Sevgili okuyucularımız/ okuyor gibi yapanlarımız/ kıraathanelerde Teksas Tommiks arasına TrashSurplus nüshası koyup gizlice okuyanlarımiz; TrashSurplus olarak Türk pop müzigi (ki popülerin bizdeki karsılıgı büyük oranda arabeks/fantaazi müziktir) tarihinin ilgi ve arastırma alanımızı "cebren without hile" ile işgal ettigini artık biliyorsunuzdur. Bir Cuma aksami Bostancı bölgesinde zar zor gerçekleştirdigimiz "beyin meltemi" sonucunda budutoryal kadro olarak bu ilginç konuya temas etmek kararı aldık ve bu kutsal görev bana nasip oldu. Yerimi yadırgayacağımı sanmıyorum, umarım hepimiz için doyurucu bir çalışma olur.
Prestij Müzik, türk "fantastik" müzik tarihinde oldukca seçkin ve özel bir parsaya sahip, aslında uzun soluklu sayılabilecek bir yapılanmadır. 90'ların ikinci yarısında, tamamıyla amatör ruhun hakim olduğu ve endüstriyel müzik anlayışının yerini sevgi, dostluk ve bağlılığa, sözlesme/ akit gibi bürokratik kaygıların da yerini iletişim ve beşeri ilişkilere bıraktığı bir kurum olarak uzun süre diğer plak şirketlerinin kabusu olan bu güzide kurum, şeffaf yönetim anlayışı itibariyle Britanya'nın belki de tüm zamanların en ilgi çekici oluşumlarından Factory Records'la örtüşen bir yapı sergiliyordu. "Aile" olgusunun kendilerine hitap şekli olarak ortaya çıkışı da, organizasyon içi dayanışma, karsılıklı güven ve güçlü bağlarla mümkün kılınmıştı, çünkü en büyük yatırım komünal bilince yapılıyor, en büyük emek kaynaşmaya gömülüyordu. Nitekim bu aile de gün geçtikçe genişliyor, dünya karalarının dörtte birinin hakimi olduğunu resmeden ve her ilkokul çocuğunun göğsünü kabartan o meşhur haritadaki Osmanlı İmparatorlu'ğu gibi Prestij Ailesi de müzik dünyasının tartışmasız hakimi oluyordu.
Prestij ailesinin, altın çağlarını yaşadığı dönem gerçek bir seri müzik fabrikası olmasının yanı sıra, öz ve üvey evlatlardan oluşan büyük bir aile oluşu Factory Records'a benzerliğinin bir başka referans noktasını teşkil ediyordu... Söyle ki, tıpkı Factory Records'daki gibi Prestij Ailesinde de şirketi döndüren ve iştirakın büyük bir kısmına hükmeden çekirdek kadronun (Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Alişan) yanı sıra, Angaralı Hatçe, Hamyet, Murat Yerebatan gibi IMKB 30'a direkt etki etmeyen, derinliği olmayan fakat piyasayı canlı tutan hisse senetleri de mevcuttu. Yine bu benzerliği tamamlayan bir başka bileşen, belli bir müzik janrını temel alarak (arabeks-fantazi-seks) bunun etrafında dolanan, fakat farklı müzik türleri ve daha bağımsız calışmaları da aynı catıda toplamaya gayret eden melez bir yapının kurulmaya calışılmasıydı. Çorbada bir nevi sanatsal kaygının da tuzu vardı. Nasıl Factory Records'ta "Madchester Scene" referans noktasını oluşturmus, New Order, Happy Mondays, The Stone Roses gibi gruplar en ön cephelerde yer almış ve nakit akışını büyük ölçüde üstlenmis, fakat Durutti Column, A Certain Ratio gibi farklı çalışmalar da barındırılmışsa, Prestij Müzik de yukarıdaki çekirdek kadroya ek olarak Feridun Düztaban gibi bağımsız, daha kendi halinde/mütevazi çalışmalara yer vermişti. Yani amaç sadece kendine çalıp oynayan bir topluluk değil, müzikal boyutta da var olan, geniş kanallı bir organizasyon yapısı oluşturmak, daha geniş bir yelpazeye hitap etmekti.
Bu iki kurumun önemli bir başka ortak noktası da telaffuz çeşitliliğiydi... Britanya'da geniş bir skalaya ve büyük farklılıklara sahip ağız/şive/aksanların sonucu olarak "faktori recirds", "faktiri records", "fakciriy rekoods", "faktoreyy rikooods" ve daha pek çok dillendirme biçimleri varolurken aynı durum Prestij Müzik için de geçerliydi. Bir kısım sanatçıları "Pirestij Müzik" derken, bir bölümü "Preştiz Müzik", başka bir bölümü "Preştij Müzik", eğer bir talk show veya röportaj esnasında tansiyonlu/ heyecanlı bir an ise can havliyle "Pre$tij Müjik" seklinde bağlı bulundukları organizasyonu adlandırmaya calışıyorlardı. Giderek büyüdüklerini ve mitoz çoğaldıklarını artan bu telaffuz kombinasyonlarından anlayabilirdiniz. Uzun bir süre çesitliliği 5 ile çarpıp ortalama sanatçı/grup sayısına ulaşabiliyorduk. Daha sonra bu hesaplama yöntemi matematik bilimine takıldı ve sözleşmeli sanatçı sayısı, permütasyon/kombinasyon hesabına göre maksimum olası-telaffuz sayısını aştı. (aslında yan yana 3 sessiz harf gelemez kuralını kaldırsaydık bu hesaplama bizi uzun bir süre daha götürürdü).
Tabii bu iki kurumun (hatta Osmanlı İmparatorlugu'nu da katarsak 3 kurumun) çöküş dönemi de birbirine benzedi. Prestij Ailesi tarafından bakılırsa çekirdek kadronun sorumsuz ve disiplinsiz davranışları, idmanlara geç gelmeler, yönetim içi entrikalar, ihanet, mali konularda olusan fraksiyonlar, fikir çatışmaları, kültür şokları, erozyona uğrayan ahlaki değerler ve farklı cemiyetlerde kaybolan aile fertleri sonucunda kurum dayanışması ve bağlarında çatlaklar meydana geldi, merkezi otorite zayıfladı. Aslında bu noktada Factory Records'dan bir farklılık ortaya çıkıyordu. Bu, Prestij kurumunun çiğ ve her türlü diş darbeye namzet bir dayanışmadan ibaret olduğu, ilk atakta düşürülebileceği gerçeğiydi. Haliyle Factory Records'a göre daha dramatik ve acılı bir son bekliyordu Prestij Ailesini. Gidenler zaten gitmişti, ortada büyük bir borç yükü vardı ve dahası şirketin kurucusu/sahibi amansız hastalık pençesinde boğuşurken vefa duygusu da firardaydı, istanbulda bir semt adı olmakla meşguldü. Sadece tek bir sanatçı (Ali Chan) bu son dönemlerde eski patronunun yanında oldu. Çekirdek aileden culture-slut olanı, cenaze törenine bile iştirak etmeyerek Prestij Ailesi'ni geçmişinden ne denli silmek istediğini kanırta kanırta gösteriyordu. Herkes batan geminin kalan son mallarını kotarmakla meşgüldü. Nitekim dinamolardan biri hissesini saç peruğu, bir başkası deri ceket koleksiyonu, bir başkası da boru tipi kot pantolonlar şeklinde likide ediyordu.
Şimdi arkadaslar, buraya kadar geldiğiniz icin teşekkür etmek isterdim. Ama kusura bakmayınız, hepiniz hasta ruhlusunuz. Biriniz de dur demez misiniz?! Sorgulayın bu adam beyhude beyhude nereye koşuyor, hangi anayon rüzğarına karşı işiyor? Yani bilmiyorum bu konuyu daha nasıl uzatayım, nasıl daha fazla malzeme çıkarayım, sinekten margarin yapayım. Tamam güzel gidiyorduk, tıpkı diğer 3 kurum gibi. Ama sonumuz da bir olacaktı tabii ki. Yanlış anlamayın şuç sizin değil. Şimdi bu suçun mimarları olan kalemsor arkadaşlarıma sesleniyorum: Ne bekliyordunuz? Yazıktır günahtır, hangi adem evladı böyle bir külfetin altına sokulmuştur? O Bostancı gecesi tüm içkilerin yekününü bana geçirdiniz sesimi çıkarmadım, kaldırabileceğim birşeydi. Ama bu mevzuyu saplamak hangi amaca servis eder? Meslek dışı hayatımda bu denli müşkül kalmanın yekününü ben nasıl tanzim edeceğim? Hayır, hepimiz zenciyiz, bu öfke ne diye? Trash oy oy oy, Surplus oy oy oy...
Prestij Müzik, türk "fantastik" müzik tarihinde oldukca seçkin ve özel bir parsaya sahip, aslında uzun soluklu sayılabilecek bir yapılanmadır. 90'ların ikinci yarısında, tamamıyla amatör ruhun hakim olduğu ve endüstriyel müzik anlayışının yerini sevgi, dostluk ve bağlılığa, sözlesme/ akit gibi bürokratik kaygıların da yerini iletişim ve beşeri ilişkilere bıraktığı bir kurum olarak uzun süre diğer plak şirketlerinin kabusu olan bu güzide kurum, şeffaf yönetim anlayışı itibariyle Britanya'nın belki de tüm zamanların en ilgi çekici oluşumlarından Factory Records'la örtüşen bir yapı sergiliyordu. "Aile" olgusunun kendilerine hitap şekli olarak ortaya çıkışı da, organizasyon içi dayanışma, karsılıklı güven ve güçlü bağlarla mümkün kılınmıştı, çünkü en büyük yatırım komünal bilince yapılıyor, en büyük emek kaynaşmaya gömülüyordu. Nitekim bu aile de gün geçtikçe genişliyor, dünya karalarının dörtte birinin hakimi olduğunu resmeden ve her ilkokul çocuğunun göğsünü kabartan o meşhur haritadaki Osmanlı İmparatorlu'ğu gibi Prestij Ailesi de müzik dünyasının tartışmasız hakimi oluyordu.
Prestij ailesinin, altın çağlarını yaşadığı dönem gerçek bir seri müzik fabrikası olmasının yanı sıra, öz ve üvey evlatlardan oluşan büyük bir aile oluşu Factory Records'a benzerliğinin bir başka referans noktasını teşkil ediyordu... Söyle ki, tıpkı Factory Records'daki gibi Prestij Ailesinde de şirketi döndüren ve iştirakın büyük bir kısmına hükmeden çekirdek kadronun (Özcan Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Alişan) yanı sıra, Angaralı Hatçe, Hamyet, Murat Yerebatan gibi IMKB 30'a direkt etki etmeyen, derinliği olmayan fakat piyasayı canlı tutan hisse senetleri de mevcuttu. Yine bu benzerliği tamamlayan bir başka bileşen, belli bir müzik janrını temel alarak (arabeks-fantazi-seks) bunun etrafında dolanan, fakat farklı müzik türleri ve daha bağımsız calışmaları da aynı catıda toplamaya gayret eden melez bir yapının kurulmaya calışılmasıydı. Çorbada bir nevi sanatsal kaygının da tuzu vardı. Nasıl Factory Records'ta "Madchester Scene" referans noktasını oluşturmus, New Order, Happy Mondays, The Stone Roses gibi gruplar en ön cephelerde yer almış ve nakit akışını büyük ölçüde üstlenmis, fakat Durutti Column, A Certain Ratio gibi farklı çalışmalar da barındırılmışsa, Prestij Müzik de yukarıdaki çekirdek kadroya ek olarak Feridun Düztaban gibi bağımsız, daha kendi halinde/mütevazi çalışmalara yer vermişti. Yani amaç sadece kendine çalıp oynayan bir topluluk değil, müzikal boyutta da var olan, geniş kanallı bir organizasyon yapısı oluşturmak, daha geniş bir yelpazeye hitap etmekti.
Bu iki kurumun önemli bir başka ortak noktası da telaffuz çeşitliliğiydi... Britanya'da geniş bir skalaya ve büyük farklılıklara sahip ağız/şive/aksanların sonucu olarak "faktori recirds", "faktiri records", "fakciriy rekoods", "faktoreyy rikooods" ve daha pek çok dillendirme biçimleri varolurken aynı durum Prestij Müzik için de geçerliydi. Bir kısım sanatçıları "Pirestij Müzik" derken, bir bölümü "Preştiz Müzik", başka bir bölümü "Preştij Müzik", eğer bir talk show veya röportaj esnasında tansiyonlu/ heyecanlı bir an ise can havliyle "Pre$tij Müjik" seklinde bağlı bulundukları organizasyonu adlandırmaya calışıyorlardı. Giderek büyüdüklerini ve mitoz çoğaldıklarını artan bu telaffuz kombinasyonlarından anlayabilirdiniz. Uzun bir süre çesitliliği 5 ile çarpıp ortalama sanatçı/grup sayısına ulaşabiliyorduk. Daha sonra bu hesaplama yöntemi matematik bilimine takıldı ve sözleşmeli sanatçı sayısı, permütasyon/kombinasyon hesabına göre maksimum olası-telaffuz sayısını aştı. (aslında yan yana 3 sessiz harf gelemez kuralını kaldırsaydık bu hesaplama bizi uzun bir süre daha götürürdü).
Tabii bu iki kurumun (hatta Osmanlı İmparatorlugu'nu da katarsak 3 kurumun) çöküş dönemi de birbirine benzedi. Prestij Ailesi tarafından bakılırsa çekirdek kadronun sorumsuz ve disiplinsiz davranışları, idmanlara geç gelmeler, yönetim içi entrikalar, ihanet, mali konularda olusan fraksiyonlar, fikir çatışmaları, kültür şokları, erozyona uğrayan ahlaki değerler ve farklı cemiyetlerde kaybolan aile fertleri sonucunda kurum dayanışması ve bağlarında çatlaklar meydana geldi, merkezi otorite zayıfladı. Aslında bu noktada Factory Records'dan bir farklılık ortaya çıkıyordu. Bu, Prestij kurumunun çiğ ve her türlü diş darbeye namzet bir dayanışmadan ibaret olduğu, ilk atakta düşürülebileceği gerçeğiydi. Haliyle Factory Records'a göre daha dramatik ve acılı bir son bekliyordu Prestij Ailesini. Gidenler zaten gitmişti, ortada büyük bir borç yükü vardı ve dahası şirketin kurucusu/sahibi amansız hastalık pençesinde boğuşurken vefa duygusu da firardaydı, istanbulda bir semt adı olmakla meşguldü. Sadece tek bir sanatçı (Ali Chan) bu son dönemlerde eski patronunun yanında oldu. Çekirdek aileden culture-slut olanı, cenaze törenine bile iştirak etmeyerek Prestij Ailesi'ni geçmişinden ne denli silmek istediğini kanırta kanırta gösteriyordu. Herkes batan geminin kalan son mallarını kotarmakla meşgüldü. Nitekim dinamolardan biri hissesini saç peruğu, bir başkası deri ceket koleksiyonu, bir başkası da boru tipi kot pantolonlar şeklinde likide ediyordu.
Şimdi arkadaslar, buraya kadar geldiğiniz icin teşekkür etmek isterdim. Ama kusura bakmayınız, hepiniz hasta ruhlusunuz. Biriniz de dur demez misiniz?! Sorgulayın bu adam beyhude beyhude nereye koşuyor, hangi anayon rüzğarına karşı işiyor? Yani bilmiyorum bu konuyu daha nasıl uzatayım, nasıl daha fazla malzeme çıkarayım, sinekten margarin yapayım. Tamam güzel gidiyorduk, tıpkı diğer 3 kurum gibi. Ama sonumuz da bir olacaktı tabii ki. Yanlış anlamayın şuç sizin değil. Şimdi bu suçun mimarları olan kalemsor arkadaşlarıma sesleniyorum: Ne bekliyordunuz? Yazıktır günahtır, hangi adem evladı böyle bir külfetin altına sokulmuştur? O Bostancı gecesi tüm içkilerin yekününü bana geçirdiniz sesimi çıkarmadım, kaldırabileceğim birşeydi. Ama bu mevzuyu saplamak hangi amaca servis eder? Meslek dışı hayatımda bu denli müşkül kalmanın yekününü ben nasıl tanzim edeceğim? Hayır, hepimiz zenciyiz, bu öfke ne diye? Trash oy oy oy, Surplus oy oy oy...
"local tony topaloğlu"
http://www.trashsurplus.com/
Ve o dönemlerden Factory Records etiketiyle çıkmış bir kaç kayıt. Afiyet olsun...
Stockholm Monsters - How Corrupt Is Rough Trade?
Revenge - Jesus ... I Love You (7" Edit)
Life - Tell Me
Northside - Take 5 [7'' Version]
The Wake - Something Outside
Biting Tongues - Compressor
Shark Vegas - You Hurt Me
0 yorum:
Yorum Gönder