31.03.2014

Norveç Orman Kedisi


Barış dolu, uzun kuyruklu bir vahşi kedi Norveç Orman Kedisi. Anavatanı Norveç olan bu kediler uzun ve büyük cüsseleri ve kalın kuyrukları ile bir çok efsaneye konu olmuşlardır. İskandinavyaya gelen bu kediler buranın soğuk iklimine hemen adapte olmuşlar, tüyleri su geçirmeyen bir hal almış ağırlık ve cüsseleri büyümüştür.

Norveç Orman Kedisi; Çok fazla derecede kendine güvenen iyi huylu bir kedidir. Arkadaşlık yapmayı seven anlayışlı bir tarzı vardır. Sesi yumuşaktır. Çocuklarla ve diğer evcil kedi ve köpeklerle iyi anlaşır. Korkusuz bir avcıdır. Evde yaşayabildiği gibi agaçlara tırmanmayı sever. Dışarda büyük alanlarda hareket etmeyi ister.







The Cure - The Love Cats

Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni


Hem kıvıramamak hem dışarda olmak çok feci bir şey kaplumbağa, çok feci.. Ne diyim şimdi; dışardayım üşüyorum beni içeri alın diyemem ki..
Kıvıramadım..
Kıvıramadım..

"Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni"

Mutlu Pazartesiler. Şayet öyle bir şey mümkünse... 

 
Chet Faker - Solo Sunrise

30.03.2014

Bir Pazar sabahı


Albert Camus Pazar günü için "Çalışan yoksul bir adam için pazar gününün ne demek olduğunu bilirim. Özellikle de pazar akşamlarının ne demek olduğunu bilirim ve bildiğime bir anlam ve biçim verebilseydim, yoksul bir pazar gününden bir insanlık anıtı yapabilirdim" der.

Pazar, çoğu zaman huzurdur... Çay ve taze ekmektir... Uzun süren yatak keyfidir... Sarılmaktır. Zamanın yavaş aktığı an'dır. Kitap okumaktır. Köprüden son çıkıştır. Samimi olmak gerekirse çocukluğumun Pazar'ları dışındaki Pazar'ları çok sevemedim. Morrissey'in dediği gibi;  Sanırsın her gün Pazar, Her gün sessiz ve her gün gri. Oysa bizim kuşağın çocukluğunun pazarları tek kanallı televizyonda Barış Manço ile başlardı. Elbette bir de  Hikmet Şimsek yönetiminde Pazar Konseri vardı. Ama Pazar demek bizim için sokak demekti. Kendimizi sokağa attığımız ve hava kararırken eve girdiğimiz hakiki çocukluğumuz. Bizimkiler dizisi, Parliament Sinema Kulübü ve elbette hiç sevmediğimiz o pazar banyosu.

Bugün Pazar. Cumartesiden sonra, pazartesiden hemen önce, arafta olmak misali grinin tam ortasında...Umarım bu pazar geleceğimiz için huzurlu bir pazar olur...

Erol Evgin - Çocuklar Çocuklarımız

29.03.2014

Bal Porsukları Partisi geliyor


Bal Porsukları Partisi yerel seçimlere çok iddialı hazırlandı. Gerek Ankara için çıkardıkları Belediye Başkanı adayı (Cemal Süreya) ve müdürlüklerde yer alacak isimler çok sağlam. Şaka bir yana gerçekten Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi isimlerin aday olduğunu düşünün. Gerçekten öyle bir Türkiye ne kadar renkli olurdu. Şiirler, kitaplar, aşklar, sevda sözleri, yağmurlu günlere yakışan mitingler... Ama siyaset işte. Olmuyor. Siyaset kirli, siyaset zehirli, siyaset göz karartıcı...










Joy Division - Love Will Tear Us Apart

28.03.2014

Göğe Bakma Durağı




Metropol olmaya direnen bir şehrin cılız ışıklarını, köhne sokaklarını, sarhoşlarını, işgal evlerini, fahişelerini geride bırakarak dönüyorum. Aklımda bir mecburiyetten kurtulmuşluğun dayanılmaz hazzı, elimde kutsal kitap Büyük Saat. Göğe bakma durağında iniyorum, belkide hep ordaydım zaten. Haklısın ustam üç ev görsek hemen şehir sanıyorduk, oysaki yeni bir aşktan korkacak birşey yoktu. Dediğin gibi her şey naylondandı o kadar. Biliyorum tıpkı senin gibi iliklerimize kadar işlemiş devlet ciddiyeti ile imtihan ediliyorduk. Bırak diyorsun bir boşvermişliğe kendini sabah güneşi eşliğinde. Haklısın "Ben ne güzel işerim sabah güneşine karşı. Önümde medreseler ardımda uzun çarşı".


İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

17 Hippies - Biese Bouwe

Electrelane - To The East

Gene - We Could Be Kings

Cover: She's Lost Control



Confusion in her eyes that says it all...

İçe kapanık, minimal ve dünyanın en karanlık şarkılarından birisidir She's Lost Control. Rivayet odur ki Ian Curtis iş bulma kurumunda çalışırken kendisi gibi epilepsi hastası bir kızın geçirdiği krizden çok etkilenip bu şarkıyı yazmıştır.

Biliyor musun Ian şimdi aramızda değilsin ama değişen bir şey yok. "İki yanlış bir doğru etmiyor ve dünya kirlenmeye devam ediyor."

Girls Against Boys - She's Lost Control

If I Can't Change Your Mind


80'li yılların önemli punk gruplarından Hüsker Dü'nun kurucusu Bob Mould 90'lı yıllarda tarzını daha rock'a kaydırarak Sugar isimli bir grup kurmuştu. Grubun en bilinen parçası olan If I Can't Change Your Mind "Copper Blue "albümünden ve buram buram 90'lar kokuyor. Bob Mould daha sonra solo albümler yaparak müzikal yaşantısına devam etmişti. Özellikle ustanın hararetle tavsiye edilecek Black Sheets Of Rain isimli albümü son derece karanlık ve mutsuzluk üstüne bitirme tezi kıvamında leziz bir albüm.


Sugar - If I Can't Change Your Mind

27.03.2014

Geri's Game


Bugünkü kısa filmimiz 1997 yılında En İyi Kısa Animasyon Oscarını kazanmış bir animasyon. Animasyon bir sonbahar öğleden sonrasında, parkta kendine satranç oynayan Geri'nin hikayesini anlatıyor.Kazanmak ya da kaybetmek nedir?

Efsane grupların LEGO'ları


Danimarka'nın bağrından kopup gelen LEGO efsanesini bilirsiniz. LEGO sadece bir oyuncak değildir. Kimileri için hayata bir anlam katmaktır. İşte Adly Syairi Ramly isimli bir dünya vatandaşı, müzik tarihinde önemli yere sahip bazı grupları LEGO'lamış. İşte bu özel çalışmadan bazı kareler.










The Smiths - The Boy With The Thorn In His Side

26.03.2014

Sokağın dili


Sokaklar hayatın nabzının attığı gerçek sahne. Sokaklar size televizyonda sunulan kurgunun aksine hayat kadar gerçektir. Bir şehri tanımak istiyorsan sokaklarında kaybolmak gerekir. Bir Çin atasözünden dedildiği gibi 'Evde oturan, ölür.' Hayatın nabzının attığı tek gerçek yer sadece sokaklardır ve gün gelecek sokaklar özgürlük kokacak.

Ne diyordu Sadri Alışık bir filminde; Sokak köpeklerine selam vermek adam olmaya çeyrek var demektir."

Evet hayat ne tuhaf; arkadaşlar, hatıralar, şehirler, sokaklar, aşık olunan kadınlar, vapurlar filan.... 

Ve işte o sokakların dili;

















Richard Hawley - Tonight The Streets Are Ours

Ölmeme Günü



Eski bir fotoğrafa bakarken: Ölmeme Günü

Bu yazının konusu olan bu fotoğraf, dönem ve mekan duygusuyla güçlü bir etkileşim yaratıyorsa da aslında fotoğrafı dolduran kişilerin varlığıyla bu değeri kazanıyor. Fotoğraf, bir dönem Türk edebiyatına yön veren ve günümüzde etkileri hiç eksilmeden devam eden kişilerden oluşuyor.

Turgut Uyar’ın oğlu H. Turgut Uyar’ın arşivinde yer alan bu fotoğrafta kimler yok ki? H. Turgut Uyar’ın fotoğrafın altına düştüğü notu aynen buraya alıyorum.

"Ölmeme Günü - 26 Mart 1981" Masasının öbür baştan görünümü: Sol başta oturanı tanımıyorum, sonra önden arkaya, garson Erol, Can Yücel, Salim Şengil, Edip Cansever, Tomris Uyar, Muhteşem Sünter. Sağ taraf, arkadan öne, İsa Çelik (görünmüyor), Mehmetcan Köksal, Turgut Uyar, Dürnev Tunaseli, Nezihe Meriç, Ömer Uluç, Tunga Uyar.

Fotoğrafın öyküsüne gelince;

Turgut Uyar ile Edip Cansever’in başını çektiği bir "ölmeme günü" grubu oluşturulmuştu ve her yılın 26 Mart’ında Rumeli Hisarı üstünde bir meyhanede toplanıp edebiyatın, siyasetin ve gündelik yaşamın üzerine bol içkili sohbetler edilirdi. Sloganları ise: Rakı içtiğin gün ölemezsin!

Bu grubun ve sloganın oluşma nedeni de şöyle anlatılır:

İlk toplandıkları akşam, tam da sohbetin ortasındayken bir kadın gelir masalarına. Vücudunda bir iğne olduğundan söz eder ve bu iğnenin her an kalbine gitmesinden korktuğunu anlatır. Çok yakında ölebilirmiş bu yüzden masadakilerden kendisinde bir hatıra kalmasını ister. Bunun üzerine Turgut Uyar, Erol’dan dolu bir rakı şişesi ister. Masadakilerin hepsi şişeyi imzalar ve gelecek yıl aynı tarihte aynı mekânda ölmemek üzere yeniden toplanıp rakı içileceğinin sözünü vererek kadını gönderirler. Böylelikle geleneksel hale gelen bu toplantılar en son 26 Mart 1985’de yapılır. Çünkü aynı yılın Ağustos ayında Turgut Uyar verdiği sözü tutamaz ve sonsuzluğa doğru yürür.

Grubun müdavimleri arasında olup ancak şimdiki kuşaklar tarafından çok bilinmeyen bazı isimler de vardır. Kısaca anımsatmakta yarar görüyorum.

Dürnev Tunaseli, o dönemin unutulmaz seslerinden, radyo ve reklam programları spikeridir. Ahmet Oktay'ın deyimiyle, "Atkuyruğu saçlı, hep pantolonlu, dal gibi bir kadındı. Gövdesine bakan balerin sanabilirdi, ince uzun ellerine bakan piyanist."

Muhteşem Sunter, 1985 yılında kaybettiğimiz "Gerilere Bırakmak", "Sen ile Sen", "Polonya'dan Kadınlar", "Omçalar" gibi kitapların da sahibi olan şairimiz.

Salim Şengil, Nezihe Meriç’in kocası aynı zamanda öykücü, gazeteci ve tiyatro sanatçısıdır."Perşembe Yağmurları" adlı öykü antolojisi en bilinen eseridir.

İsa Çelik, yine dönemin en önemli fotoğraf sanatçılarındandır. Özellikle kitapların arka kapağındaki yazar fotoğraflarının çoğunu o çekmiştir.

Ömer Uluç, kendini sadece tuval resmi ile sınırlandırmayan değişik malzemeler kullanmak suretiyle birçok sanat yapıtı üreterek Türk sanatına farklı katkıda bulunan bir ressamdı.

Bu fotoğrafın dönem ve mekan açısından güçlü bir etkileşim yarattığını söylemiştim. Çünkü çekildiği yıl askeri cuntanın ülke üzerindeki ağırlığı ve yıkımı devam etmektedir. Sosyal ve kültürel yaşamın altüst olduğu, tutuklamalar, sürgünler, işkenceler ve ölümlerin hüküm sürdüğü bir dönem. Hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağının, bütün dengelerin bozulup yenidünya düzenine geçişin ayak seslerinin duyulduğu yıllar. Fotoğrafa bakarken tüm bu konuların konuşulduğunu duyar gibiyim. Edebiyatta da yeni bir yola girilmiştir. Birkaç yıl sonra 12 Eylül, yeni yazarlarını ve şairlerini yaratmaya başlayacaktır. Küresel sermayenin etkisiyle sosyal yaşam bilinci farklılaşırken çıkarcı ve kısa yoldan köşe dönmeciliğin önü açılacak ve bu edebiyata kadar sıçrayacaktır. Belki de bu fotoğraf; dostluk, paylaşım ve düşünce alışverişinin en güçlü olduğu dönemlerin son tanığıdır.

Mekanın kahveden bozma bir restoran görüntüsü vermesi ise, orayı her yıl seçip toplananların mütevaziliğiyle açıklanabilir ancak. Sohbetin ve rakının hayata değer kattığı her alan onların mekanı aslında. Saatlerce tahta sandalyelerde oturmanın mutluluğunu hiçbir şeye değişmeyecek yüz ifadelerine sahipler. Günümüz gösteriş budalası bazı yazar ve çizerleri düşündüğümde bu fotoğrafın sıcaklığı ölene dek kalbime ve belleğime kazınmıştır artık. Bu fotoğraf, hayatı basit yaşayıp güçlü hissedebilmenin en güzel örneğidir.

Garson Erol, son rakı şişesini de masaya koyup tam uzaklaşırken onu da yanlarına çağırırlar.

Şimdi herkes eşittir bu masada..


Şubat Yolcusu


Seni kim çizebilir şubat yolcusu
yalnız akşam olsun dağınık olsun
ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu
geceleyin dörtte bir ölüm korkusu
dörtte dört sabaha karşı yağmursun
seni kim çizebilir şubat yolcusu
bütün çizgileri bozuyorsun...

"Attila İlhan"

Candy Dulfer - Don't Go
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...