29.08.2013

Memleket


Bir gün nereli olduğumu sordular.

- Babam Siverek’lidir dedim.
Siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar.
- Nerdedir bu Siverek? Dediler.
- Siverek Napoli’nin kazasıdır dedim.
Düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar.
- Biz İtalya’yı çok iyi biliriz. Yanlışınız olmasın.
- Napoli’nin böyle bir kazası yoktur.

Siverek İtalya’da olsa bileceklerdi.
Siverek Urfa’nın bir kazasıydı.
Urfa'da Türkiye’de bir şehirdi.

Bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur; İtalya’yı bilirler, Fransa’yı bilirler.
Çinistanı, Falanistanı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilmezler.
Dünyanın öte ucundaki ülkelerin yardımına koşmak için can atarlar.
Onlar için şiirler yazar, onlar için ağıt yakarlar.
Falanistan köylüsünün acısını anlatan kitaplar kapışılır,
benim memleketimin insanlarına sırtları dönüktür, onları görmezler, göremezler!

"Yılmaz Güney"


 
Ersen Ve Dadaslar - Bir Ayrilik Bir Yoksulluk Bir Ölüm

Büyülü melodiler: Blonde Redhead




Blonde Redhead ile tanışmamız 1995 tarihinde yayınladıkları debut albümleri ile olmuştu. Muhteşem sesli Kazu Makino ile İtalyan ikizler Simone ve Amedeo Pace’den oluşan Blonde Redhead, ilk dönemlerinde daha avangard çalışmaları ile bir Yeni Dalga filminden fırlamış bir hazineydi. Soyu lirikler, elektronik looplar, acılı gitar tonları ve dokunaklı bir melankoli Blonde Redhead müziğinin özeti gibiydi. Grubun isim babası ise; 80’lerin efsanevi grubu DNA’nın bir şarkısı. 


Özellikle 2004 tarihli ‘Misery Is a Butterfly’ onların daha geniş kitleler tarafından tanınmasında büyük rol oynadı. Son olarak 2010 tarihli bir albümleri bulunan Blonde Redhead, beyaz dalgalar arasındaki yolculuğuna sessizce devam ediyor. Büyük bir aksilik olmazsa onları bu sene yine ülkemizde misafir edeceğiz.

Blonde Redhead - 23

En iyi canlı performans grupları


Ünlü müzik dergilerinden Spin Magazine, son dönemlerin en iyi canlı performans gruplarının bir listesini hazırlamış. Listenin 8. sırasında bulunan Hives'ın bu sene Eksen On Fair'de sahne alacağını hatırlatalım. Listenin ilk 20'si şu şekilde:

20. Gogol Bordello
19. Art Brut
18. My Morning Jacket
17. The Roots
16. The Flaming Lips
15. Riverboat Gamblers
14. Yeah Yeah Yeah’s
13. My Chemical Romance
12. Turbonegro
11. Queens of the Stone Age
10. The Dirtbombs
  9. Prince
  8. The Hives
  7. Green Day
  6. The White Stripes
  5. Radiohead
  4. Red Hot Chili Peppers
  3. Arcade Fire
  2. The Stooges
  1. U2

The Hives - Tick Tick Boom

28.08.2013

Korku!


Çatıda titreyen dumanı görüyor musun? Sanki korkutulmuş gibi ama dışarı çıkınca içinde kıvrım kıvrım akacağı gökyüzü onun olacak. Ama o bunu bilmiyor. Bu yüzden çatının altına sinip titriyor. Bu insanların yaptığıyla aynı. Fırtınadaki bir dal gibi titriyor insanlar; bildiğinden korkmuş, bilmediğinden korkmuş..

"The Virgin Spring, Ingmar Bergman"


 
Pulp- The Fear

Graceless


Interpol, Editors ve The National; son dönemin takım elbiseli, melankoli yüklü, ağır abi post-punk yükünü sırtlayan grupları. The National yeni albümleri 'Trouble Will Find Me' yi bu senenin Mayıs ayında yayınladı.

Yaz başında yayınlanan bu albüm aslında tam bir sonbahar melankolisi taşıyordu. The National müziği içinde kıvranan acı dolu melodilerin görsele dönüşmüş son halini 'Graceles' videosunda izliyoruz.

27.08.2013

Bedel


Aşk bir ayrıcalıktır ve bütün ayrıcalıklar lâyık olunmamış şeylerdir, bu yüzden de bunun bedelini ödemesi gerektir.Aşkın ayrıcalığı her zaman cennet değildir, aynı zamanda cehennemdir de. Aşk içinde yaşam, sürekli bir gerginlik, korku ve huzursuzluk içinde geçer.

"Gülüşün ve Unutuşun Kitabı - Milan Kundera"

Mazzy Star - Flowers In December

Instagram'a rakip


Son yılların en popüler fotoğraf uygulaması elbette Instagram. Öyle ki artık bu işin cılkını çıkardılar. Instagram'da günün özeti genelde şu şekilde ilerliyor; sabah uyanış, balkondan şehir manzarası (manzarası olmayanlar için evden bir köşe), kahvaltı çekimi, kedi çekimi, aynadan kendini çekmek, park-bahçe-çiçek-böcek, gün batımı ve yatma saati.

İşte Instagram'ın bu liderliğine göz diken yeni bir uygulama dikkatleri hemen üzerine çekti. Tadaa 3D isimli program, geniş filtre seçenekleri kadar, fotoğraflarınızı üç boyutlu hale getirmenize olanak sunuyor. App Store’larda 6,99 TL gibi bir fiyata satılan program evet biraz tuzlu. Fakat Instagram’dan kopamayanlar ve üç boyutlu fotoğraf özelliği deneyimini yaşamak isteyenler için Tadaa 3D çok güzel bir seçenek.

Camera Obscura - Lloyd, Im Ready To Be Heartbroken

Rüzgar Gibi Geçti


26 Mayıs 1986 bir Pazartesi günü. Daily Express Gazetesi'nde "The Perfect Cure" başlığı dikkat çekiyor. Nedir peki bu başlığın sırrı? The Cure'un yapmış olduğu nefis müzikle mi alakalı? Hayır. Detayları okuyunca anlıyoruz. Bu başlık grubun İtalya turnesindeyken Venedik'ten Verona yakınlarındaki konser alanına trenle gidişleriyle alakalı.

Peki nedir bunun haber değeri diye soracak olursanız. Bu seyahati genelde kullandıkları tour bus yerine dünyanın en lüks treni olan Orient Express ile yapmaları. Grup elemanları yanlarına sevgililerini alarak yapmış oldukları bu birkaç saatlik yolculuk için 15.000 Poundluk bir fatura ödemişler. Elbette Orient Express'in zengin ve soylu yolcularının The Cure ile aynı trende karşılaşmaları ve bu yolculuğun filme alınıp daha sonra televizyonda gösterilmesi bu olayın sansasyonel yönünü artırmış.


Orient Express - Inch Allah

Mickey 3D - Three Imaginary Boys

The Brunettes - Lovesong

Joy Zipper - Just Like Heaven

The Submarines - Boys Don't Cry

26.08.2013

Karaburçak Moru


Ben bir renk ressamıyım. Güneş de renkleri öldürdüğü için tabiatı havanın karardığı, bulutların biriktiği veya yağmurdan sonra toprağın, ağaçların ve binaların yıkandığı, renklerin meydana çıktığı saatlerde sevmekliğim bu yüzden olabilir. Koyu tonları da daha çok bu tonlar arasında uygun yerlere konulan ışıkların veya alttan gelen aydınlanmanın olgun cazibesi altında kaldığım için seçiyor olmalıyım. Belki de kötümser veya melankolik bir ruh veya mizaç meselesidir; kim bilir? Ama sebep ne olursa olsun beni doyuran bir netice aldığıma ve sanatı da sanat için yaptığıma göre sanatımdan, dolayısıyla da hayatımdan memnunum demektir. 

"İhsan Cemal Karaburçak, 1968"

http://www.futuristika.org

Belle and Sebastian - The Boy With The Arab Strap

Arıza düğün fotoğrafları


Her şey fotoğrafçı Quinn Miller'ın Mayıs ayında Facebook sayfası üzerinden paylaştığı bir fotoğrafla başladı. Miller, çektiği bir düğün fotoğrafını photoshop'layarak, nikah eğlencesini dünyada yaşamış en büyük etçil canlı olan T-Rex'in saldırısına dönüştürmüştü. Fotoğraf kısa sürede öylesine ilgi çekti ki, bir anda 800 paylaşım ve 1500 like aldı. Derken farklı fotoğrafçılardan benzer çalışmalar gelmeye başladı. Ve artık internette bir anda 'Wedding Party Attack' fotoğrafları dolanmaya başladı. 

"Postkolik Ağustos 2013 sayısı"

T.Rex - 20th Century Boy

Güneşli Pazartesiler



binlerce pazartesi geçti ömrümde
hangisiydi o çıkaramıyorum
bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
demek oldukça eski...

"Turgut Uyar"


Hepinize Güneşli Pazartesiler...


The Kooks - All That She Wants

Gossip - Careless Whisper

Blue Zoo - Cry Boy Cry

24.08.2013

En çok kazanan DJ


Forbes dergisi geçen yılın en çok kazanan DJ'lerini açıkladı. Listenin bir numarasında David Guetta, Tiesto gibi isimleri sollayan Calvin Harris var. Kazandığı rakam ise dudak uçuklatıyor: 46 milyon dolar. Gerçek ismi Adam Richard Wiles, olan Calvin Harris 1984 doğumlu. Calvin Harris'in bir numaraya çıkmasında elbette son dönemde şöhret isimlere para için yaptığı remixler büyük rol oynadı diyebiliriz. Fakat İbiza havalarının aranan ismi apaçi David Guetta'yı ve gittikçe sıradanlaşan Tiesto'yu düşününce Calvin Harris ismi kulağa daha hoş geliyor. Özellikle Calvin Harris'in ilk iki albümünü hala çok severek dinlerim.


Laf aramızda şu meşhur İbiza havaları ile Ankara havaları arasında ben hiç fark görmüyorum. Sığ, yavan, tatsız ve tuzsuz. Zaten büyük üstad Morrissey yıllar öncesinde Panic şarkısında ne diyordu: 

Hang the DJ, Hang the DJ, Hang the DJ...

Calvin Harris - Stars Come Out

Vesikalı Yarim



"Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım..."

Aşk nerede kendini daha çok hissettirir. Ayrılık geliyorum dediği zaman. Acı orada açığa çıkıyor. Kaybettiğin zaman. Kaybetmeden bir şeylerin kıymetini bilmek gerekiyor. Yoksa herşey için çok geç oluyor. Dün gece bir rüya gördüm. Biri beni hala seviyordu....

The Smiths - Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me

22.08.2013

Bir insan ne zaman ölür?


Türk Edebiyatı'nın gamlı prensesi Tezer Özlü "Kasım ayı, ölüm ayı" derdi. Ama Azrail diğer aylarda da boş durmuyor. 22 Ağustos 1985 tarihinde aramızdan aldığı isim ise; büyük usta Turgut Uyar'dı. Turgut Uyar İkinci Yeni'nin en büyük isimlerinden birisiydi. İkinci Yeni dönemi şiir kadar birçok aşka da ev sahipliği yapmıştı. Bu aşkların baş kahramanı ise Tomris Uyar'dır. Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evlidir. O dönem bu genç kadının ismi Tomris Tamer'dir. Bu evliği sırasında Tomris Uyar, Cemal Süreya'ya aşık olur. İkisi de evlidirler, ancak aşkları için boşanırlar. Birlikte aşk ve şiir dolu üç yıl geçirirler. Aşkın ömrü üç yıl dedikleri için midir? bilinmez, bu aşk üç yılın sonunda biter. Aslında aşk bir araçtır, çünkü Tomris Uyar sahip olunamayacak kadar özgür bir ruha sahiptir. Geriye Cemal Süreya ve Tomris Uyar arasında güzel bir dostluk kalır.


Daha sonra Turgut Uyar ve Tomris Uyar arasında bir mektuplaşma başlar. O dönem Turgut Uyar eşinden ayrılmış, Tomris Uyar ise Cemal Süreya ile uzatmaları oynuyordu. Elbette bu şiir ve edebiyat üzerine mektuplaşmaların 'aşk' denen bir meyvesi olacaktı. Başlarda Tomris Uyar, aralarındaki 15 yaş farkını önemsememişti. Sonra anne olur. Fakat tükenen herşey gibi bu aşkta tükenir zamanla. Bu tükeniş Turgut Uyar'ın tükenişini hızlandırır. 22 Ağustos 1985 tarihinin Perşembe gününe kadar bu tükeniş devam eder. Bu şiir ve aşk dolu süreçte, Türk şiirinin bu önemli üç isminin ortak noktası Tomris Uyar olacaktı. Geriye en yorucu aşklar ve en can yakıcı şiirler kalır.

Turgut Uyar, Türk şiirinin en yalnız, en mutsuz, en umutsuz, bir o kadar en umutlu ve en görkemli şairlerinden biriydi. Turgut Uyar, romantik bir Anadolu delikanlısıydı. Doğuştan yakışıklı yani doğuştan şanslı olanlardandır. Ancak buna aldırmaz, dibine kadar mutsuzdur. Hayata bakış açısı karamsarlıktır. İçli, kırılgan masum bir çocuktur. Bütün fotoğraflarında ‘ben sıkıntılıyım’ der gibi huzursuz bakar. Uzanıp kendi yanaklarından öpebilecek bir ruh haline sahiptir. Turgut Uyar’ın hayat tanımı biraz acı üzerine yoğunlaşmıştır. Hani “Güllerin bedeninden dikenleri teker teker koparırsın, dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar.” Öyle bir şey. Zaten insanlardan tek bir şey istemişti “Benim dengemi bozmayınız.”


'Bir insan ne zaman ölür?' sorusuna Romalılar, şöyle yanıt vermişler: Onu en son anan insan öldüğü zaman. O zaman Turgut Uyar hala yaşıyor ve yaşamaya devam edecek....

Ve son sözü Turgut Uyar'a bırakalım..

Doğru mu değil mi bilmiyorum
kentler büyüyüp gidiyor ya aldırma
başka bir yaşama tutturmalı diyorum
köprü korkuluklarına
ufak buluşmalara yaslanan
yani tuzun amcası, sevincin
öz kardeşi olan
en küçük bir kuşun gözleriyle
dünyaya baktığın zaman her şey benim kalbimdir

Her şey benim kalbimdir ki bilirim
kimsenin olmadığı bir yerde
ölümü denemek isterdin
hiç değilse bir defa
nisansız bir serçe gibi
herkesin gözlerine saçlarına
avuçlarına dolanan
ama nisan olsa da olmasa da
serçeler benim kalbimdir...
 

Araf Vol.1


Araf Vol.1 albümü, bir dönem Beyoğlu'nun ünlü mekanı Araf'ın dünyanın farklı coğrafyalarından müzikleri dinleyicilerle buluşturma projesiydi. Araf'ın çaldığı şarkılardan oluşan albümde Romanya'dan Arjantin'e çok sayıda müzisyen yer almıştı. Albümün Türkiye'den konukları ise; Kazım Koyuncu ve Tamburada olmuştu.

Bulursanız kaçırmayın diyeceğim albümün şarkı listesi şöyle:

Boogie Balagan / Biomekanicamel
Tamburada / Merdiven
Mon Cote Punk / Youssef
Los De Abajo / El Loco
La Caravanne Passe / Salade Tomate Oignon
Hazmat Modine / Bahamut
Esma Redzepova / Chaje Shukarije
Budapest Klezmer Band / La Chajem Rebbe
Cheb Balowski / Somnis Amb Menta
Gothart / Usthi Usthi Babo
Che Su Daka / Todo Vuelve
Kazım Koyuncu / Ella

Kazım Koyuncu - Ella Ella

Elimi bırakma


Elimi bırakma! Seni kaybedecekmişim gibi bir his var içimde..

"Kambur (1973), Atıf Yılmaz"


Bella Morte - The Rain Within Her Hands

21.08.2013

Büyük buluşmaya az kaldı


Evet büyük buluşmaya az kaldı. Onları daha erken bir tarihte ağırlamaya hazırlanıyorduk ama konser iptal. Şimdi sözlerinde durarak bizlerle cumartesi günü buluşuyorlar. İndie-pop sahnesinin en büyük gruplarından biri olan Belle And Sebastian ilk defa Türkiye'de sahne alıyor.

Belle And Sebastian naif pop denen bir kavramın içini tamamen dolduran nadir ekiplerden birisidir. Nasıl denir; Belle and Sebastian dinleyince insanın içini tuhaf bir neşe kaplar. Sanki bulutların üzerinde gezmek gibi. Rüyalarının peşinden koşan İskoç Stuart Murdock önderliğinde kurulan Belle and Sebastian 90'lı yılların benim açımdan masalsı bir şekilde geçmesinin en büyük etkilerinden biriydi. Bir grup gencin kolejlerinin son senesinde hazırladıkları bir albüm ile başlayan bu yolculuk insana yaşama sevinci veren, melodik, keyifli ve huzur dolu bir rüya. Müzik endüstrisinin çarkları altında ezilmeyen ve izole bir hayat yaşayan Belle And Sebastian grubu bu dünyayı hala anlamlı kılan en güzel şeylerden bir tanesi.

Belle & Sebastian - I'm Waking Up to Us

Babylon yeni sezon


İstanbul'un önemli eğlence mekanlarından Babylon'un yeni sezon programı açıklandı. Mekanda sahne alacak müzisyenler her tarzdan müzik zevkine hitap edecek gibi gözüküyor. Listede kimler var derseniz. Özellikle "The 15 th" şarkılarını ayıla-bayıla dinlediğim post-punk'un efsane ismi Wire, shoegaze ve indie rock'a yeni bir soluk getiren dört hanım ablamızdan oluşan Warpaint, artık bizden biri sayılan ve Cihangir'de 2+1 boğaz manzaralı ev kiralayan Shantel, soul ve fun müziğin yaşayan en büyük efsanelerinden biri olan Charles Bradley ve yapmış olduğu setler ile her mekanı Flash Tv stüdyosuna çeviren Britanya'lı DJ Jaguar Skills en dikkat çeken isimler.

Özellikle her performansında sahneye yeni bir maske ile çıkan Jaguar Skills'in Babylon aksesuarları merakla bekleniyor.

Wire - The 15th

20.08.2013

Altın Koza ulusal yarışma filmleri belli oldu


Bu sene 16-22 Eylül tarihleri arasında yapılacak 20. Uluslararası Altın Koza Film Festivali'nde yarışacak 12 yerli film belli oldu. Bu filmlerden beşi ilk defa seyirciyle buluşacak. Yarışacak 12 film ve yönetmenleri şu şekilde:

- Yarım Kalan Mucize "Yön: Biket İlhan"
- Daire "Yön: Atıl İnanç"
- Yozgat Blues "Yön: Mahmut Fazıl Coşkun"
- Hayat Boyu "Yön: Aslı Özge"
- Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 "Yön: Alphan Eşeli"
- Çanakkale Yolun Sonu "Yön: Mustafa Kemal Uzun"
- Gözümün Nuru "Yön: Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu"
- Hadi Baba Gene Yap "Yön: Emre Yalgın"
- Lal "Yön: Semih Aslanyürek"
- Soğuk "Yön: Uğur Yücel"
- Köksüz "Yön: Deniz Akçay Katıksız"
- Jin "Yön: Reha Erdem"

Edith Piaf - La Vie En Rose

Evlat


Evlat, bu ülkede sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur. Namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namusluların safında olunuz. Görecekseniz çok kalabalık olacaksınız...

"Cemil Meriç"

 
Cat Stevens - Father & Son

Franz Ferdinand düştü


Oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar...

Bilenler bilmeyenlere anlatsın, yeni Franz Ferdinand albümü "Right Thoughts, Right Words, Right Action" nete düştü. Bombastik bir albüm olmuş. Koşun la çocuklar. Oynaya oynaya koşun, zıplaya zıplaya koşun...

Franz Ferdinand - Right Action

Uyku


Uyuması için birine şarkı söylemek istiyorum, birisinin yanına oturup hareketsizce durmak. Seni sallayarak bir şarkı mırıldanmak istiyorum, tam uykuya dalacağın sırada seninle birlikte olmak. Evdeki tek uyanık kişinin ben olmasını, gecenin soğuk olduğunu tek bilenin. Hem içeriyi, hem de dışarıyı dinlemek istiyorum, senin içini, dünyanın ve ormanların. Saatler, zillerini ağır ağır çalıyorlar, ve sen zamanın aslına inebiliyorsun. Sokakta bir yabancı yürüyor ve yoldan geçen bir köpeği rahatsız ediyor. Ardından sessizlik geliyor. Gözlerimi sana, ellerimi uzatırcasına sunmuştum, karanlığın içinde bir şeyler kıpırdadığında, seni hafifçe tutup sonra da bırakmaları için..

"Rilke"

 
Stars- Sleep Tonight

19.08.2013

4.48 Psychosis


Masada hatıralardan daha acı bir kahve, saat dilimi ise gece ile sabahın ahlaksız birleşmesi 4.48. Doğu inanışına göre algıların en açık olduğu, batı istatiklerine göre de intiharların fazla olduğu saat. Umut ise gelmeyeceğini bildiğin halde aynı kişiye kendini parçalarcasına beklemek.

Tindersticks - 4.48 Psychosis

Please, Please, Please: A Tribute to the Smiths


En son The Smiths cover albümü bildiğim kadarıyla 13 Aralık 2011 "Please, Please, Please: A Tribute to the Smiths" adıyla yayınlandı. 2 cd'den oluşacak albümde: Doug Martsch, Cinerama, Telekinesis, The Wedding Present, Trespassers William, Katy Goodman, Sara Lov, Sixpence None the Richer gibi isimler yer alıyor. Albüm kapağında yer alan güzel şahsiyet ise Morrissey'in takıntılı olduğu isimlerden biri olan Sandie Shaw. Sandie Shaw 1967 yılında düzenlenen Eurovision şarkı yarışmasında İngiltere'ye ilk birinciliğini kazandırmıştı. Ayrıca Shaw The Smiths'in Hand In Glove parçasına da cover yapmıştı.

Son olarak siz faniler için The Smiths cover'lardan oluşan ortaya karışık bir seçki sunuyorum. Afiyet olsun...


Sandie Shaw - Hand In Glove

The Psychedelic Furs - How Soon Is Now

Deluxe - There is a Light that Never Goes Out

Miranda Warning - Cemetry Gates

Bombones - Girlfriend in a Coma

Feme Fatal - Heaven Knows I'm Miserable Now

Stereoskop - This Charming Man

Teneke Trampet


O gün, büyüklerin dünyasını ve kendi geleceğimi iyice ölçüp biçtikten sonra, buna bir son vermeye karar verdim büyümeyecek ve orada, 3 yaşında; peri masallarındaki bir cüce olarak kalacaktım ilk ve son olarak. Düşüşüm tam bir başarıydı. Aile senaryosu şöyleydi. Üçüncü yaşgününde, küçük Oskar'ımız mahzenin merdivenlerinden aşağı düştü. Hiçbir tarafı kırılmamıştı, ama o olaydan sonra bir daha asla büyümedi, bir gıdım bile olmamak üzere....

Günün dinleme önerileri:

- Seeed "Wanderful Life" 
- Seeed "Molotov"
- Babylon Circus "La Cigarette"
- Calexico "Black Heart"
- Mokoomba "Njoka"

Günün filmi:

Nobel ödüllü Alman edebiyatçı Günter Grass'ın 1959 yılında yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan 1979 yapımı filmin yönetmeni Volker Schöndorff. Günter Grass'ın asla büyümek istemeyen bir çocuğun Oskar'ın hikayesi. Filmin kimi zaman rahatsız edici ve yorucu olduğunu belirtmek isterim. Her bünyeye uygun değil kısaca. 

Bir bilgenin dediği gibi: "Yalnızlık, kederli ve insansız bir dünya değil, kalabalığın biçimlendirdiği bir çöldür." 

Hepinize Mutlu Pazartesiler....

Mokoomba - Njoka

18.08.2013

Looking for Freedom


Almanya'nın doğu ve batı olarak ikiye bölünmesinden sonra, Doğu Almanya'da insanlık dışı bir sömürüye tabi tutulan halk, kitleler halinde batıya kaçmaya başladılar. Doğu Almanya hükümeti bu kaçışları engellemek için Berlin'i bir duvarla ikiye ayırdı ve batıya geçişleri yasakladı. 1961 yılında Doğu Almanya (DDR) sekteri Walter Ulbricht Berlin duvarını ördürerek insanlık tarihine kara bir leke bırakacaktı.

46 km uzunluğundaki duvar sadece Berlin'i değil, sanki bütün Almanya'yı ikiye ayırdı. Şehrin tam ortasından geçen bu soğuk savaş anıtı, karşı evlerde oturan komşuları, sevgilileri, aileleri böldü. DDR rejimi kesinlikle duvar örülmeyecek demesine rağmen, bir sabah insanlar kapılarının önünde dikenli çitler ve betonla karşılaştılar. Duvarın inşaatı esnasında kaçmaya çalışan insanlar kurşunalarak öldürüldü. Berlin duvarı yıkılıncaya kadar birçok firar öykülerine şahitlik etti. Kimi mutlu bitti, kimisi hüzünlü. Balonla, tünel kazarak, araba zulalarında, bavulla dahil olmak üzere birçok kaçış yöntemi denendi. En ilginç firar biçimlerinden biri ise; doğuya giriş izni alan bir grup sanatçının büyük hoparlörler içerinde kaçırdıkları insanlar oldu. Bu beşbinin üzerinde gerçekleşen kaçış denemelerinde 235 kişi yaşamını yitirmiş, 800 küsur insan ise yaralanmıştı.

1989 yılında Alman halkının ve dünyanın baskısına dayanamayan DDR rejimi politbüro sözcüsü Günther Schabowski şu tarihi açıklamayı yapacaktı: "Doğu Alman halkı artık serbest gezme hakkına sahiptir." Bu açıklamaya çok şaşıran gazeticilerden biri tekrar sorar "Ne zamandan itibaren". Cevap ise "Bu günden itibaren." şeklinde olacaktı. İşin ilginç tarafı politbüro sözcüsü birkaç önemli ayrıntıyı söylemeyi unutmuştu. "Önceden dilekçeli ve vize geçişli." Fakat ok yaydan çıkmıştı. O gün yüzbinler duvara akın etmiş ve bu süreç soğuk savaşın son kalesini yerle bir etmişti.

31 Aralık gecesi Berlin duvarının üzerinde tanıdık bir sima olacaktı. Kara Şimsek dizisinden hatırladığımız Alman asıllı oyuncu David Hasselhoff o gece duvara çıkarak, Looking for Freedom (Özgürlüğü Ararken) şarkısını söylemişti.

Dünyadaki en büyük hazineniz olan özgürlüğünüzü asla yitirmeyiniz...

17.08.2013

CBGB Efsanesi


1973 yılında New York, Lower East Side'da açılan CBGB sadece biz müzik mekanı olamanın ötesinde punk denen müziğin başladığı yer olarak kabul edilir. Müziğe yön veren bu mabet; The Ramones, Talking Heads, Patti Smith, Iggy Pop, Blondie gibi müzik efsanelerine ev sahipliği yaptı. 10 aralık 1973 günü Suicide konseri ile açılan mekan 2006'ta kapanmış, ama geçtiğimiz yıl bir müzik festivali olarak yeniden doğmuştu.

Bu efsane mekanın hikayesi, Randall Miller tarafından sinemaya aktarılıyor. Elbette böyle müziğin gidişatına yöne veren bir hikayenin sinemaya nasıl yansıyacağı ve bu projede kimlerin rol alacağı büyük bir merak konusu.

Blondie - One Way or Another

16.08.2013

Yedirmeyiz


John Lennon'u vurdunuz, Ian Curtis'i ölüme sürüklediniz, Smiths'i dağıttınız, Morrissey'i yedirmeyiz...



Yalan


Ben güzel günlerin şairiyim
Saadetten alıyorum ilhamımı
Kızlara çeyizlerden bahsediyorum
Mahpuslara affı umumiden
Çocuklara müjdeler veriyorum
Babası cephede kalan çocuklara...

Fakat güç oluyor bu işler
Güç oluyor yalan söylemek....

"Melih Cevdet Anday"

 White Lies - Farewell To The Fairground

Biraz da sinema: Lore


İstanbul Film Festivali programında yer alan Avustralyalı kadın yönetmen Cate Shortland'ın Rachel Seiffert'in 'The Dark Room' isimli romanından uyarladığı Lore (Savaşın Gölgesinde) filmi sinemalara uğradı. 

Savaşın Gölgesinde, Almanya'daki Nazi dönemi sonrasında yaşananlara çocukların gözleriyle şahitlik ediyoruz. Hitler intihar etmiş ve savaş kaybedilmiştir. Film bu noktadan açılışını yapar ve ilerlemeye başlar. Nazi ordusunda subay olan baba teslim olur. Ailenin bütün yükü ailenin büyük kızı Lore'nin üzerine düşer. Lore, dört kardeşini de yanına alarak büyükannenin yanına gider. Bu yolculuk boyunca bir ülkenin değişimi kadar, Lore'nin kadın olma sürecindeki  aşamaya da tanıklık ediyoruz. Özellikle bu yolculukta Lore'nin karşısına çıkan Yahudi genç Thomas, genç kızın kafasında kurmuş olduğu dünya görüşünü allak bullak edecektir. 


Filmin bu noktada öne çıkan bir diğer önemli ayrıntısı, kuru gürültü bir duygu sömürüsü yerine gerçekçi bir sinema dili kullanması. Bu hayatta kalma mücadelesinin eşliğinde, yönetmenin doğa ile kurduğu ilişki ise filmin ruhunu çok güzel yansıtıyor. Elbette filmin başarısında en büyük etkenlerden bir tanesi de, Lore rolünü başarıyla oynayan Saskia Rosendahl'ın güzel oyunculuğu. İlk defa kamera karşınan geçen genç oyuncu müthiş bir profil çiziyor. 

O meşhur sözde olduğu gibi "Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık."

 
Arcadia - Goodbye Is Forever

Savaş, kan ve gözyaşı


Mısır’da askeri darbe oldu. Genel kurmay başkanı Sisi yönetime el koydu, hükümet devrildi, anayasa askıya alındı, sonrasında tutuklamalar ve ölümler. Dünyanın neresinde olursan ol zalim yine aynı zalim, ölenler ise hep mazlum. Dünyanın yazılı olmayan tek kuralı. Filler tepişiyor, çimenler eziliyor.

Zalimler gittikçe firavunlaşıyor, ülke tam bir kaos içine hızla sürükleniyor. Şu an Mısır’da tek anayasa var; şiddet ve ölüm. Ve kendince Müslüman geçinen bazı Arap ülkeleri darbeyi destekliyor. Hani şu İstanbul’da sık sık rastladığımız, parasıyla her şeyi satın alabileceğini sanan görgüsüz turistler.

Bazen dönüşüyorum, dünya tarihinde yapılmış savaşlar, ölümler, zulümler ne için? Oysa ki üç kuruşluk dünya kimseye kalmayacak. Geriye tek birşey kalacak; bu dünyada insanca yaşayıp, yaşamadığın.

İnsan olmak ne zaman bu kadar zor oldu. Dünyanın neresinde, hangi ırktan, hangi milletten, hangi dinden olursa olsun ölen masum insanlar için gözyaşı dökemiyorsan neden yaşıyorsun. Gezi olaylarında ölen masum çocuklar için gözyaşı dökemiyorsan insan değilsin, yine Mısır’da ölen masum insanlar için üzülmüyorsan yine insan değilsin. İnsan olmak bir dine inanlara üzülüp, başkalarını dışlamak değildir. Ve maalesef insan olmak parayla, pulla, palayla, satırla, din’le olacak şeyler değildir. Zulmün ne dini vardır, ne de coğrafyası…

New Model Army - Here Comes The Ware

Tainted Love


"Mutlu aşk yoktur" dedi.

Sevgilisi tarafından terk edilince uyku hapı alarak intihara kalkıştı. Neyse ki zamanında bulunarak kurtarıldı. Bu olaydan iki ay sonra, yukarıdaki ünlü dizesine rağmen, hayatı boyunca bir daha ayrılmayacağı büyük aşkı Elsa Triolet'le tanıştı ve ölümünden sonra onun yanında gömüldü. 


Dadaist olarak başladığı sanat yaşamını gerçeküstücülükle sürdürdü, sosyalist gerçekçi olarak tamamladı. Gerçeküstücülüğün en önemli kurucularından biriydi. Özellikle şiirleri ona dünya çapında ün kazandırdıysa da hem gerçeküstücü hem de gerçekçi romanlarıyla, hem dünya edebiyatının hem de Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından biri oldu.

Soft Cell - Tainted Love

15.08.2013

Punk Is Dead


Londra'da yayınlanan akşam gazetesi The Standart'ın müzik sayfaları, Şubat 1978'de "Punk Öldü" başlığını atmıştı. Müzik dergileri içerisinde punk destekçisi olan Sounds bu ibareyi derhal kınadı. The Standart'a göre punk'ın ölümü, onun müziğin geçici bir heves, bir moda olduğu yolundaki inancını destekliyordu. Bu sona eriş aslında bir savunmaydı. 1978 yılının sonundan itibaren punk'ın en sıkı takipçileri dahil herkes onun kahramanlık çağının bittiğini kabullenmeye başladı. En kırıcı "ölüm ilanı" NME yazarları Burchill ve Parsons'ın birlikte yazdıkları The Boy Looked At Jonny adlı kısa kitap oldu. Bu kitap punk'ın 1977 yılından itibaren gerileme dönemine girdiğini yazıyordu. Başka bir görüşe göre ise punk, 1978 yılının başında Johnny Rotten'ın Sex Pistols' terk edişi ve psychedelic post-punk harikası Public İmage Limited'ın ortaya çıkışıyla birlikte ölecekti. Onların Metal Box isimli ikinci albümleri hala bir beton gibi müzik tarihinin yapı taşlarından biri olarak duruyor. 

Gençtik, Öfkeliydik ve Aşıktık...


Public Image Ltd - Swan Lake

Furniture - Love Me

Furniture - One Step Behind You



Sıradanlaşan hayata paralel olarak rock müziğin kurtarıcısı ilan edilen skinny pantolonlu, sivilceli big next thing adayı sıkıcı ergenler yaptıkları 3. sınıf rock müziği ile ortalığı kirletmeye devam ederken, çeşitli mekanlarda cebine koyduğu 4-5 CD ile 80'ler gecesi yaptığını iddaa eden DJ arkadaşlar müzik dehası kesilmeye başlıyorlar.

Neyse fazla ortalığı germeden Furniture mevzusuna geçelim. Furniture grubu 80'li yılların başında Jim Irvin önderliğinde Kraliçe'nin verimli topraklarında kuruldu. Jim Irvin, Tim Whelan ve Hamilton Lee üçlüsünden oluşan gruba daha sonra Sally Still ve Maya Gilder katıldı. Herkesin Punk, New Wave ve New Romantics takıldığı bir dönemde Furniture edebi metin tadında şarkı sözleri yazıp, derin ve hisli bir müzik yapmayı deniyordu. 1981 yılında kendi plak şirketlerinden "Shaking Story" ve "Take A walk Down Town" isimli iki single, 1983 yılında "When The Boom Was On" isimli mini bir albüm, 1984 yılında yayınlanan "Love Your Shoes" single'ı Furniture grubunun yavaş yavaş tanınmasına ve konserler vermesine neden oldu. Onlara asıl ünü getiren ise 1986 yılında yayınladıkları listelerde üst sıralara kadar çıkan "Brilliant Mind" parçasıydı.

Ama çoğu insan için Furniture demek 90'ların başında yayınlanan "Sex Food & Paranoia "albümü demektir. Özellikle bu albümde yer alan "One Step Behind You" izbe köşelerde kendi karanlığına çekilmiş yalnız arkadaşların marşı olmuştu. Ve sen değerli okuyucu şayet tepinmeden, sakıncalı düşünceler eşliğinde, ben nerede yanlış yaptım sözünü fazla ağzına almadan kaliteli müzik dinlemek istiyorsan Furniture tam sana göre bir hazine.Kıymetini bilin...


Furniture - One Step Behind You


Furniture - Why are we in love

Kelimeler dilimin ucunda


Hey benim koca kafam
Tadlar ağzımın içindedir,
Duramaz.
Sesler kulaklarımın derinliğindedir,
Uçamaz.
Kelimeler dilimin ucundadır,
Kalamaz...

"Özdemir Asaf"

INXS - Need You Tonight

14.08.2013

Hayat ne tuhaf


İki hafta önce Kabak Koyu'nda, üç gün önce Sziget Festival'inde, bugün ise Ankara Mamak'ta asker uğurluyorum. Hayat ne tuhaf... Ve aklıma esiyor yıllar sonra üniversite yıllarımın geçtiği Kurtuluş'tan geçiyorum. Kırık Oklava gözlemecisi, Başkent Simit Sarayı, Kurtuluş banliyö durağı, Siyasal'ın Bahçesi, Figen Pastanesi, Kurtuluş Parkı... Elbette akılda hatıralar, arkadaşlar ve bir zamanlar deli gibi sevdiğim kadın...

Belki de hayatı Can Baba'nın dediği gibi tersten yaşamak gerek:


Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içersinde, Herkes karşınızda
saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş
vaziyette. Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size
maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur
içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün
çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük
veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda
el pençe divan... Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler
de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor,
fevkalade.....Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya
çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, işi
bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar mısınız ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok
artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatınız bitiyor...

Evet hayat ne tuhaf; arkadaşlar, hatıralar, şehirler, aşık olunan kadınlar, vapurlar filan....

Ankara'da Abbas Kiarostami Günleri


Sine-Göz Sinema Kültür Dergisi'nin her ay farklı bir yönetmenin filmlerini çeşitli mekanlarda sinemaseverlerle buluşturduğu film günleri etkinliğinin Ağustos ayı konuğu İran'lı ünlü yönetmen Abbas Kiarostami.

Filmler ve gösterim yerleri şu şekilde:

14 Ağustos Çarşamba - 20:30: Taste of Cherry (1997)
Ethem Sarısülük Yaşam Alanı, Açık hava gösterimi.
16 Ağustos Cuma - 20:30: Close-Up (1990)
Carpe Diem Cafe, Açık hava gösterimi.
20 Ağustos Salı - 20:30: The Experience (1973) ile A Suit for Wedding (1976) adlı orta metraj iki film.
Aylak Yaşam Kültür Evi
22 Ağustos Perşembe - 20:30: The Wind Will Carry Us (1999)
Orta Dünya Kafe

Kaplumbağaların Uykusuna Dek



Murat Kemaloğlu´nun “Kaplumbağaların Uykusuna Dek”i, Türkiye´de şimdiye dek yapılmış en dikenli albüm sıfatını hâlâ hakkıyla taşıyor. Albüm, seksenli yılların başında, o karanlık ve kasvet yüklü onyıla henüz yeni adım atmışken yayınlandı. Çıktığı yılın ardından ise, Türklerin ve dolayısıyla Türk pop müzik çevresinin kalıtımsal amnezi rahatsızlığından dolayı bir daha hatırlayanı çıkmadı. Bu bellek kaybına sanatçının özel katkılarının olduğu da söylenebilir. Elbette o yıllarda henüz imaj mefhumu icad edilmemişti ancak ne o yıllarda, ne de sonrasında albüme ilişkin hiçbir konuşması yer almadı Kemaloğlu´nun. Bu nedenle de yapıtla dinleyeni arasına yaratıcısı dahil hiç kimse girmedi, yapıt kendini hep kendisi anlattı.


“Kaplumbağaların Uykusuna Dek”, yetmişli yılların sonlarında, prodüksiyonunu kendisi üstlenen bir çok yeni isme şans veren “Öncü Plak” tarafından 1980 yılında yayınlandı. Prodüktör olarak Dr. Yıldızfer Kemaloğlu ismi yer alıyordu. Aranjörlüğü Müjdat Akgün üstlenmiş (o gün de, bugün de ismi hâlâ Alpay ve Ankara´yla anılır), kapağını da o günlerde daha çok annesi ve basketbolcu kardeşi vasıtasıyla tanınan, şimdilerde “İstanbul Kanatlarımın Altında”nın Hezerfan Ahmet Çelebi´si ve “Kaynanalar”ın damadı Ege Aydan çizmişti. Albümün kapağı, long play döneminde olsun, kaset döneminde olsun, gerekçe şimdilerde cd´lerde, ´birebir surat´a, birebir anlamsızlığa alışmış Türk popunun kapaklarına göre yıkıcı bir farklılık taşımaktaydı. Kapakta, Pamukkale travertenlerinde, sırtlarında yanan birer mum taşıyan kaplumbağaların arasında, kafası ters dönmüş bir adam kollarını açmış beklemekteydi. Albümün kapağı neyse, albüm de o´ydu. Açılıştaki “Kaplumbağaların Uykusuna Dek”, bir çok yönden ´ilk´, hatta hâlâ ´tek´ olma özelliğini taşımakta… On beş dakika boyunca üç evre geçiren bu şarkıdaki metaforik sayıklamaların bir benzeri, müziğimizin pop ya da pop dışı hiçbir eserinde karşımıza çıkmadı. Şarkı, farklı cinsel göndermelerle yüklü sözlerinin yanı sıra müzikal anlamda da bu benzersizliğini koruyor. A yüzündeki diğer şarkı “Yazgı”, o yıllarda görkemli dönemini tamamlamış ve 12 Eylül´ün toplumun dinamik noktalarına indirdiği darbe neticesinde çöküşe doğru yol almaya başlamış Hey Dergisi´nin yıl sonu ´müzik oskarları´ ödüllerinde, dergi jürisinin oylarıyla “yılın en iyi şarkı sözü” sıfatını kazanmış özel bir parçadır. Albümün B yüzünde yer alan “Toprak”, “Soylu Kişi”, “Kuğu” ve “Dalga Dalga” isimli şarkıların her biri metaforik bir düzlemde yer alırken, “Aşktan Değil” isimli parçada sanatçı bu kez, çıplak ve -özellikle o dönem için- çarpıcı bir üslupla, parayla bedenini satan bir kadını aktarmaktadır bize.

“Kaplumbağaların Uykusuna Dek” müzik tarihimizde ilk ve en iyi örneğini Bülent Ortaçgil´in “Benimle Oynar mısın?”ı ile vermiş, şimdilerdeyse Ahmet Sinan Hatipoğlu´nun ve Nazan Öncel´in kimi şarkılarında sürgün veren bir damarının, şahsi söz söyleyebilme damarının en canlı örneklerinden birini oluşturmakta…Aradan geçen yirmiye yakın yıl onun canlılığını zedeleyemedi, belki hatırlayanların sayısı üçlü, hatta ikili rakamlara düştü ama Türk popunun tarihini yazanlar bir gün bu albümün hakkını teslim edeceklerdir. Biliyorsunuz, yılların törpüsüne en çok kaplumbağalar direnir…
Murat Kemaloğlu´nun seksenli yılların ikinci yarısında Zürih´te birkaç arkadaşıyla bir ev stüdyosunda ´canlı ve doğaçlama´ kaydettikler beş parçalık bir albümü daha olmasına karşın, master kayıtları kaybolan bu yapıt gün ışığına çıkamadı. Bir kopyasına ulaşma şansını edindiğimiz bu ´demo´da “Son Dans (Leyla Sayar)”, “Kuytuda Bir Korkuluk”, “Yadsıdığımız Oyuncaklar”, “Bir Geceliğine” ve “Odalar” isimli beş parça yer alıyor. Tüm parçalar müzikal ve lirik açıdan, “Kaplumbağaların Uykusuna Dek”ten çok daha ileride, minimal ve atonal bir atmosfer içinde soluk alıp veriyorlar. Halen Antalya´da “Ruhbilim Okulu” adını verdiği merkezde Jung´çu psikanaliz çalışmalarını sürdüren Kemaloğlu, bu ikinci yapıtına, kişinin bireysel dönüşümünün simgesi olarak gördüğü “Leyla Sayar”ın ismini vermek istiyordu. Biz de bu noktadan çıkarak, bizim için hayatımızın ağır dönemlerinde kanat vazifesi görmüş bu yapıta, bir kapak oluşturduk. Umarız, bu albümün kaydedilebilir kayıtlarına ulaşır ve sanatçının izniyle onu da sizlere aktarabiliriz. O güne dek kaplumbağalar eşliğinde gündüz düşlerine devam!

Araf Dergi
Sayı 18
"Atilla Aydoğdu"


Murat Kemaloğlu - Yazgı

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...