Gecenin karanlığında, karanlığın artan koyuluğuna doğru, gözlerini öyle kocaman açmış ve karanlığı öyle göre göre derinlemesine, sanki korkmaktan.. Daha çok korkmaktan sanki zevk alarak, yok, zevk alarak değil, kendini zevk almaya zorlanmış duyarak sanki.. Öyle, dişlerin sımsıkı olmuş, kenetlenmiş, tam da öyle işte sanki titremedik tek hücren kalmamış gibi, bir çığlık damıtarak, çığlık çığlık çığlık kopan kıymık kıymık gibi sızılar içinden geçerek, acının koyu lavivertten kararan kapkara yoğunluğuna inatla sokularak, evet inatla sinerek, karanlığın içine inatla.. Derinlemesine süzülerek...
Beklentilerle yoğunlaşmış bir dinginlikte, arkandan hep iteklenen bir hızla, ağırdan ağırdan ivmesi artan bir hızla, evet öyle ağırdan ağırdan ivmesi artan bir hızla karanlığın o ürpertisi çoğalmış serinliğinde, gören gözlerinde yanmalarla, karanlığın acıtmayan-alıştıran-törpüsünde kamaşan ürkek yürek pıtırtısı içinde, beyninin kıvrımlarında ne dolaşıyor? Yok, bunu sormadan, soramadan, sormayı akıl ettiğinde geç kalmış olarak, çok geç kalmış ve... Kan yitirmiş.
Evet, kan yitimi gibi öyle güçsüz kalmaktan düpdüzgün -ama gerçekte, birdenbire çocukluktan anımsanan bir diş kamaşması gibi alttan alta, derinlemesine- bir doygunluk duyarak.. Serinlik veren.. O sanki hiç de azımsanmayacak bir doygunlukmuş gibi, azımsamak nankörlük olurmuş gibi, gözlerini kapatıp tadına varılması gereken, kaçırılmaması gereken bir doygunlukmuş gibi onu önemseyerek. Çareyi onu önemsemekte bularak. Derin bir soluk alıp, tutup, tutmayı uzatmaya çalışıp çalışıp, birden bırakarak. Sanki, uzanacağın uzaklıkta duran mutluluk.. İşte, uzansan sanki.. Ne oluyor? Bir şey yok.. Bir şey yok!
Necati Tosuner "SUSMAK - Nasıl da yoruyor insanı-"
0 yorum:
Yorum Gönder