White Lies Batı Londra’daki Ealing bölgesinden çıkmış; vokal-gitarda donuk bakışları, soluk yüzüyle kendisini fazlaca Ian Curtis rolüne kaptırmış olduğu anlaşılan Harry McVeigh, bas gitar-geri vokallerde Charles Cave ve davulda Jack Lawrence-Brown’dan oluşan 3 kişilik bir ekip. 2007 yılında Fear Of Flying isimli projesiyle sahne tozu yutmaya başladıktan sonra yönlerini daha bir karanlık sounda çevirerek White Lies'ın oluşum sürecini tamamladılar. 2008 yılında yayınladıkları bir underground post-punk hiti olan Death parçasının aldığı olumlu eleştiriler ve bu sanayinin içinde yer alan figürlerin umut verici yeteneği bulmak amacıyla 2003 yılında başlattıkları Sound of BBC’nin 2009 yılı oylamalarında Little Booot'un arkasından ikinci sırada yer almaları yıldızlarını iyice parlattı. White Lies bir fizik kanunu misali 80’lerin karanlık soundunun tekrar diriltilmesi için söz birliği yapılmışçasına, içinde post-punk dokunuşları taşıyan ve siyah takım elbiseleri sırtına geçiren her yeni grup (Interpol ve Editors örneğinde olduğu) gibi Joy Division ile kıyaslanıyor. To Lose My Life albümü bu kaideyi bozmayarak karanlık ve aydınlığın tam ortasında her ikisine eşit mesafede yer alarak tıpkı bir Edgar Allan Poe öyküsü gibi içinde bulunduğunuz ruh haline göre sizi her iki uç noktaya da çekebiliyor.
Glasvegas ve The Killer gibi grupların prodüktörlüğünü yapmış Ed Buller ve Max Dingel yönetiminde hazırlanan albüm; gitarlar ve davulların arasına serpiştirilmiş synths sesler, Ian Curtis, Ian McCulloch ve Julian Cope üçlüsü arasında gelip giden sinirli ve derin bir bariton vokal eşliğinde derin düşüncelere bulandırılmış postmodern bir Echo And The Bunnymen albümü gibi tınlıyor. Açılışı yapan Death "i close my eyes as my hands shake and when i see a new day ,who’s driving this anyway, i picture my own grave ,cause fears got a hold on me" cümleri ile albümün kullanım klavuzu misali güçlü ve patlayıcı bir marşa dönüşüyor. Albüme ismini veren To Lose My Life Duran Duran’ın Planet Earth parçasının post-punk cover versiyonu gibi duruyor. Unfinished Buniness parçası Editor ve Arcade Fire düellesu misali dinleyeni avucunun içine almayı çok iyi beceriyor. E.S.T (Electric Shock Therapy) yine kişisel yine tüyler ürperten bir parça. From The Stars aniden şahlanan gitar- davul vuruşları ve tırmanan gerilimiyle dikkat çekiyor. Melodik pop alt yapısının synths seslerle desteklendiği Farewell to the Fairground kolay dinlenilebilen temiz bir kayıt olarak cenaze popu sıfatını hakeden bir Editors parçası. Albümün finalini yapan The Price of Love karanlık bir yolculuğun sonunda derin bir nefes alıp dünyaya yukarıdan bakmaya benziyor.
Tartışmasız olarak 'To Lose My Life' değişik türlerden türemiş ve devrim yaratmayacak bir albüm. Fakat Joy Division, The Cure, Interpol, Echo and Bunnymen, Tears For Fears, The Teardrop Explodes, Talking Heads, Ulravox gibi isimlerden referans alıp özünde bütün bu isimlerden ayrı olabilmeyi başarabilmek yeni bir albüm için çok iyi bir referans. Kurgusal bir döngünün zinciri olarak her dönem yeni bir takım müzik türleri yaratmak peşimde olan mainstream akıl hocaları için White Lies aradığınız müzik zaten hep buradaydı misali güçlü bir haykırış.
0 yorum:
Yorum Gönder