk albümlerini Matador Records etiketiyle 7 Mayıs’ta yayınlayacak olan Savages, yayınladıkları şarkılar ile beklentilerimizi çok yüksek tutuyor. En son yayınladıkları şarkı “She Will”ismini taşıyor. Kesinlikle radarımızda olacak sağlam bir grup geliyor. Şimdi "She Will" şarkısına göz atalım isterseniz.

The Smiths'in hiç yayınlanmamış bir kaydı


Efsane grubun kendi isimlerini taşıyan debut albümlerini yayınlamadan önce hazırladıkları yaklaşık 40 dakikalık bir kayıt gün yüzüne çıktı “The Pablo Cuckoo Tape” ismini taşıyan bu kayıt ’83 yılında kaydedilmiş. The Smiths davulcusu Mike Joyce tarafından paylaşılan (aslında tweet’lenen) bu kayıt, yine Joyce’un verdiği bilgiye göre bir odanın ortasına yere koyulan eski model bir kayıt cihazı ile kaydedilmiş. Kayıttaki şarkı listesi şu şekilde:

1. You’ve Got Everything
2. Accept Yourself
3. What Difference Does It Make
4. Reel Around The Fountain
5. These Things Take Time
6. I Don’t Owe You Anything
7. Hand In Glove
8. Handsome Devil
9. Miserable Lie

O kaydın videosu:

20.03.2013

Yalnız serçe



Bugün dünya Mutluluk Günü olduğu kadar, Dünya Serçeler Günü. Tüm yalnız serçeler benim kalbimdir...

Büyük şairin dediği gibi;

doğru mu değil mi bilmiyorum
kentler büyüyüp gidiyor ya aldırma
başka bir yaşama tutturmalı diyorum
köprü korkuluklarına
ufak buluşmalara yaslanan
yani tuzun amcası, sevincin
öz kardeşi olan
en küçük bir kuşun gözleriyle
dünyaya baktığın zaman
herşey benim kalbimdir...


Peaking Lights - Hey Sparrow

Xiu Xiu - House Sparrow

Happiness


Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey, başka bir ad bulmak gerek; “içine taşınması” gibi bir şey insanın.

"Cemal Süreya"

Bugün dünya mutluluk günü. O zaman şimdiden hepinize Mutlu Pazartesiler... Dünyanın bütün Mutlu Pazartesileri sizinle olsun...

The Strokes - Two Kinds Of Happiness

Electric Soft Parade - Happiness

Stars


Yıldızların düzenini değiştiremeyiz. Kendi keyfimize göre yeni gökcisimleri yaratamayız. Bundan dolayı da yıldızları seyrettiğimiz zaman içimiz huzur dolar...

"İkezava Natsui"


Stars - Your Ex-Lover Is Dead

Stars - This Charming Man

18.03.2013

Bir İntihar Akşamı Üstüne Söylenti



bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam...


Galaxie 500 - Oblivious

Orhan Atasoy - Gemiler

15.03.2013

Noktalama işaretleri


Bir gün insan “virgül”ü kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleler basitleşince düşünceler de basitleşti.

Sonra “ünlem” işaretini kaybetti. Alçak bir sesle, ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor ne de bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey ondan en ufak bir heyecan uyandırmıyordu.

Bir süre sonra “soru işareti”ni kaybetti ve soru sormaz oldu. Hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu: Ne evren ne dünya ne de kendi apartmanı umurundaydı.

Birkaç yıl sonra “iki noktayı” işaretini kaybetti ve davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.

Ömrünün sonuna doğru elinde sadece “tırnak işareti” kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu. Yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu.

Düşünmeyi de unutunca son “nokta”ya ulaşmıştı…

"Kanevski"

The Smiths - Panic

The Smiths - Ask

Hoşçakal MSN



Bugün bir sanal iletişim efsanesi olan MSN Messenger tarihe gömülüyor. Önce ICQ vardı, sonra yerini MSN’e bıraktı. Bizler de karşı cinsle daha sosyalleşmeye! başladık. Evet dile kolay MSN’in 1999 yılında başlayan yolculuğu bugün sona eriyor. Firma, uygulamanın 300 milyon kullanıcısını , 8 Nisan’a kadar Skype’a yönlendirecek. Şİmdi kısaca akıllardan çıkmayan MSN klişelerini bir hatırlayalım isterseniz.

Bir sosyal platformda başlayan tanışmanın son noktası her zaman MSN olurdu. Efsane cümle ise “Burası kasıyo MSN var mı?” olurdu. Arkadaş muhabbetlerinde “Dün gece MSN’de taş gibi bir hatunla tanıştım” cümleleri havada uçuşurdu.

MSN’in en tuhaf özelliklerinden biri “Ne dinliyorum” özelliğiydi. En havalı şarkılar ile karşı tarafa müzik kültürünüz hakkında ipucu göndermek çok etkileyiciydi. Elbette dinlenilen şarkılar karşı tarafın ruh halini anlamak için önemli bir işleve sahipti.
 
“Havalı bir nick”, Şeçilen nick ne kadar etkileyici olursa karşı tarafı etkilemeniz o kadar basit olurdu. Genellikle seçilen nick’ler dönemin popüler dizilerine pararel olurdu. Miroğlu, Polat, Memati, Kuzey, Poyraz gibi isimler her dönem ilk on içerisinde yer alırdı. 
 
“Haydi titreşelim”; Daha selam, naber demeden muhabbate bir titreşim ile başlamak, Facebook alemindeki bir dürtmeye eşdeğer sayılırdı. Elbette fazla titreştirmek karşı tarafta rahatsızlığa neden olabiliyordu.

“Tuhaf görsel ve ses efektleri”; MSN’de her harfi farklı bir karakterde yazan cins insanlar eksik olmazdı. Özellikle ekranda aniden beliren o sulu kocaman öpücük insana “Oha” dedirtmeye yeterliydi.

“Kişisel ileti”; Kişisel iletiler kısmına yazılan özlü cümleler, ruhun aynası görevi görürdü. Yazılan iletiye göre adımları ölçülü atmak ve kuşu örkütmemek gizli bir MSN kuralıydı. Genelde yurdum gençliği için MSN kız düşürmek için kullanılan önemli bir iletişim aracıydı.

“Haydi cam açalım”; Bazı denyolar daha selam, naber demeden haydi cam açalım diyerek, niyetlerini ortaya sererlerdi. Erkek kişi “Haydi cam açalım, yüzünü çok merak ediyorum” diyerek konuya bir girizgah yapardı. . . Kız ise “ben biliyorum senin asıl neyi merak ettiğini” diyerek MSN’i suratına kapatırdı. Hızlı giden atın bilmem neyi seyrek düşer misali.
 
“MSN paralı olacakmış”; Bu şehir efsanesinin hiçbir zaman modası geçmezdi. Mutlaka mail kutuna “Bu mail’i bilmem kaç kişiye yollamazsan MSN paralı olacak” şekilinde spam’lar gelirdi. 
 
“Çevrimdışı görünüp, etrafı kolaçan etmek; Bunun bir de dışarıda gözüküp istediğin kişi ile konuşmak versiyonu vardı. “Ayşe neden yazmıyorsun?” Kız cevabı hemen yapıştırırdı. “Canım görmüyor musun dışarda yazıyordu. Bulaşık yıkarken anneme yardım ettim.”

“Kız MSN’i takas edilir”; Bu ritüel abazalığın doruklarında yaşayanlar için gizli bir alışveriş biçimiydi. Genelde verilen MSN ya fake çıkar ya da kızın abisine ait olurdu.

Evet iyisiyle kötüsüyle bir neslin en gözde iletişim aracı tarihe gömüldü. Artık bahtımızı, aşkımızı, arkadaşlarımızı başka sosyal iletişim platformlarında aramaya devam edeceğiz. Yabancılaşmanın doruklarında, apartman dairelerine sıkışmış hayatlarımızda, hiç yüzyüze gelip iki kelam söz etmeden. Tatsız, tuzsuz, yavan bir yemek gibi.

Glass Candy - The Possessed

Little Boots - Motorway

14.03.2013

Enkaz


Herkes uzmanı olduğu konunun zalimi olmuş. Ben de mi diye soruyorum. Sen de diyor. Ama üzülme. Hiçbir şey bırakmayacağız arkamızda. Çekip giderken sırtımıza saplanacak bir çift göz olmayacak. Enkazımızı toplayıp öyle gideceğiz. Asgari centilmenlik toz olmayı bilmeyi gerektirir.

"Emrah Serbes"

RAC - Hollywood (ft. Penguin Prison)

Fujiya & Miyagi - Ankle Injuries

I Can't Escape Myself



İstenmeyen yağlar, pahalı butik sabunlar. Maaş çekleri, güzel bir ev, zarif mobilyalar. Yalnızlık ve yabancılaşma. Tüketim toplumunun susmayan arsız çağrısı. Yalanlar ve yalanlar. Nefret ve öfke. Hiç dinmeyen anti-ütopik düşler ve kaçma arzusu. Modern zamanlara hoşgeldiniz.

The Sound - I Can't Escape Myself

13.03.2013

The National "Boxer"


Yukarıdaki kapak The National grubunun 2007 tarihli "Boxer" albüme ait. Bakmayın siz albümdeki dans eden insanlara, albüm gayet melankolik dakikalara gebe olabiliyor. Bir tarafta Joy Division karanlığı, diğer tarafta post-punk'ın Interpol modernizmi.

Melankoli, Stuart Staples tarzı vokaller, depresif gitar tonları, tedirgin vurmalılar ve elbette insanın içine işleyen piyano vuruşları. Son kullanma tarihi kolay kolay geçmeyecek modern bir klasik. Şimdilik hepsi bu kadar. Sessizce dağılabilirsiniz...

The National - Fake Empire

The National - Brainy

Korku Mevsimi


Çalışanlar işini kaybetmekten korkuyor.

Çalışmayanlar asla iş bulamamaktan korkuyor.

Açlıktan korkmayan yemekten korkuyor.

Otomobil sürücüleri yürümekten korkuyor, yayalar ezilmekten korkuyor.

Demokrasi hatırlamaktan korkuyor, dil söylemekten korkuyor.

Siviller askerlerden korkuyor, askerler silahsız kalmaktan korkuyor ve silahlar savaşsız kalmaktan korkuyor.

Kadının erkeğin şiddetinden korkusu ve erkeğin korkusuz kadından korkusu.

Hırsız korkusu, polis korkusu.

Kilitsiz kapı korkusu, saatsiz zaman, televizyonsuz çocuk, uyku hapsız gece korkusu ve uyandırma hapsız gündüz korkusu.

Kalabalık korkusu, yalnızlık korkusu, olandan ve olabilecekten korku, ölme korkusu, yaşama korkusu.

Sevenler ayrılmaktan korkuyor, yalnızlar sevememekten korkuyor.

Sevemeyenler yalnız kalmaktan, aşıklar yalnız ölmekten korkuyor.

Gecenin gelmesinden korkmayanlar, karanlığın dağılmasından korkuyor.

Hepiniz korku mevsimine hoşgeldiniz…

Caesars - Don't Fear The Reaper

Marina & The Diamonds - Fear And Loathing

12.03.2013

Allen Ginsberg İstanbul'da

1990 yılının sıcak bir yaz dönemi. Beat Kuşağı'nın önde gelen temsilcilerinden şair Allen Ginsberg yakın dostu besteci Philip Glass ve diğer bazı müzisyenler Kumbapı Karakartallar Restaurant'ta yemek yediler. Yemeğe Allen Ginsberg ve besteci Philip Glass'ın yanısıra, ünlü rock grubu Rolling Stones ile çalışan Nancy Geffries, Kurt Munckscasi ve Elyse Stanley Grinstein ile şair Can Yücel, Orhan Duru ve Sezer Duru katıldı.

"Cumhuriyet Gazetesi"

Bir dönemin akıl hocalığını yapmış olan Ginsberg'in şiirlerinde ki ölüm teması onun hayata bakışını özetliyordu aslında. hayatın acımasızlığına dair 3 temel teori şu şekildeydi.

1 - You Can't Win
2 - You Can't Break Even
3 - You Can't Even quit the Game

Harrisons - Allen Ginsberg Said James Dean A Twocker

Dünya ötede idi


Dünya ötede idi. Burada bir konsol, bir ayna, bir alçıdan gemici, bir yatak, bir ayna daha, bir telefon, bir koltuk, kitaplar, gazetler, kibrit çöpleri, cıgara izmaritleri, soba, battaniye vardı. Dünya ötede idi. Gökyüzünde uçaklar vardı.

İçlerinde yolcular vardı. Trenler gidiyordu. Herifin biri imza ediyor, öteki para veriyordu. Akşam serinliği çıkmıştı. Akşam simidi de çıkmıştı dünyada...

Odanın içini simitçinin sesi doldurdu. Dünya ötede idi.

"Sait Faik"

Jack - My World vs Your World

Jens Lekman - The End of the World Is Bigger Than Love

11.03.2013

Never Wanted Your Love


Güzeller güzeli Zooey Deschanel ve M. Ward ortaklığı She & Him müzikal yolculuğuna devam ediyor. Yeni albüm "Volume3" Mayıs ayında çıkıyor. Albümden yayınlanan ilk single "Never Wanted Your Love" ismini taşıyor ve Pazartesi Sendromu'na ilaç gibi geliyor.

Bir tutam düet


Müzik tarihinden akıllarda kalan kadın-erkek düetleri:

- Nancy Sinetra & Lee Hazlewood "Some Velvet Morning"

- Jane Birkin & Serge Gainsbourg "Je T' aime... Moi Non Plus"

- Stuart A. Staples & Maria KcKee "This Road Is Long"

- Diana Ross & Lionel Richie "Endless Love"

- Tindersticks & Lhasa de Sela "Sometimes It Hurts"

- Siouxsie Sioux & Morrissey "Interlude"

- Deborah Harry  Iggy Pop "Well, Did You Evah!"

- Carla Thomas & Otis Redding "Tramp"

- Nick Cave & PJ Harvey "Henry Lee"

- Nick Cave & Kylie Minogue "Where The Wild Roses Grow"

- Tindersticks & Isabella Rossellini "A Marriage Made In Heaven"

- PJ Harvey & Tom Yorke "This Mess We're In"

- Björk & Tom Yorke "I've Seen It All"

- Isobel Campbell & Mark Lanegan "Come Undone"

- Stuart A. Staples & Lhasa de Sela "That leaving Feeling"

- Peter Gabriel & Kate Bush "Don't Give Up"

- June Carter & Johnny Cash "Jackson"

Tintersticks - Sometimes It Hurts

Siouxsie & Morrissey - Interlude

Isobel Campbell & Mark Lanegan - Come Undone

Day Is Done



25 Kasım 1974 tarihinde aile evindeki odasında aşırı dozda anti-depresan yüzünden ölü bulunduğunda henüz 26 yaşında; öldüğü gece, başucunda, Camus'nün intihar kavramına felsefi bakış getirdiği kitabı "Sisyphos Söyleni", pikabında Bach'ın "Brandenburg Konçertoları" olan, bu rock yıldızı yaşantısından uzak mütavazi ve çekingen bir hayat yaşayan müziğin "küçük prensi" kimdi?



Nick Drake - Northern Sky

Hate


Nefreti en iyi becerenler, sevmeyi vaaz edenlerdir. Vaaz verenlerden sakının. Övmekte hızlı davrananlardan sakının; karşılığında övgü beklerler. Sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının; tek başlarına bir hiçtirler. Ortalama erkekten, ortalama kadından sakının. Sevgileri vasattır, vasatı aranır dururlar. Ama nefretleri dahiyanedir. Nefretleri seni beni herkesi öldürebilecek kadar dahiyanedir. Kendilerini tam sevemedikleri için senin sevginin eksik olduğuna inanırlar ve senden nefret ederler. Ve nefretleri; parlak bir elmas, bir bıçak, bir dağ, bir kaplan, bir baldıran otu kadar mükemmeldir. Çünkü en usta oldukları sanattır nefret!

"Bukowski"

Günün dinleme önerileri:

- David Bowie "Where Are We Now?"
- Mazzy Star "Rhymes Of An Hour"
- Jamiroquai "Canned Heat"
- Yo La Tengo "Here To Fall"
- Siouxsie Sioux & Morrissey "Interlude"

Günün filmi:


"Control" Yön: Anton Corbijn (2007)

Joy Division ve o gruba hayat veren Ian Curtis'in hikayesi. Çok fazla söze gerek yok. Mutlaka izleyin ve bir köşede saklayın.

Bir bilgenin dediği gibi "mutluluk sadece paylaşıldığı zaman gerçektir..” 

Hepinize Mutlu Pazartesiler... 

The Kills - London Hates You

Cat Power - Hate

10.03.2013

Evde bir şenlik havası


21 Haziran'da İngiltere'den abimler geliyor evde bir şenlik havası...

Blur - There's No Other Way

Blur - Clover Over Dover

 

Redemption


Onu kurtaracağımı düşünüyordu. Ama kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı. “Kurtuluş ” dedim. “Ankara’da bir mahalle”. Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley’in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar.

"Hakan Günday" 
 
Bob Marley - Redemption Song

Joe Strummer & The Mescaleros - Redemption Song

9.03.2013

French Disco


90'lı yılların başlarında başladıkları müzikal yolculuklarına, grup üyelerinden Mary Hansen'in zamansız kaybına rağmen ara vermeden devam eden bir grup Stereolab. 60'lı yılların güneşli pop müzik anlayışına kendi getirdikleri yorumlar ve kendi halindeki mütevazi tavırları ile her zaman saygı duyduğum isimlerden biri oldular. Kuruldukları günden bu yana epey eleman değiştirmelerine rağmen müzikal felsefelerinden ve hayata karşı duruşlarından hiç birşey kaybetmediler. Onların en bilinen parçalarından French Disko'ya Editors gözüyle takım elbiseli ağır abi yorumu.

Stereolab - French Disco

The Editors - French Disco

8.03.2013

Dünyanın biletsiz yolcuları! “Kadınlar”


Bugün 8 Mart “Dünya Kadınlar Günü.” Kısaca 8 Mart’ın tarihçesine göz atarsak. 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikayı kilitlemesi, ardından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucu çoğu kadın 129 işçi can verdi.

26-27 Ağustos tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin önderlerinden 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day) olarak anılması önerisi getirildi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

İlk yıllarda belli bir tarih saplanmamıştı, fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak belirlenişi, 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslar arası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşti. Adı da “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak belirlendi. I. Ve II. Dünya Savaşı yılları sırasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda ABD’de de kutlanmaya başlaması ile birlikte daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.


8 Mart’ın Türkiye sürecine bir göz atmak gerekirse; Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başladı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve sokaklara taşınacak bir şekilde kutlanmaya başladı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye’nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya devam ediyor.

Şimdi satırlarıma Sait Faik eşliğinde devam etmek istiyorum;

“Yüzü sapsarı bir kadın iskeleye doğru yürüdü. Durdu. Sonra vazgeçmiş gibi rıhtım boyunca gezinmeye devam etti. İhtiyar bir adam da oralarda geziniyordu. Bu adam havanın güzelliği bahanesiyle şöyle Adalara uzanayım diyen adamlardan birine benziyordu. Kadın adama doğru yürüdü. Bir şeyler söylemek istedi. Sonra vazgeçmiş, aklına gülünç bir şey gelmiş gibi hafifçe gülerek karşıdaki adanın burnunu dönen vapura yetişmek üzere iskeleye koştu. Vapurun içinde tek kadındı. Tek biletsizdi. Fakat Kadıköy iskelesine vapurdan ne kadar bilet varsa o kadar adam çıktı. Ne fazla, ne eksik....”


Evet bugün 8 Mart Kadınlar Günü. Bir günlüğüne olsa da kadınları anlamaya çalışmak, dinlemek, değer verdiğini hissettirmek çok zor olmasa gerek. Hisli bir adamın dediği gibi:

Sonuçta sevilen her kadın güzel bir şarkıdır, bütün sözlerini hatırlayamazsın belki ama melodisi aklında kalır...

Lütfen bugün çevremizdeki sevdiğimiz bir kadına bir demet çiçek alıp verelim. Bu kişinin illa sevgiliniz ya da eşiniz olmasına gerek yok. Annenize, kardeşinize, apartmanınızın giriş katında kedileriyle birlikte yaşayan yaşlı Ayşe teyzeye, her sabah sokakta size gülümseyen çiçekçi Gülten’e, bir huzurevinin penceresine başını yaslanıp geçmişe dalmış emekli öğretmen Fatma Hanım’a ya da meşhur şiirdeki Fahriye Abla’ya. En azından sadece bugün için bile “Hepimiz Kadınız” diyebilecek yürekli ADAM’lara ihtiyacımız var.

John Lennon - Woman
 
White Town - Your Woman

Denizaşırı


ben üç yer tasarlamıştım üçü de sana bana uygun
biri günebakanlarda biri otuz yaşta birini sorma
birini sorma gün gelir ben söylerim
daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim
bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
sevmelere..

"Turgut Uyar"

Of Monsters and Men - Little Talks

Divine Fits - My Love Is Real

7.03.2013

Cover: Kite

Müzikal yolculuğuna 80'li yılların başında Haircut 100 grubu ile başlayan Nick Heyward erken dönem indie müziğin habercisi olarak kariyerinin geri kalan kısmına tek tabanca olarak devam etti. James Dean, tarzı duruşu, geriye taralı havalı saçları ve mavi gözleri ile afilli bir delikanlı olarak dönemin can yakan simarından biriydi Heyward. Onun 93 tarihli From Monday to Sunday isimli solo albümünde yer alan eskimeyen parçası Kite ve bu parçaya 90'lı yılların ortasında kurulan New-York'lu Ivy grubunun gönül yaylarını gevşeten güzel yorumu.

Nick Heyward - Kite

Ivy - Kite

The Smiths belgeseli


The Smiths’in 1992 yılında basın için hazırlanan ama hiç yayınlanmayan 17 dakikalık belgeseli. Belgesel grubun 1992 yılında yayınladığı Best albümünün tanıtımı amacıyla çekilmişti.

The Smiths - Bigmouth Strikes Again

The Smiths - This Charming Man


 

6.03.2013

Dumankara


İsli sabahçı kahveleri, ekmekle soğan, nam için yaşayan hikâyelerin mahallesi. Kaledibi, Altındağ, Eskitepe. Kabadayı yevmiyesi. Azap ceketi, hayal hançerleri, yıkıldı yıkılacak ahşap evler, teneke çatılar, güvercin taklaları, afyonun ve tütünün saati. Şıngır mıngır sofralar, Allah'ın inayetine şükran. Yerdeki kel halılar, ahbapsız apartmanlar, siyahî gündüzler, şehirdeki tezek kokusu, eskiyip cızırdayan plaklar...

İsyanım sana Ankara. Işıklı ve gülümseyen Cömert Ali. Kürdün gazeli, Fidayda'sız duramayan Angaralı. Hüzün kalbimize çökmüş uzun bir cümle...Biz bu kavgayı kaybettik!

Dumankara, Hayat Bir Yangındı albümü, Ankara'yı 21 hikâyeyle anlatıyor, yeraltının dumanını tüttürüyor, sokağın kirini konuşuyor. Perdesi kısa gelmiş evi, kale arkasını, çıldırmasa görülmeyecek yoksulları, para kokan alemleri, 'Lan sen ne alçaksın dünyayı ' dönderiyor...


Dumankara from iletişim yayınları on Vimeo.

Chlöe Howl - Rumour


Daha önce Chlöe Howl'dan bahsetmiştim. Birazcık Client, birazcık Vive La Fete, bir tutam kuzey soğukluğu ve bir tutam La Roux. İşte karşınızda Chlöe Howl. Kuzey ışıklarının müziğe vurmuş yansıması. Chlöe Howl Rumour şarkısına çekmiş olduğu yeni klibi ile huzurlarınızda. 

Ve kişisel bir not olarak, Chlöe Howl bana göre müthiş seksi bir kadın...

Chlöe Howl – Rumour 

 

Murphy Kanunları


Gündelik hayatın yazılı olmayan tuhaf kuralları:

Yere düşen her şey ulaşılması en zor köşeye yuvarlanır.

Ne zaman arabamı yıkasam yağmur yağar, yağmur yağacağı için arabamı yıkamadığımda yağmur yağmaz.

Reçelli ekmek ne zaman yere düşse reçelli kısmı hep yere gelir.

Özür dilemek, izin almaktan daha kolaydır.

Uyuyan bir bebek, anne babası uykuya dalınca uyanır.

Bir şey tamir ederken elin tamamen yağlandığında burnun kaşınır.

İnsanların seni seyretme olasılığı düştüğün komik durum ile doğru orantılıdır.

Yanlış numara çevirdiğinde çevrilen numara kesinlikle meşgul değildir.

Patronuna lastiğin patladığı için geç kaldığını söylediğinde ertesi gün lastiğin gerçekten patlar.

Gırgır geçmeye başladığın anda patron kapıda görünür.

Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinde, terk ettiğin şerit daha hızlı akmaya başlar.

Duşa girip ıslandığında telefon çalar.

Birileri ile karşılaşma ihtimalin, görünmek istemediğin zaman en üst düzeydedir.

Bir makinenin çalışmadığını ispat etmen gerektiğinde kesin çalışır.

Kaşıntının şiddeti ulaşma zorluğun ile doğru orantılıdır.

Sinemada sıranın ortasında oturanlar salona en son girerler.

Ayağınıza tam oturan bir ayakkabı kesinlikle mağazadaki ayakkabıların en çirkinidir.

Herhangi bir şeyi beğendiğinizde derhal üretimden kaldırılır.

Birşeye ulaşmak istediğinizde ve ulaşamayıp umudunuzu kestiğiniz anda, bir yerden bir şekilde size gelir.

İşler yolunda gittiği zaman mutlaka bir terslik vardır.

Aradığınız şeyi baktığınız en son yerde bulursunuz. (Aranılan bir şey birkaç yere bakılarak bulunur ve bulma eylemi zaten en son bakılan yerde gerçekleşir.)

Herhangi bir bilgide sayılar çok doğru gözüküyorsa boşuna kontrol etmeyin, yanlıştırlar.

Bir teklifin gerçek olması güvenilir olmasını gerektirmediği gibi, güvenilir bir teklifin de gerçek olması gerekmez.

Telefon çalmasını beklediğin süreler boyunca çalmayacak, ancak başından ayrılıp başka bir işle meşgul olduğun anda çalıp seni bölecektir.

Siz sınavlara istediğiniz kadar çalışın, sonunda her zaman çalışmadığınız bir yerden çıkacaktır!

Ne zaman sınavlara çalışacak olsanız uykunuz gelir, sınavdan sonra uykunuz açılır.

Dakikalarca beklediğin otobüs sen tam sigara yaktığında gelecektir.

Sigara dumanı her zaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir.

Barda sana yanaşan kız barın en çirkin kızıdır.


Girls - Lust For Life

Silver Jews - Random Rules

5.03.2013

Düzgün insan


Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiçbir zaman yeterince "düzgün insan" olamadı.


GusGus - Superhuman

Miles Davis - Human Nature

4.03.2013

Roads


İnsanın ruhuna ışıklar yükleyen bir San Francisco gecesinde Bob Kaufman'ın şiirlerini beslemiş olan sokaklarda dolaşıyorum.

Şehirler, Şiirler, Şarkılar ve Yağmurlar...

Chapel Club - Roads

Portishead - Roads

Gece Dersleri


Değişen yüzüne, tıpkı onların baktığı gibi hayretle bakacağını haber alınca, beni çağırmadığın her yere hep nasıl bir yüzsüzlükle sızdığımı hatırlayacağını sandım. İçten içe beni her zaman görmeyi isteyeceğini düşünmek. Bu benim ta çocukluktan bu yana en ağrılı hastalığım.

"Latife Tekin"

Günün dinleme önerileri:

- The Czars "Black Is The Colour"
- The Streets "Dry Your Eyes"
- Hooverphonic "One"
- Mazzy Star "Lay Myself Down"
- Howling Bells "I'm Not Afraid"

Günün filmi:


"Smoke" Yön: Wayne Wang (1995)

Senaryosu ünlü yazar Paul Auster'a ait olan filmin yönetmen koltuğunda Hong Kong doğumlu Wayne Wang var. 1990 yılında Brooklyn. Hikaye Aggie Wren'in işlettiği tütüncü dükkanı çevresinde gelişir. Aggie yıllardan beri her sabah dükkanın dış manzarasının fotoğrafını çeker. Hepsi bir anlamda aynı ya da farklı 4 bin fotoğraf ve mekanın müdavimleri...

Çocuklar çocuk olma hakkını kaybediyor, gençler inanma yeteneklerini kaybediyor. "Hayat bir piyango", diye düşünüyor kazananlar....

Hepinize Mutlu Pazartesiler...

Music Go Music - Thousand Crazy Nights

Erland & The Carnival - This Night

3.03.2013

Müslüm Baba'yı kaybettik


Acı haber tez yayılır derler. O hiç duymak istemediğimiz üzücü haber maaesef gerçek oldu. Arabeskin dev ismi Müslüm Baba’yı sonsuzluğa uğurladık.

Bu ülkede "Ooff Of" ünleminin içine dolduran en nadir isimlerden biriydi Müslüm Gürses. Bir kere “Arabesk yavşaklığından utanıyorum” diyenler kadar sahte değildi. Öyle ki bir insan düşünün bir tarafta arabeskin en koyu şarkılarına tercüman olsun, diğer tarafta David Bowie, Bob Dylan şarkıları ustalıkla söylesin. 7 Mayıs 1953 yılında Şanlıurfa’da çiftçilik yapan yoksul bir ailenin erkek çoğu olarak dünyaya gelen Müslüm Akbaş, ufak yaşlardan itibaren saz çalmaya ve türkü söylemeye başladı. Daha sonraki yıllarda Adana’daki çay bahçelerinde şarkılar söylemeye başladı. 1967 yılında Adana aile çay bahçesinde yapılan şarkı yarışmasında birinci oldu. İlk 45’liğini İstanbul’da 1968’de yayınladı. Sonrası bildiğimiz görkemli bir müzikal hayat. Yarım asra yakın 48 yıllık sanatçılık yaşamına sığan 100 civarında albüm.


Rahmetli Barış Manço, bir televizyon programında şöyle bir tespit yapmıştı: “Darbeler birçok şey gibi müziğin akışını da değiştirdi. 1960’tan sonra Türk sanat müziğinde, 1971’den sonra arabesk müzikte, 1980’den sonra pop müzikte, 28 Şubat’tan sonra ise türkülerde yoğunlaşma ve artış oldu.”

Bu çok yerinde olan tespite paralel olarak arabesk, özellikle 70’li  yıllardan itibaren  sosyal bir fenomen olarak hayatımıza girdi. İçinde barındırdığı bol acı ile minibüslerden meyhanelere, gecekondulardan, burjuvazinin lüks evlerine kadar geniş kesime uzandı. Bu müziğin devler liginde elbet ağırlıklı olarak erkek egemenliği yaşandı. Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut gibi isimler her dönem popüler oldular. Arabesk bir anlamda yoksul Anadolu delikanlılarının sıfırdan zirveye çıkmaları için bir araçtı.

Bu arabesk yıllarının kimine göre en Baba ismi Müslüm Gürses’ti. Çünkü Müslüm Baba, arabeskin çekirdeğini oluşturan yoksul ve ezilenlerin sesi oluyordu. Sınıfsal farklılığı dile getiren şarkıları ile bu halk kesimini can evinden vurdu. Arabeskin en koyusunu yapan bu adam toplumsal literatürümüze “damardan” diye bir kavramı sokmuştu. Öyle ki ilk başlarda entelektüel kesimin işi şakaya vurarak başlattıkları Müslüm Gürses hayranlığı, bir süre sonra realiteye dönüşmüştü. Bir zamanlar onun müziğine burun kıvıranlar, şimdi onun konserlerine girmek için yer kapma savaşına girdiler. Anlayacağınız Müslüm Baba, bir dönem “arabeskin devletleştirilmesi” politikasına alet olmadan,  kendine özgü tarzıyla yoksul kesimden şehirli rock’çı gençliğe kadar dinleyici kitlesini genişletti. Her şey rağmen “Yakarsa dünyayı garipler yakar” diyerek en alttakileri unutmadan...


Müslüm Gürses bu noktaya sadece sanatı ile gelmedi. Tevazu dolu bir kişiliği, kendine özgü espritüelliği ve şahsına münhasır ses rengi ile bu halkın gönlünde sağlam bir yer edindi. Bu ülkenin hep kıyısından döndüğü “bir dönüşümün” en güzel örneğini gösterdi bizlere. Müslüm Gürses ağır ama küflenmemiş, kederli ama coşkusunu yitirmemiş, rafine zevklerin özel adamıydı. Bir küçük Türkiye’ydi aslında.
 
İster en ağır metalci ol, ister caz sevdalısı ya da ağzında piposu çakma entelektüel. Mutlaka herkesin Müslüm Gürses ile kesişmiş bir zaman dilimi olmuştur. Çünkü isyan, aşk, hüzün gibi kavramlar ne kadar gerçekse Müslüm Gürses o kadar gerçekti. Ta yüreğimizin en derin yerinden derin bir "Ooof Ooof" çekip seni sonsuzluğa uğurluyoruz. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Boş odalardaki senin sesinin eşlik ettiği yalnızlıklar bile.

Nur içinde yat Müslüm Baba.

2.03.2013

The Initials BB



Mirabeau Köprüsü'nün altından Seine nehri akar
Ve bizim aşklarımız.
Neşenin kederden sonra geldiğini
Hatırlamış olsamda ne çıkar...


Serge Gainsbourg - Initials B.B.

Haritada bir nokta


Ara Güler'in objektifinden Sait Faik Abasıyanık...

"Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."

Mirrors - Write Through The Night

Belle and Sebastian - Write about Love

1.03.2013

Neşeli Günler’e ihtiyacımız var


Size “Yeşilçam ruhunu en iyi yansıtan film hangisidir?” diye bir soru yöneltsem, eminim büyük bir çoğunluğun vereceği cevap: “Neşeli Günler” olurdu. Hani bazı filmler vardır bilmem nereden ne kadar ödül almıştır. Ama bir kere izlersin, bir köşeye atarsın. Sonrasında aklına bile gelmez.

Fakat bizim buralardan başka türlü filmler vardır; kendince mütavazi, samimi, naif, insanın içini ısıtan, defalarca izlemekten bıkılmayan. İşte Neşeli Günler bu katagoriye giren ender filmlerden bir tanesidir. 1978 tarihli Neşeli Günler; o dönemin Türkiye’sinin içinde bulunduğu kavga ortamına inat çok sıcak, güldürü dozu yüksek, insan ilişkilerini çok başarılı yansıtan ve bir o kadar da hüzün veren bir yapımdır. Filmde eşlerin yaşadığı en güzel turşunun  limonla mı yoksa sirkeyle mi yapılır kavgası, bir anlamda o dönemde yaşanan sağ-sol kavgasına bir göndermedir. Zaten filmin sonunda Münir Özkul’un “Bizi artık turşu suyu değil, turşu küpü bile ayıramaz” mesajı çok manidardır.

Hikaye, altı çocuklu bir ailenin bu turşu kavgası yüzünden parçalanması ile başlar. Çocuklar anne ve baba tarafından eşit paylaşılır. Sonrasında, uzun bir zaman birbirlerini görmeyecek şekilde birbirlerinden koparlar. Çocuklar büyür, ikisi birden aynı kıza aşık olunca iki tarafın birbirinden haberi olur ve hikaye anne babayı tekrar bir araya getirmeye kadar uzanır.


Bu güzel filmin başarısında oyuncuları kadar, arkasındaki ekibinde çok sağlam isimlerden oluşması etkili olmuştur. Yapımcı koltuğunda Ertem Eğilmez, yönetmen Orhan Aksoy, müzikler Melih Kibar ve senaryo Sadık Şendil.  Evet filmin senaryosu “Bizi biz gibi anlatan usta”denilen Sadık Şendil tarafından yazılmıştır. Zaten  Şendil bir dönem Azru Film’in kadrolu senaristi haline gelmiştir. Yine aynı oyuncu kadrosu tarafından yapılan, Arzu Film imzalı “Gülen Gözler”,” Bizim Aile” filmlerinin arkasında yine Sadık Şendil imzası vardır.

Filmin oyuncularına gelirsek anne rolündeki Adile Naşit ve baba rolündeki Kazım Efendi yani Münir Özkul rollerinin hakkını sonuna kadar veriyorlar. Elbette bu filmde en dikkat çeken isimlerden birisi Kazım Efendi’nin işsiz güçsüz kardeşi Ziya rolündeki Şener Şen. Şen’in birçok sahneye damga vuran mimik ve jestleri tek kelimeyle süperdir. Ziya çıkarı neredeyse gider o eve sığınır. Yeri gelince ağabeyini yengesine, yengesini ağabeyine şikayet etmekten çekinmez. Elbette Ziya’nın kahvede cibicibis marka traş bıçağı sattığı sahnedeki şu replik yıllarca dillerden düşmemiştir. “Dünyanın bütün meşhurları bununla traş oluyorlar; İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Bakenbayuer, Biricit Bardo, Nadya Gomaniçi, kaleci Mayer, Fenerbahçeli Cemil, hepsi bu bıçağı kullanıyorlar.”

Kısaca Neşeli Günler, bu topraklara ait olan değerlerin tekrar hatırlanması gerektiğini ve ihtiyacımız olan tek şeyin saf sevgi olduğunu vurguluyor. Her zaman küçük balığın, büyük balığa yem olmadığı bir dünya. Tuhaf bir çağda yaşıyoruz. Hayatlarımız sürekli kaybetmenin korkusu içinde bölünmeler, yabancılaşmalar, savaşlar ve boş sözler eşliğinde geçiyor. Acımız nereden, yaşamımızın hangi kısmından kaynaklanıyor, tam olarak bilmiyoruz. Tek bildiğimiz şu: İnsanlar, insana yaraşır şekilde yaşamıyor.

O yüzden bu dünyanın gemisi batarken gururla gülümseyebilenlere ne mutlu. Ne mutlu aşkları yüzünden haysiyetlerini kaybetmeyi göze alabilenlere. Ne mutlu üç kuruşluk dünyanın sahte yüzlerine pabuç bırakmayan gönül insanlarına. Ne mutlu “Neşeli Günler” gibi filmleri bize armağan edenlere.

Belle & Sebastian - Family Tree

Beirut - My Family's Role in the World Revolution
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...