Bugün yönümüzü kaliteli yazıları ile dikkat çeken "buyulugerceklik" sitesine çeviriyoruz. Türk Sinemasının unutulmaz yönetmelerinden biri olan Metin Erksan'ın "Sevmek Zamanı" filmi üzerine yazılmış güzel bir yazı.
"...Sana dünyada hiç bir erkeğin bir kadına aşık olamayacağı kadar aşığım. Sana aşık kalmak istiyorum..."
Filmin ana konusu bu repliğin üzerinden gider. Tuhaf, anlaşılması zor, hem o dönem hem de kendinden sonraki dönemlerde türünün (? ) nadir bir örneğidir. Çekildiği 1965 yılında hiç bir sinemada gösterime girememiştir. Döneminin eleştirmenlerince kimince deli saçması kimince dehanın ürünü denmiştir.
1963 yılında Türkiye'ye ilk önemli hatta en önemli büyük sinema ödülünü kazandıran Metin Erksan iki yıl sonra yaptığı bu filmi tamamlamak için evindeki eşyalarını satmıştır. Öyle bir tutkunun eseridir. Muhtemelen de filmden para kazanamayacağını bilerek yapmıştır bunu. Kendinin farkında olan yönetmenlerden Metin Erksan. Diyor ki bir röportajında ; " Ben onları günlerce düşünüp yazıyorum neden 50 kuruşa okusunlar ki." eleştiri makaleleri hakkında. Ben buradan bile anlayabiliyorum film içinde ; asıl oğlanın asıl kıza "aşk benim aşkım bundan sana ne" ifadesinin içselliğini...Bir yandan da ülkemizin ilk eleştirmenlerindendir. Ömer Akad kendisi için ; "dahiliğin sınırındadır" demiştir. Ezel Akay Hacivat Karagöz filmini kendisine ithaf etmişti. Dostumun dostu dostumdur düsturundan ötürü bile sevebilirim ben bu nev'i şahsına münhasır kişiliği. O ise ; "...türünün ilk örneği filmim, ...yılının en iyi filmi" gibi yakıştırmaları kendi filmleri için kullanan yönetmenler ve bir çok sinemacıyı "doğdukları yılı milat sanıyor bu insanlar..." ifadeleriyle eleştirmekten geri durmamıştır. Zamanında, film için rejisör; " tanrı-kraldır" diyerek, daha yeni yeni " tiyatro oyuncunun, sinema yönetmenindir." önermesini çok önceden söylemiştir.
...Buraya seni görmeye geldim ama artık görmek istemiyorum. Bütün diyeceğim bu..." Diğer bir çarpıcı repliğidir. Hayat içinde bile o anlarda hissedilen ama çoğunluk ifade edilmeyeni öylece koyuvermiştir ortaya. Ömer Akad'ın hemen arkasından bu filmi getirmemenin bir nedeni de film çok hayal dünyasından çıkma gibi dursa da anlatım çokça gerçekçidir. Budur der ! Aşk budur, böyledir... Sezen Aksu'nun şarkısında geçen
"aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" önermesinin sahibi Metin Erksan'ın bu filmde aşkı anlatış biçimi -abartı denilse bile -" Otomatik Portakal" ın şiddeti anlatış biçimiyle aynıdır...
Belki de günümüzde hala konuşuluyor izleniyor olmasının bir nedeni de; kişilerin birbirine önce fotoğraflardan aşık olmasının çok mümkün, sık sık deneyimlenebilen bir süreç olmasındandır. Aşk biraz öyle değil mi ; bizim çerçevemize gördüğümüz bir resmi oturtmamız. Siyah uçuşan saçları sevmemiz en çok, unuttuğu atkısına sarılmamız haftalarca, bir mendilinin peşinden koşmamız bir dönem, kalemini, silgisini saklamamız. O'na ait olan nesneler karşısında yenik düşmemiz, kahrolmamız, O' nun yerine verdiklerini, yaptıklarını bozup atmamız...Aşk biraz da nesne fetişizmi değil mi?
Müşfik Kenter'in gözlerinin altının o kadar kırışık olmasının, görünmesinin filmle bir ilgisi var mı acaba diye çok düşünmüşümdür. Sema Özcan 'ın gözleri bir parça korkutur beni. Bakışı dik diktir...Meral ( Sema Özcan ) kendi öznesine değil ısrarla resmine aşık olduğunu, aşkının kirletileceğinden, karşılık bulmayacağından bulsa bile bir gün nasıl olsa biteceğinden korkarak ısrarla kendisinden kaçan boyacı Halil'e ( Müşfik Kenter ) kızgınlığından, evinden aldığı resmi bir naylona sararak koşa koşa Halil'e getirdiği sahneye bayılıyorum. Hem komik hem tuhaf. Öfkeli ama nesnesini sevmesine razı olmanın çaresizliğiyle...Sürekli birbirlerine zıt siyah ya da beyaz giyinmelerinin , statü farklılıklarını anlatmak için olduğunu söyleyenler var, emin değildim, lakin aralarında statü farklılığı olmayan Başar ile Meral bir sahnede aynı kumaştan palto ve şapka giydiklerini fark ettikten sonra olabilir diyorum...Filmi günümüze kadar getiren ve en önemli baştan çıkarıcılığı her bir sahnesinin fotoğraflanabiliyor olmasıdır... En sevdiğim ve işte imge dediğim sahnelerden biri de ; Başar ile Meral'in düğününde bizim sadece ikisini görmemiz, dans eden misafirleri gölge şeklinde görmemizdir. Diğerlerinin ne konumuzla ne de sahneyle ilgisi olmadığının ve insanlar kendi dünyalarında eğlenirken gelin ve damadın ne kadar farklı bir dünyanın içinde olduklarını anlatmanın tek yoluymuşcasına güzel ...Müzikleriyle, yağmuruyla, denizi ile, ormanı ve sessiz, kimsesiz Büyükada atmosferi ile Sevmek Zamanı aşkın anatomisidir...Aşkın nasılda bir delilik, bir sanrılar dünyası olduğunun, nasıl da kişinin kendine ait, kendiyle ilgili, kendi bencilliğinde olabildiğinin iyi bir ifadesidir...
Aze "http://www.buyulugerceklik.com"
"...Sana dünyada hiç bir erkeğin bir kadına aşık olamayacağı kadar aşığım. Sana aşık kalmak istiyorum..."
Filmin ana konusu bu repliğin üzerinden gider. Tuhaf, anlaşılması zor, hem o dönem hem de kendinden sonraki dönemlerde türünün (? ) nadir bir örneğidir. Çekildiği 1965 yılında hiç bir sinemada gösterime girememiştir. Döneminin eleştirmenlerince kimince deli saçması kimince dehanın ürünü denmiştir.
1963 yılında Türkiye'ye ilk önemli hatta en önemli büyük sinema ödülünü kazandıran Metin Erksan iki yıl sonra yaptığı bu filmi tamamlamak için evindeki eşyalarını satmıştır. Öyle bir tutkunun eseridir. Muhtemelen de filmden para kazanamayacağını bilerek yapmıştır bunu. Kendinin farkında olan yönetmenlerden Metin Erksan. Diyor ki bir röportajında ; " Ben onları günlerce düşünüp yazıyorum neden 50 kuruşa okusunlar ki." eleştiri makaleleri hakkında. Ben buradan bile anlayabiliyorum film içinde ; asıl oğlanın asıl kıza "aşk benim aşkım bundan sana ne" ifadesinin içselliğini...Bir yandan da ülkemizin ilk eleştirmenlerindendir. Ömer Akad kendisi için ; "dahiliğin sınırındadır" demiştir. Ezel Akay Hacivat Karagöz filmini kendisine ithaf etmişti. Dostumun dostu dostumdur düsturundan ötürü bile sevebilirim ben bu nev'i şahsına münhasır kişiliği. O ise ; "...türünün ilk örneği filmim, ...yılının en iyi filmi" gibi yakıştırmaları kendi filmleri için kullanan yönetmenler ve bir çok sinemacıyı "doğdukları yılı milat sanıyor bu insanlar..." ifadeleriyle eleştirmekten geri durmamıştır. Zamanında, film için rejisör; " tanrı-kraldır" diyerek, daha yeni yeni " tiyatro oyuncunun, sinema yönetmenindir." önermesini çok önceden söylemiştir.
...Buraya seni görmeye geldim ama artık görmek istemiyorum. Bütün diyeceğim bu..." Diğer bir çarpıcı repliğidir. Hayat içinde bile o anlarda hissedilen ama çoğunluk ifade edilmeyeni öylece koyuvermiştir ortaya. Ömer Akad'ın hemen arkasından bu filmi getirmemenin bir nedeni de film çok hayal dünyasından çıkma gibi dursa da anlatım çokça gerçekçidir. Budur der ! Aşk budur, böyledir... Sezen Aksu'nun şarkısında geçen
"aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" önermesinin sahibi Metin Erksan'ın bu filmde aşkı anlatış biçimi -abartı denilse bile -" Otomatik Portakal" ın şiddeti anlatış biçimiyle aynıdır...
Belki de günümüzde hala konuşuluyor izleniyor olmasının bir nedeni de; kişilerin birbirine önce fotoğraflardan aşık olmasının çok mümkün, sık sık deneyimlenebilen bir süreç olmasındandır. Aşk biraz öyle değil mi ; bizim çerçevemize gördüğümüz bir resmi oturtmamız. Siyah uçuşan saçları sevmemiz en çok, unuttuğu atkısına sarılmamız haftalarca, bir mendilinin peşinden koşmamız bir dönem, kalemini, silgisini saklamamız. O'na ait olan nesneler karşısında yenik düşmemiz, kahrolmamız, O' nun yerine verdiklerini, yaptıklarını bozup atmamız...Aşk biraz da nesne fetişizmi değil mi?
Müşfik Kenter'in gözlerinin altının o kadar kırışık olmasının, görünmesinin filmle bir ilgisi var mı acaba diye çok düşünmüşümdür. Sema Özcan 'ın gözleri bir parça korkutur beni. Bakışı dik diktir...Meral ( Sema Özcan ) kendi öznesine değil ısrarla resmine aşık olduğunu, aşkının kirletileceğinden, karşılık bulmayacağından bulsa bile bir gün nasıl olsa biteceğinden korkarak ısrarla kendisinden kaçan boyacı Halil'e ( Müşfik Kenter ) kızgınlığından, evinden aldığı resmi bir naylona sararak koşa koşa Halil'e getirdiği sahneye bayılıyorum. Hem komik hem tuhaf. Öfkeli ama nesnesini sevmesine razı olmanın çaresizliğiyle...Sürekli birbirlerine zıt siyah ya da beyaz giyinmelerinin , statü farklılıklarını anlatmak için olduğunu söyleyenler var, emin değildim, lakin aralarında statü farklılığı olmayan Başar ile Meral bir sahnede aynı kumaştan palto ve şapka giydiklerini fark ettikten sonra olabilir diyorum...Filmi günümüze kadar getiren ve en önemli baştan çıkarıcılığı her bir sahnesinin fotoğraflanabiliyor olmasıdır... En sevdiğim ve işte imge dediğim sahnelerden biri de ; Başar ile Meral'in düğününde bizim sadece ikisini görmemiz, dans eden misafirleri gölge şeklinde görmemizdir. Diğerlerinin ne konumuzla ne de sahneyle ilgisi olmadığının ve insanlar kendi dünyalarında eğlenirken gelin ve damadın ne kadar farklı bir dünyanın içinde olduklarını anlatmanın tek yoluymuşcasına güzel ...Müzikleriyle, yağmuruyla, denizi ile, ormanı ve sessiz, kimsesiz Büyükada atmosferi ile Sevmek Zamanı aşkın anatomisidir...Aşkın nasılda bir delilik, bir sanrılar dünyası olduğunun, nasıl da kişinin kendine ait, kendiyle ilgili, kendi bencilliğinde olabildiğinin iyi bir ifadesidir...
Aze "http://www.buyulugerceklik.com"
Avi Buffalo - Whats In It For
Shearwater - You As You Were
California Wives - Tokyo
2 yorum:
Nasıl yani... :-))
Çok çok teşekkür ederim. İlk kez, "yorumlar " dışında bir başka yazardan böyle bir jest alıyorum. Nasıl büyük bir keyif ve mutluluk oldu bilemezsiniz...
Ayrıca biden nasıl panikledim ve mahcup hissettim kendimi; dilbilgisine veya kelimelere yeterince dikkat edip etmediğimi düşündüm...Tekrar teşekkür ederim.
Asıl ben teşekkür ederim..bence çok güzel bir yazı.Herkes okumalı :)
Yorum Gönder