20.12.2017

The Godfather of Turkish Punk


Türkiye’nin kültürel iklimi ve müziği içerisinde eritebilme yeteneği zaman zaman bizim için alabildiğine mutluluk verici süprizlere gebe olabilir. Yeni yetme bir rockçının Cem Karaca’nın da rockçı olduğuna delalet eden bir iki plağı dinlediği ve Erkin Koray’ın yaptığı şeyin arabesk mi yoksa rock mı olduğunu kendi kodlarıyla çözmeye çalıştığı bir evrede “abi üzerinde punk rock” yazan bir 45’lik buldum” şeklinde bir ifade karşısında vereceği tepkilerin aynısını 90’ların ilk yarısında ben de göstermiştim.

Kulağıma ilk çalınanlar o meşhur “Dişi Denen Canlı”-“Mesela mesele” adlı 45’lik plağın kasete çekilmiş haliydi. Gayet funky bulduğum ve sözleri itibariyle (özellikle “böyle güzele bakmak ayıp değil der eskiler” bölümünde) Türkiye’li kavrayışın keyfine vardığım bu şarkının, hemen akabinde punk rock sınıflandırmasına daha yakın duran “Mesela Mesele”yi dinledim ve bu ülkenin geçmişine olan inancımın geleceğine karşı olanından çok daha fazla olduğu bir döneme adımımı attım.

Bu ilk 45’lik özellikle 1989 yılında çıkan Bulutsuzluk Özlemi’nin Uçtu Uçtu albümü (ki albümün çıkış sloganı "Türkiye’de Rock Vardır" idi) ile ülkemiz müzikseverlerinin hayal gücüne vurulmuş ketin bireysel maceram bazında kaldırılmasına yardımcı olması bakımından da hayatımda müstesna bir yere sahip oldu. Gençliğini 90’larda yaşamış ve 2000’lerde de yaşamaya devam etme niyetinde olan ben ve kuşağımın şaşkınlıkla dolu girizgahından biraz uzaklaşıp şöyle bir Çığrışım’ın seyir defterini karıştırırsak kuşaklar arasındaki kopuşun ve Tünay Akdeniz’in müzik icrası yoluyla olmasa da Türkiye’deki rockçı taifesinin yaşamında “abi rockçı” olarak üstlendiği işlevi görme imkanı olacaktır.

Müziğin grup ile icrasının kollektif bir emeğin ürünü olduğu önkabulüne sahip olmakla birlikte Çığrışım’ın yaşam çizgisinin bütününe bakıldığında bir grup kimliğinden ziyade Tünay Akdeniz’in dönüşümüyle birlikte kadro ve sound açısından farklılaşmalara uğramış bir mütemmim cüz görmekteyiz. 1967 yılında Karabük Sanat Enstitüsü ekibinde davulcu olarak Milliyet Liseler Arası Müzik yarışmasına katılan Akdeniz, 1968 yılında üniversite öğrenimi için İstanbul’a gelir ve 1970 yılında Çığrışım Folk 4’lüsü grubunu kurar. Grubun ilk kadrosunda Tünay Akdeniz 12 telli gitar ve saz çalıp vokal yaparken, Mithat Coşkun, 12 telli gitar, vokal, saz, flüt; Şinasi Bakıcı:kaşık; Mehmet Gün ise tumba çalıyordu.1970 yılında Coşkun Plak etiketiyle yayınlanan ilk 45’likte “Yaklaş Yaklaş” (vokal: Mithat Coşkun) - Çığrı Oyun Havası (enst) - Karsa Giderim Karsa (vokal:Mithat Coşkun) - Karpuz Kestim Yiyen Yok (vokal: Tünay Akdeniz) şarkıları yer almaktaydı. Kadronun kullandıkları enstrümanlardan da anlaşılacağı üzerine grup dönemin Dönüşüm, Türeyiş, Ajlan ve 3 Ozan gibi Anadolu Pop’un folka yakın duran kesitinde yer alıyordu.


Bu kadro bir süre sonra dağılır ve yerini Atilla Ceyhan ve Çığrışım Folk adlı gruba bırakır. Söz konusu grup aslen Atilla Ceyhan (gitar ve vokal) ve Tünay Akdeniz'in (davul) ortak projesi durumundadır. Nitekim plaklarda da bu ikiliye stüdyo müzisyenleri eşlik etmiştir. Ritm 68’den Rıza Silahlıpoda orgda, aynı orkestradan Talat Kurter bassta ve Celal Kara flütte yer almış. Bu ekip 1972 yılı içerisinde “Dadduk-Karacaoğlan 9/8” adında bir 45’lik plak yapar. Dadduk (Tatlı), Tünay Akdeniz’in bir bestesiyken Karacaoğlan 9/8 tuhaf bir biçimde Karacaoğlan sözlerinin monte edildiği bir Yunan bestesidir. Tıpkı Bang Bang’in Cem Karaca yorumu olan Bir Anadolu Hikayesi, James Last vari bir Bach üzerine Halit Kakınç’ın söylediği Mevlana 75 gibi....

1972 yılındaki bu plak denemesinden sonra uzun 1975 yılına kadar Tünay Akdeniz ismi pek duyulmaz.1975 yılına kadar uzanan bu süre içerisinde Led Zeppelin ve Slade başta olmak üzere rock’ın muhtelif kanalları üzerinde irdelemelerde bulunur ve gerçek anlamda ilk Tünay Akdeniz 45’liği ortaya çıkar: SALAK. Hey dergisinde argoyu müzikte kullanan Slade’in izinden giden bir grup olarak tanıtılır artık üzerinde folk ibaresi olmayan Çığrışım.

Bu yeni Çığrışım Tünay Akdeniz’le birlikte Kenan Yavuz’un ortak projesi görünümündedir. Her şarkının sözlerin haricinde birer vecize de plağın kapağını süslemektedir. Örneğin SALAK için: “İhtiyar salaklar da vardır, genç salaklar da. İhtiyarlar yalnız biraz daha AKILLIDIR.” vecizesine yer verilmiştir. Grup, o dönem için müziğinin yanısıra sözleriyle de aradan sıyrılan bir duruşu temsil etmektedir. Nitekim dönem, Anadolu Pop devrinin tamamen kapanıp, kentsoylu şarkıların üretilmeye ve sokak müziğinin ilk tuğlalarının yerine konmaya başlandığı bir zamandır.

Akdeniz ve Yavuz, Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın” uzunçalarını yaptığı, şarkı yazarlarının “Edalı pullu gelin” haricinde kelam etmelerinin gerekliliğine vardıkları, daha doğrusu şarkı yazarı olma yoluna gittikleri bir dönemde manifesto gibi bir 45’lik yapmışlardı. Bu bağlamda, hem SALAK, hem de Aşkın Tarifi’nde argonun rahat kullanımı ve ülkemizde Bunalımlar’dan o zamana dek kimsenin cesaret edemediği “kötü çocuk” misyonunun sahiplenilmesine şahit oluyoruz. Öte yandan bu duruş ortaya konulan sanat ürünü bazında kendini gösterirken, grubun sahne performansı alanında aynı iddiayı devam ettirmediği, daha doğrusu dönemin basınında konser bazında kendilerinden bahsettirmediklerini görüyoruz.

Kent Plak’tan Nazmi Şenel prodüksiyonuyla yayınlanan bu 45’liği, yine aynı şirketten çıkan “Eskidenmiş – Niçin Seni Seviyorum” adlı bir başka plak izler. Bu plakta davul, vokal ve ritm gitarda Tünay Akdeniz, solo gitarda Kenan Yavuz, bassta Bülent Dokur Grup Çığrışım’ın kadrosunu oluşturmaktadır. İnsani değerlerin erozyonundan dem vuran bir protest çalışma olan “Eskidenmiş”i bir rockn’roll standartı üzerine yazılmış Türkçe sözlerden oluşan “Niçin Seni Seviyorum” izler. Kent plak dönemi kapandığında, Grup Çığrışım, Tünay Akdeniz ve Çığrışım adını alarak, grubun bağımsız firması “Pardon” çatısında grubun son ve en çok ses getiren 45’liğini 1978 yılında yaparlar. “Dişi Denen Canlı - Mesela Mesele”... Plağın kapağında PUNK-ROCK yazısı, grubun daha önce Erkin Koray’ın konser bazında işlediği (Fitaş Hard Rock konseri-1974) ekol vurgusunun ilk kez bir plak üzerinde yer alması bakımından alışılmamış bir dışavurumdur.

Tünay Akdeniz ve Çığrışım “Dişi Denen Canlı”nın sexist sözleriyle beylik teenager formlarına tutunurken, bir yandan da dönemin politize ortamının dışında eğlenmesini bilen bir grup olabilmenin tadını çıkarıyorlardı. O dönemde gayet politik bir duruşu temsil eden özellikle Clash gibi sol eğilimli grupların temsilciliğini üstlendiği punk rockın ülkemizde kendini ifade ettiği sözlerin batıdakinden farklı boyutlarda kendini üretmesinin arkasında Asya tipi sol kültür üretiminin olduğu pekala söylenebilir. Böyle bir ortamda diskoteklerle pek ilgisi olmayan bir türün şarkısı her halde zıddıyla kaim olabilmek için,

"Bir de diskotekte gör bak,
Böyle bir güzele bakmak,
Ayıp değil der eskiler."


gibi sözlerle Türkiye deneyimini yaşayabiliyordu. Öte yandan, Hakkı Bulut’un bile politize olduğu bir dönemde görünüşte gayet zararsız olan şarkılarının sözleri, TRT tarafından “basit olduğu” savıyla denetimden geçmez. Bunun üzerine Tünay Akdeniz, Uğur Değirmenci’nin (Dişi Denen Canlı) ve kendi şarkı sözlerinin (Mesela Mesele) arkasında durarak TRT’yi Danıştay’da dava eden ilk sanatçı olur. Ancak askerlik gelir ve müzisyen onurunu ortaya koyduğu mücadelesine devam etmeye fırsat bulamadan sivil platformdan uzaklaştırılır.


Askerlikten döndüğünde ise artık müzisyen olarak faal olmamakla birlikte, gençlere Led Zeppelin, Queen, Status Quo ve giderek Metallica, Anthrax, Iron Maiden albümlerini kasete çeken rockçı ağabey konumundadır. Önceleri Üsküdar’daki dükkanında, daha sonra Karabük’teki evinde kaset kaydı yaparak gençlerle heyecan alışverişini kesmez ve 80’lerde yaşanan bellek kopuşunun keskinleşmesini bir ölçüde önleyen köprü simalardan biri olur.

Aynı yıllarda gençliğini yaşamış pek çok insandan farklı olduğunu 1987 gibi gereksiz bir senede yeni doğmuş olan kızı Beste Banu’ya yanılmıyorsam Iron Maiden T-Shirtü giydirip çektiği fotoğrafını Hey Dergisine göndererek ölüme ve çürümeye yüzünü dönmüş olan Türkiye’li ortalamanın dışında bir yol çizdiğini deklare eder.

Bugünün Tünay Akdeniz’i evli, 2 çocuk babası, Safranbolu’da gitar çalıp oldies tarzı şarkılar söyleyen, emekli ve 1978’den bu yana birikmiş bestelerini CD yapma gibi hayati özlemleri olan yeniyetme bir ağabey. Zayıf hafızalı zihinlere bu kez kendini internet üzerinde muhtelif forum sayfalarına bırakılmış mesajlarıyla yeniden hatırlatıyor.
Plaktan olsun, korsan CD veya kaset kaydı üzerinden olsun şu zamanlar Tünay Akdeniz’i dinlemek ve onun sergüzeşti özelinde yapmak isteyip de yapamadığımız herşeyi hatırlamak için bulunmaz fırsatlar ihtiva ediyor. Dinleyin keza o sizi de anlatıyor.

"Münir Tireli"

Ve sonunda Türkiye’nin ilk punk sanatçısı olarak görülen Tünay Akdeniz’in 70’li yıllarda yaptığı kayıtlardan oluşan "The Godfather of Turkish Punk" isimli albüm, Ironhand Records etiketiyle raflardaki yerini aldı.

Bu Dünya Kimin?


Hayvanın, bitkinin alıcısı doğru düzgün çalışıyor, insanın ki bozuluyor sürekli, kaçıncı defadır aynı durum tekrarlanıyor, vazgeçecek dünya sizden, toplu iptale uğrayacaksınız. O alıcı, dünyayla uyumlu yaşayın diye konmuş kafanızın içine, yirmiden fazla kıyamet koptu, nevri dönecek, fazla müsamaha gösterdi, kapatın petrol kuyularını, dünya bizim de yurdumuz, inip soluklanıyoruz kemiklerimizin başında, kanı mıdır, yağı mıdır çekip yakıyorsunuz, boru hatları, fabrikalar, kömür havzaları, maden işletmeleri... Kapatın hepsini, yüz sürün toprağına, gönlünü alın dünyanın, zehir şehirleri kurdunuz üstünde...

"Latife Tekin"

80'ler ve 90'lar Arası Çıkmış En Güzel 20 Albüm


80'ler ve 90'lar arasında yayınlanmış ve zamanla değerini asla yitirmeyen albümler. Kime göre, neye göre diyorsanız. Elbette bu kişisel bir liste. Müziğin en güzel yanlarından birisi de her bünyede farklı bir etkisi olması. İşte o albümlerden 20 tanesi.

The Smiths - The Queen Is Dead


Joy Division - Closer

The Cure - Disintegration


Pixies - Doolittle


The Stone Roses - The Stone Roses


INXS - Kick


The Jesus and Mary Chain - Psychocandy



Depeche Mode - Music For The Masses


Violent Femmes - Violent Femmes


- The Cure - Pornography

- Sonic Youth - Daydream Nation

- New Order - Power, Corruption & Lies

- R.E.M - Murmur

- My Bloody Valentine - Isn't Anything

- The Smiths - The Smiths

- The Human League - Dare

- Roxy Music - Avalon

- Cocteau Twins - Treasure

- The Clash - Sandinista!

- Dead Kennedys - Fresh Fruit For Rotting Vegetables


18.12.2017

5 PAZARTESi ŞARKISI


Günlerden yeni bir Pazartesi. Bugün 5 şarkılık listemizde geçtiğimiz cuma günü kaybettiğimiz Ali Tekintüre var. 67 yaşında hayata gözlerini yuman Ali Tekintüre, yüzlerce hit olmuş şarkının söz yazarıydı. Tanrım Beni Baştan Yarat, Dilek Taşı, Sürünüyorum, Kırılsın Ellerim, Duyar mısın Feryadımı, Ne Fayda, Anadan Ayrı, Baharı Bekleyen Kumrular Gibi, Senden Vazgeçmem, Birisi, Kaderi Ben Mi Yarattım, Evlat, Aldana Aldana, Beklemek İbadet Kalmak Zulümdür, Her Saat Başında, Tiryaki, Acı Gerçekler, Hepsi Geçer, Seni Yakacaklar, Canım Dediklerim, Benim İçin Üzülme, Elimde Fotoğrafın, Kahrolayım, Ümitlerim Bitince Gel, Gurbet Yolu, Akşamcı, Güldür Yüzümü, Tövbe Ettim, Aklı Yok, Bir Kadın Tanıdım, İkimizden Bir Kalmadı, Sevmez Olaydım, Hangimiz Sevmedik... gibi derin izler bırakan şarkıların sözleri ona aitti. Ali Tekintüre için arabesk müziğin gizli kahramanı dersek yanlış olmaz sanırım. 2009 yılında Ali Tekintüre şarkıları Fairuz Derin Bulut'un diri rock soundu ile buluşmuş "Arabesk" isimli güzel bir albüm yayınlaşmıştı.

Müzik yazarı Murat Beşer'in söylediği gibi; "Radyoların cızırtılı yayınlarla minübüslerin içindeki milyonlara seslendiği, Unkapanı'nın en bereketli zamanlarında çıkardığı kasetlerle girmediği ev, sokak ve semtin kalmadığı zamanlardan baki kalan Ali Tekintüre şarkıları."

Müziğin hiç susmaması umuduyla hepinize Mutlu Pazartesiler...

Gülden Karaböcek - Sürünüyorum



Bülent Ersoy - Baharı Bekleyen Kumrular Gibi



Bergen - Benim İçin Üzülme



Müslüm Gürses - Hangimiz Sevmedik



Gülden Karaböcek - Dilek Taşı



BONUS: Fairuz Derin Bulut - Seni Yakacaklar

12.12.2017

Evrenin Hakimi Adam


Frida Kahlo, yetenekli bir sanatçının ötesinde zorlu bir yaşam hikayesinin başrolünü oynamış bir karakterdir. Aslında buna yaşam hikayesi yerine 'yaşam mücadelesi' dersek daha doğru olur sanırım. Bu güçlü kadının hayatında yaşadığı ilk travma altı yaşında geçirdiği çocuk felci sonucunda bir bacağının engelli kalmasıydı. Frida’nın kendi tabiriyle hayatında “iki büyük kaza” vardır. Bu kazaların ilki onu yatağa mahkum etmiştir. 18 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi. Okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu, tramvayın demir çubuklarından birisi Frida'nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra çocuk sahibi olamayacağını öğrendiğinde hayali oğlu Leonardo için bir doğum belgesi bile hazırlar Frida Kahlo. İkinci büyük kaza ise Diego’dur. Aşık olduğu adam.  Komünist, Ressam Diego Rivera. Rivera, Meksiko City'de San Carlos Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenciyken bir öğrenci olayı sonrasında okuldan atılmış, bir süre İspanya ve Paris'te yaşamış ve Picasso, Modigliani gibi sanatçılarla dost olmuş, 1921'de ülkesine geri dönmüştü. Kendisinden tam yirmi bir yaş büyüktü Diego Rivera. İki kez evlenmişti, çocukları vardı. Çapkınlığı ve sadakatsizliği ile bilinen bu çirkin adamda bir şeytan tüyü vardı. Herşeyin ötesinde  Diego Rivera çok yetenekli bir sanatçıydı. Belki de bu ikilinin arasındaki bu derin tutkusunun sırrı sanata duyulan bir aşktı. Aralarındaki aşka bir isim bile konmuştu "bir güvercin ile filin aşkı."


Şimdi hikayemize dönersek. Kapitalizmin en büyük babalarından biri olan Nelson Rockefeler, 1932'de Diego Rivera'nın bazı mural çalışmalarını gördükten sonra Rockefeller Center bünyesindeki RCA Binası için bir mural yapmasını teklif etmişti. Rivera başta daveti reddetmiş ancak 21.000 dolarlık bir teklife ikna olmuştu. Resmin yapılacağı duvar binanın lobisinde, girişin tam karşısında 17 metre yükseklikte ve 63 metre uzunluğundaydı. Rockefeller, resim için temayı yol ayrımında, geleceğin seçimine umutla ve geniş bir vizyon ile bakan insan olarak belirlemişti. "Kavşaktaki Adam" ismiyle 1933 yılında muralin çalışmalarına başlanmıştı. Yeri geliyor Rivera günden 20 saat bu eser üzerinde çalışıyordu. Elbette çoğu zaman yanında eşi Frida Kahlo oluyordu. 24 Nisan 1933'de New York World Telegram gazetesi komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle murale saldıran bir makale yayınladı. Bu makalenin yayınlanmasından sonra Diego Rivera resme Lenin'in portresini ekledi. Elbette bu tepkiler sonucunda Rockefeller sanatçıdan Lenin portresinin kaldırmasını istedi. Ama Diego bu isteği reddetmiştir. Bir hafta sonra Diego iskele üzerinde çalışırken şirket yetkilileri yanlarına güvenlik görevlilerini alarak ona bir mektup ve bir çek uzatarak işe son vermelerini istediler. Çekle 14.000 dolarlık bir rakam ödenmiş, mural paneller ile kapatılarak halkın görmesi engellenmiştir. Şubat 1934'de parçalanarak ortadan kaldırılmıştır.

Bütün bu olayların yaşanacağını sezen Diego asistanı Lucienne Bloch'tan gizlice murali fotoğraflamasını istemişti. Rivera 1934’te Lucienne Bloch’un çekmiş olduğu bu siyah beyaz fotoğrafları referans olarak kullanarak, aynı tabloyu “Man, Controller of the Universe" olarak yeniden adlandırmış ve Meksiko City’deki “Palacio de Bellas Artes” Güzel Sanatlar Sarayı’nda daha küçük bir ölçekte ve bazı ufak tefek değişikliklerle yeniden gerçekleştirmişti.  

Aşağıdaki videoda bu duvar resmi hakkında daha detaylı bir anlatım mevcuttur.


Gitmek


Bitince, çekip gitmeli. Uzatmalarda gol atma hayaline kapılmadan, sessizce, efendice terk etmeli sahayı. İster bir iklim, bir şehir, ister bir aşk, bir insan, ister bir savaş, bir inanç olsun; yenilince, tüketince direnmemeli. Bırakıp gitmeyi, yaşanmış olanın güzelliğini korumayı bilmeli.

"Oya Baydar"


 

Tantana'nın Kahvesi


İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Rami’de ‘Tantana Mustafa’, nam-ı diğer Mustafa Kurtuluş'un, 70’li yılların başından 80’li yılların ortalarına kadar işlettiği ‘Tantana’ isimli Türkiye’nin ilk rock cafesi. Bir anlamda İngilizlerle özdeşleşen "pub" geleneğinin Rami'deki "rock" versiyonu. Rock cafelerin daha isminin geçmediği bir zamanda, bir semt kahvesini rock kültürünün filizlendiği ve yoğrulduğu bir mekana çeviren Tantana Mustafa, müdavimlere pikaptan Led Zeppelin ve Deep Purple gibi gruplar dinletirmiş. Ayrıca kendisininde Türkiye’nin en iyi gitaristlerinden birisi olduğu söylenir.

Hardal grubunun hikayelerinde de adı geçen 'Rami Sound'un efsane kahvesinde öncelikli unsur müzik; sonra çay, kahve, tavla, satranç olarak sıralanıyormuş. Bir dönemin kurtarılmış bölgesi için Mustafa Kurtuluş, "Hiç kimse aç kalmadı, hiç kimse zengin olmadı," diyor.

5.12.2017

Vicdan


Litost, başka dillere çevrilmesi olanaksız Çekçe bir sözcüktür. Adamakıllı açılmış bir akordeon gibi sonsuz bir duyguyu, başka birçok duyguların birleşimi olan bir duyguyu anlatır: Hüzün, acıma, pişmanlık ve özlem. Sözcüğün ilk hecesi, terk edilmiş bir köpeğin sızlamasını duyuracak biçimde uzun ve güçlü bir biçimde vurgulanır.

Türkçe'de de buna benzer bir sözcük vardır aslında. Vicdan. Edebiyattan, sinemaya, günlük hayattan içimizdeki en karanlık koridorlara iyi ve kötü arasındaki ince çizgi. TDK'ye göre Vicdan;  Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç'tür. Aslında vicdanın net bir tanımını yapmak çok zordur. Vicdan, adalet, sevgi, saygı, acıma, dürüstlük, empati gibi birçok sözcüğü içinde barındırır. Bir tür adalet terazisi olarak kişisel hesaplaşmalara yataklık eder. Bu yüzden sürekli olarak bilinci uyarır, uyumaz. Tanrısal bir güç olarak herşeye şahit olur, yeri gelir tanrıyla hesaplaşır. Vicdan insanın son sığınağıdır. Kalbe en yakın, naif, kırılgan, insanı insan yapan içimizdeki son romantiktir.

Vicdan, bu modern denilen çağda ihtiyacımız olan en büyük nimettir aslında. Hayvanlara, kadınlara, doğaya, geleceğimize ve dünyaya karşı en acımasız şiddetin yaşandığı bu zaman diliminde en büyük eksikliğimiz. Kalabalık şehirlerde, apartman daireleri arasında sıkışmış büyük yalnızlığımızda temposu gittikçe düşen vicdanımızın sesine kulak verelim. Birazcık olsun vicdanımız sızlasın, ruhumuz üşüsün...


4.12.2017

5 PAZARTESİ ŞARKISI


*Fotoğraf: Lorenzo Meloni, 2013 Lübnan

Bugün günlerden yeni bir Pazartesi. 5 şarkılık listemizin konusu ise sevdiğim müzik insanlarının yayınlamış oldukları yeni şarkılar. Ne diyordu hisli bir yazar;

"Ev kuşuyduk biz. Radyo dinlerdik, çay içip bisküvi yerdik, bu da yetmezdi bisküvimizi çaya batırırdık: Gülüşümüzün bütün dişleri tamdı da gençliğimizin üç dişi eksikti."

Müziğin ve vicdanlarımızın hiç susmaması umuduyla. Hepinize Mutlu Pazartesiler..

Django Django – In Your Beat



El Perro Del Mar – Fight For Life



The Fratellis – Stand Up Tragedy



Teleman - Bone China Face



Björk - Blissing Me

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...