BirinciBlog olarak bir şehirde yaşamanın en güzel yanlarına şimdiye kadar İzmir, İstanbul, Londra gibi şehirlerde değindik. Sevgili Emrah başkan Ankara’yı ancak sen yazabilirsin diyerek topu bana attı. Öncelikle bu şehirler içinde en zor yazılacak olan şehir Ankara’dır. Çünkü Ankara’yı delice sevmek yerine bu şehrin kendine özgü metaforları üzerinden bir yazı yazmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Ankara başka şehirlere benzemez. En başta devlet ciddiyetinin sokaklara kadar işlediği gri bir şehirdir ve Ankara’nın gri sokaklarıyla anılabilecek tek kelime yabancılaşmadır. Burası senkronize yalnızlığın başkentidir. Bu yüzden başka şehirlerde yaşayan insanların en çok eleştirdiği kenttir. Bir İstanbullu için çoğu zaman sıkıcıdır, birçok İzmirli içinse tutucu ve muhafazakar. Aslında bir şehri sevmekte temel mesele tutunabileceğin bir dal bulmaktır çoğu zaman. Şairin dediği gibi “Bir şehri sevmek aşka bahane aramaktır.” Bu nedenle Ankara’da aşık olmak zordur, hadi oldun diyelim bunun sürdürülebilir olması daha zordur. Ağır sevdaların melankoliye gebe halidir Ankara sokaklarında tek başına dolaşmak. Tıpkı benim gibi kalbi kırık bünyeler için. Tamam tamam kızmayın bu Küçük Emrah ruh halini bırakıp asıl konumuza dönelim ve on maddeye başlayalım o zaman.
ANKARA’DA ÖĞRENCİ OLMAK
Cidden Ankara’da üniversite okumak ve öğrenci hayatı yaşamak çok zevklidir. Sonuçta burası çok pahalı bir şehir değildir. Özellikle ODTÜ-Bilkent-Beytepe şeytan üçgeninde okuyan öğrenciler için Kurtuluş ve Cebeci semtleri öğrenci nüfusunun hakim olduğu bölgelerdir. Bu semtlerde toplam 100.000 insan yaşıyorsa bunun 80.000’i öğrencidir. Her Eylül ayında sokaklar ev arayan gençlerle dolar, 3 kişiyi bir araya getirip ev tutabilenler şanslıdır, diğerleri öğrenci yurtlarının yolunu tutarlar. Okullar açıldığında Kızılay ve Sıhhiye’den bu üç üniversitenin kampüslerine Eskişehir yolundan bir akın başlar. Bir arkadaşımın dediği gibi bu kendi çapında bir “Kavimler Göçü”dür. Bu göç esnasında birçok aşk meşk olayı yaşanır duraklarda, otobüs ve dolmuşlarda. Bilen bilir Ankara üniversite camiasında Hacettepe ve Bilkent’in güzel kızları, ODTÜ’nün yakışıklı çocukları çok can yakar.
KAMPÜS HAYATI
Ankara’da öğrenci olmanın diğer bir güzel yanı, üniversite kampüslerinde yaşanan güzel senelerdir. Kampüsler ormanlık ve güzeldir. Özellikle ODTÜ’nün yerleşkesi efsanedir. Bu okullarda okuyan öğrencilerin bu kısmı kampüslerde yer alan yurtlarda yaşayarak bir komün hayatı kurarlar. Kendi aralarında para yerine hala takas sistemi geçerlidir. Yöresel ürünler el altından arkadaş çevresinde dolanır. Herkes karnını doyurur bir şekilde. Şehirden kampüse Eskişehir yolunun trafiğinde yapılan yolculuk birçok akıl almaz muhabbete gebedir. Okula yeni başlayanlar “abi ODTÜ’nün kampüs şekli ABD’ye doğru tabanca şeklindeymiş”, “birader Bilkent kantininde burslu ve köpekler giremez yazıyormuş”, “Hafız Beytepe öğrenci evlerinde iki kişi sevişiyormuş, güvenlik görevlisi gelmiş biraz yavaş sevişin demiş” şeklinde şehir efsaneleri ile Ankara’ya ilk ısınma turlarını atarlar.
YEME-İÇME KÜLTÜRÜ
Ankara’nın kendine özgü bir yeme-içme kültürü vardır. Ankara simidinin tadı bir başkadır. Ankara döneri, Ankara Tava, gibi başında Ankara geçen birçok lezzeti vardır. Kafe kültürü gelişmiştir. Ayrıca en az İstanbul ve İzmir kadar güzel balık restoranları vardır ve balıklar her zaman tazedir. Sakarya’da yenilen kokoreç ve ucuz biranın tadı çok başkadır. Ankara Armudu denen biçimsiz meyvenin lezzeti inanın çoğu meyvede yoktur. Nasıl İstanbul’un ıslak hamburgeri, İzmir’in Kumru’su varsa Ankara’nında ASPAVA’ları vardır. Şimdi bir başka maddede bu aspava olayına girelim.
ASPAVA
Açılımı Allah Sağlık, Para, Afiyet, Versin, Amin şeklinde olan Ankara’ya özgü lokantalar zinciridir. Genellikle Esat bölgesinde sıralanmış olan bu lokantaların sonu mutlaka ASPAVA ile biter, başında ise başka isimler bulunur. Genellikle bol soğan soslu dürüm söylenir, yanında cacık, salata ve soslu patates gelir. İkram olarak çay, sigara yasağından öncede kamyoncu sigarası olan uzun Marlbora verilirdi. Lezzetlidir, çok pahalı değildir ve resmen adam gibi doyarsın. Hikayenin başına dönersek ASPAVA’nın bir gazeteci yazarın roman kahramanının sözü olduğu söylenir. 60’lı yılların başında Ümit Deniz isimli gazeteci yazarın polisiye romanlarının kahramanı olan Murat Davman bir bara gider, bir içki söyler ve çevresindekilere “Şerefe” yerine “ASPAVA” derdi ve içkisini içerdi. Nereden nereye.
PAVYON KÜLTÜRÜ VE ANKARA OYUN HAVALARI
Özellikle Behzat Ç. dizisi sayesinde özenle yaşatılmaya çalışılan bir alt kültürdür. Pavyona gitmenin, oturmanın ve eğlenmenin bir adabı vardır. Özellikle bu konuda tecrübe sahibi kişiler ile gidilmesi önerilir. Yoksa yolunmuş tavuğa dönme ihtimaliniz vardır. Köyünde mahsulü satmış parasını cebine koymuş bazı çiftçi kardeşlerimizin buralarda kumpasa düştükleri bilinir. Sermayeyi kediye yükleyip tıpış tıpış köylerine dönerler. Özellikle Ulus bu kültürün başladığı yer olarak bilinir. Ulus ve Talatpaşa civarında daha salaş yerler mevcuttur. Bir nevi Tarlabaşı havası dersek yanlış olmaz. Maltepe civarı ise bir küçük Rusya olmasından dolayı daha nezih sayılır. Rusya’dan gelen ablalarımız bu civardaki pavyonları renklendirir. Daha üst tabakaya hitap eden yerler ise Çankaya civarında bulunur. Yeri nerede olursa olsun eğlence anlayışı temelde aynıdır. Mutlaka Ankara Oyun Havaları icra eden bir kardeşimiz sahne alır. İsim değişir ama başındaki Angaralı sıfatı asla. “Ankaralı Mahmut, Ankaralı Hatice, Ankaralı Muhittin falan filan.
TUNALI-KIZILAY-BAHÇELİ ÜÇGENİ
Bu üçgen bir Ankaralı’nın hayatının %90 kısmını geçirdiği temel bir yaşam alanıdır. Tunalı Hilmi caddesi, Konur Sokak, Bahçeli 7. Cadde bu rotanın ana noktalarıdır. Kuğulu Parkta başlayan sohbetiniz bir bakmışsınız 7. Caddede volta atarken bitmiş. Özellikle 7. Caddeye geldiğinizde son model arabalarıyla tur atan ve kendilerini dünyanın en çok arzu edilen erkeği sanan dingiller bakkal müzikleri eşliğinde çok can sıkıcı olabiliyor olsa da bu üçgen sevilir sayılır.
PARKLAR
Ankara’da her bünyeye her siyasi görüşe her yaşam biçimine hitap eden parklar bulunur. Kuğulu Park, Seğmenler, Gençlik Parkı, Güven Park, Botanik Parkı, Altınpark, Göksu, Harikalar Diyarı, Abdi İpekçi, Kurtuluş, Meclis Parkı bunlardan en bilinenleridir. Kuğulu Park’ın çok özel bir ruh hali vardır. Hemen yakındaki Kıtır’dan bir kokoreç alınır, ekmek kuğularla paylaşılır. Ardından oranın seyyar demirbaş çaycısından bir çay içilir. Özellikle kışın kar yağdığında buranın ayrı bir güzelliği olur. O yüzden Ankara’ya en çok yakışan mevsim kıştır. O gri rengin yerini beyaz alır. Seğmenler parkında çimlere uzanıp keyfinize bakabilirsiniz. Edebinle içki içersen pek karışan olmaz. Sevgilinle burada çimlere uzanıp evlilik hayallerine dalabilirsin. Yaratıcı evlilik teklifleri için burası biçilmiş kaftandır. Öyle ki biraz ararsan kemancı bile bulabilirsin. Gençlik parkı her ne kadar yenilenmiş olsa da, Kadıköy-Pendik hattı minibüsündeki ruh hali halen devam etmektedir. Sevinç gösterilerinin merkezi Güvenpark’tır. Siyasi eylemlerin başlangıç noktası ise Abdi İpekçi Parkı. Daha muhafazakar aileler için Altınpark, Harikalar Diyarı gibi yerler önerilir. Elbette birde deniz kadar olmasa da Eymir gölü suyla buluşmak için en güzel tercihtir. Ayaklarını suya sokup bıcı bıcı yapabilirsin.
SAKARYA CADDESİ
Bu caddenin havası ne İstanbul’daki Nevizade’de vardır, ne de İzmir’de Kordon’da. Her telden her yaştan insanın sadece içmek için buluştuğu bir saat kulesinin altı gibidir burası. Ucuz bira ve yemek mekanıdır. Ne tarz müzik ararsan bulabilirsin. Kapanmadan önce SSK iş hanı ile burası birbirinden ayrılmayan bir bütün gibiydi. Buranın kendine özgü kuralları vardır. Örneğin üniversiteli öğrencilerin takıldığı mekanlara özellikle hafta sonu kesinlikle damsız giremezsin. Öyle ki bir konser için önceden bilet almışsındır. Kalabalık bir erkek popülasyonu eşliğinde gelirsen bilet paranı geri iade edip seni eve “Fatmagül’ün Şuçu Ne”yi izlemeye gönderebilirler. Kimi Ankara gençliği bu sorun için Melih Gökçek amcasından yardım istemektedir. Çok şükür üniversite yıllarımda ben böyle bir sorunla pek karşılaşmadım.
SİMGE YERLER VE SEMT İSİMLERİ
Anıtkabir Ankara için en önemli simgedir örneğin. Tehlikesiyle bilinen Çinçin Mahallesi, Maltepe Pazarı, Sıhhiye Köprüsü, Ankara Kalesi, İtfaiye Meydanı, Atakule bunlara birer örnektir. Özellikle Maltepe Pazarı bir döneme damga vurmuş bir yerdir. Yeni yerine taşınınca o eski cazibesini yitirmiştir son dönemde. Bir dönem burası korsan cenneti sayılırdı. Korsancıların bile bir felsefi olurdu burada. Örneğin burada Ulus’taki gibi “abi hayvanlı Cd lazım mı?” diyen soran olmazdı. Aldığın korsan Cd’de genelde son şarkılar olmazdı. Ankara’nın yer isimleri bir tuhaftır. İvedik, Dikmen, Dikimevi, Karapürçek, Etlik, Karakusunlar bunlara birkaç örnek. İnsan Tarabya, Etiler, Nişantaşı, Beyoğlu gibi isimleri düşünce tuhaf kaçıyor kimi zaman. Birde yabancı cadde isimleri vardır. Simon Bolivar, Arjantin Caddesi, Filistin Caddesi, Thomas Edison Caddesi, Kennedy Caddesi. Sanırsın Kennedy’ye bu caddede suikast yapıldı. Tuhaf ama eğlencelidir.
ANKARA NEDEN SEVİLMEZ
Bu son maddede bu şehrin neden sevilmediğine dair görüşlere değinelim istedim. En başta Ankara plansız ve çirkin mimarinin başkentidir. Mimarlık harikası! kavşakları ve üst geçitleri ile şehrin ruhunun içine edilmiştir. Ne bir meydan ne de arabaların olmadığı keyifle gezilecek kaldırımlar vardır. Adam utanmasa arabasını balkonuna koyacak. Şehir sanki insanlar için değil de sadece arabalar için yapılmış. Gri tonlu devlet binaları her yerdedir. Bu şehirde herkesin bir Milletvekili tanıdığı vardır mutlaka. Çevirme yapan polislere halen bilmem benim dayım şu partiden milletvekili, haritadan yer beğen edebiyatını yapan denyolar vardır. Bu şehir dünyada turist gelmeyen belki de tek başkenttir. Gelenler ise sadece yolunu şaşırmış Japon turistlerdir. Ve bu şehrin en büyük bombası Melih Gökçek elbet. Seveni olduğu kadar sevmeyeni de doğal olarak çoktur.
Öyle işte kısaca Ankara’ya değindik. Es geçtiğimiz yerler, dokunmadığımız mevzular olmuşsa afola diyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder