İranlı Yönetmen Asghar Farhadi’nin 2011 yapımı Bir Ayrılık (Jodaiye Nader az Simin) filmi üzerine uzun zamandır bir yazı yazmayı düşünüyordum. Bu yıl yapılan Oscar Ödül töreninde beklediğim üzere “En İyi Yabancı Film” dalında Oscar ödülü kazanınca artık bu yazı farz oldu diye düşündüm.
Filme başlamadan önce filmde özellikle üstüne basa basa vurgulanan sınıflı toplum düzenine dair eleştirileri dikkate alarak sınıf kavramının tarihsel sürecine bir göz atalım. Latince classis sözcüğünden gelen sınıf kavramı, yurttaşları servete göre ayıran çeşitli kategorileri belirtir. Özellikle 19 yy. başlarında Avrupa’da sınıf kavramı farklı bir anlama bürünmeye başlar. Bu tarihten itibaren sadece bir kavram değil, toplumsal bir ayrım ve ilişkileri farklı düşünmenin bir şekline bürünür. Artık sınıf kavramı çıkar sözcüğü ile birlikte anılmaya başlanılacaktır. Sınıf olmak için her bireyin ayrı ayrı ortak çıkarları olması gerekecektir. Böylelikle bireyler kendi çıkarlarını korurken içinde bulunmuş olduğu sınıfın çıkarlarını da korumuş olacaklardır. Bu tabakalaşma Marks’la beraber daha net bir ayrıma bölünecektir. İşçi sınıfı ve Burjuvazi.
Bir Ayrılık Asghar Farhadi’nin beşinci uzun metrajlı filmi. Önce Berlin Film Festivali’nde, En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alarak ismini duyurdu. Şimdi ise dile kolay bir İran filmi Amerika’da Oscar ödülü alarak sinema alanında İran tarihinin en büyük başarısına imza atmış oldu. Elbette bunda yönetmenin İran toplumundaki şiddetli sınıf çatışmasına, sınırları belirlenmiş cinsiyet rollerine yaptığı güçlü vurgu ve filmin çaktırmadan siyasi ve politik bir film olmasının rolü büyük. Farhadi özünde çok sıradan olan orta sınıfa ait olan suç ve ceza öyküleri anlatıyor filmlerinde. Bunu yaparken Abbas Kiarostami, Cafer Panahi, Muhsin Makhmalbaf gibi kuşağının önemli yönetmenlerinden farklı olarak çok net olarak sistem karşıtı mesajlar vermemeye özen gösteriyor.
Bir ayrılık gerçekten içinde dramatik ironiyi barındıran mutsuz bir film. İran’ın üst orta sınıfına mensup olduğu anlaşılan bir çift olan Nadir ve Simin boşanmak için mahkemeye başvurmuş ve filmin açılış sahnesinde Yargıç’ın odasında tartışmaktadırlar. Anne Simin 11 yaşındaki kızları Termeh’e daha iyi bir gelecek sağlamak için yurtdışına hayali kurmakta, Baba Nadir ise Alzheimer hastası olan babasını bırakıp gitmek istememektedir. Çift aslında boşanmaya hazırdır, fakat asıl sorun Termeh’in kiminle kalacağı sorunudur. Daha sonra hikayeye Nadir’in hasta babasına bakmayı kabul eden bakıcı Raziye giriyor. Fakat Raziye bu işi kocasından gizli kabul ediyor ve hamile olduğunu saklıyor. Hikayenin ilerleyen kısımlarında asıl film şimdi başlıyor diyoruz. Yönetmen Asghar Farhadi’nin asıl derdi tam olarak bu noktadan sonra devreye giriyor. Sorular peşi peşine geliyor; Suçlu kim, ya da suç ne, üsttekiler ve onların pisliğini temizleyen alttakilerin sınıf kavramı, baba kız arasındaki sarsılan güven duyguları. Yani tek bir ayrılığın, farklı insan hayatları üzerinde yarattığı zincirleme etkiler. Kötünün kötüsünü çağıran olaylar ve çıkmaz bir yola giren hayati kararlar.
Evet, Asghar Farhadi entellektüel kaygılardan uzak, gücünü senaryosu ve oyuncularının muhteşem performansından alan minimalist bir sinema harikası yaratmış. Bunuel’in “Sinema zaman zaman sanatlaşan bir endüstridir” sözüne ironik bir bakış atarcasına sinemanın o eşsiz gücünü göstermiş. Sadece 300.000 dolar gibi mütevazi bir bütçeyle çekilmiş, gişe kaygısından uzak, basit klişelere başvurma gereği duymayan, neredeyse tek bir mekanda çekilmiş ama aldığı ödüllerden da anlaşılacağı üzere vicdani değerler üzerine evrensel bir yorum. Ve filmin finali yine başladığı yerde mahkeme salonunda bitiyor. Filmin sonuna gelindiğinde Termeh kiminle kalacağını seçmek zorunda. Aklında ise güven duymayı istediği insanların yalanları karşısında düştüğü kararsızlık. Yargıç anne ve babayı odadan çıkarıp küçük kıza kiminle kalacağı soruyor. Mahkeme koridorunda camın arkasından izleyici olarak Nadir ve Simin çiftinin mimiklerini izliyoruz ve filmin kapanış jeneriği akmaya başlıyor. O çok merak ettiğimiz sorunun cevabını asla öğrenemiyoruz. Farhadi kızın seçimini bize söylemeyerek kararı izleyiciye bırakıyor. Yani bizi vicdanımızla baş başa bırakıyor.
Filme başlamadan önce filmde özellikle üstüne basa basa vurgulanan sınıflı toplum düzenine dair eleştirileri dikkate alarak sınıf kavramının tarihsel sürecine bir göz atalım. Latince classis sözcüğünden gelen sınıf kavramı, yurttaşları servete göre ayıran çeşitli kategorileri belirtir. Özellikle 19 yy. başlarında Avrupa’da sınıf kavramı farklı bir anlama bürünmeye başlar. Bu tarihten itibaren sadece bir kavram değil, toplumsal bir ayrım ve ilişkileri farklı düşünmenin bir şekline bürünür. Artık sınıf kavramı çıkar sözcüğü ile birlikte anılmaya başlanılacaktır. Sınıf olmak için her bireyin ayrı ayrı ortak çıkarları olması gerekecektir. Böylelikle bireyler kendi çıkarlarını korurken içinde bulunmuş olduğu sınıfın çıkarlarını da korumuş olacaklardır. Bu tabakalaşma Marks’la beraber daha net bir ayrıma bölünecektir. İşçi sınıfı ve Burjuvazi.
Bir Ayrılık Asghar Farhadi’nin beşinci uzun metrajlı filmi. Önce Berlin Film Festivali’nde, En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alarak ismini duyurdu. Şimdi ise dile kolay bir İran filmi Amerika’da Oscar ödülü alarak sinema alanında İran tarihinin en büyük başarısına imza atmış oldu. Elbette bunda yönetmenin İran toplumundaki şiddetli sınıf çatışmasına, sınırları belirlenmiş cinsiyet rollerine yaptığı güçlü vurgu ve filmin çaktırmadan siyasi ve politik bir film olmasının rolü büyük. Farhadi özünde çok sıradan olan orta sınıfa ait olan suç ve ceza öyküleri anlatıyor filmlerinde. Bunu yaparken Abbas Kiarostami, Cafer Panahi, Muhsin Makhmalbaf gibi kuşağının önemli yönetmenlerinden farklı olarak çok net olarak sistem karşıtı mesajlar vermemeye özen gösteriyor.
Bir ayrılık gerçekten içinde dramatik ironiyi barındıran mutsuz bir film. İran’ın üst orta sınıfına mensup olduğu anlaşılan bir çift olan Nadir ve Simin boşanmak için mahkemeye başvurmuş ve filmin açılış sahnesinde Yargıç’ın odasında tartışmaktadırlar. Anne Simin 11 yaşındaki kızları Termeh’e daha iyi bir gelecek sağlamak için yurtdışına hayali kurmakta, Baba Nadir ise Alzheimer hastası olan babasını bırakıp gitmek istememektedir. Çift aslında boşanmaya hazırdır, fakat asıl sorun Termeh’in kiminle kalacağı sorunudur. Daha sonra hikayeye Nadir’in hasta babasına bakmayı kabul eden bakıcı Raziye giriyor. Fakat Raziye bu işi kocasından gizli kabul ediyor ve hamile olduğunu saklıyor. Hikayenin ilerleyen kısımlarında asıl film şimdi başlıyor diyoruz. Yönetmen Asghar Farhadi’nin asıl derdi tam olarak bu noktadan sonra devreye giriyor. Sorular peşi peşine geliyor; Suçlu kim, ya da suç ne, üsttekiler ve onların pisliğini temizleyen alttakilerin sınıf kavramı, baba kız arasındaki sarsılan güven duyguları. Yani tek bir ayrılığın, farklı insan hayatları üzerinde yarattığı zincirleme etkiler. Kötünün kötüsünü çağıran olaylar ve çıkmaz bir yola giren hayati kararlar.
Evet, Asghar Farhadi entellektüel kaygılardan uzak, gücünü senaryosu ve oyuncularının muhteşem performansından alan minimalist bir sinema harikası yaratmış. Bunuel’in “Sinema zaman zaman sanatlaşan bir endüstridir” sözüne ironik bir bakış atarcasına sinemanın o eşsiz gücünü göstermiş. Sadece 300.000 dolar gibi mütevazi bir bütçeyle çekilmiş, gişe kaygısından uzak, basit klişelere başvurma gereği duymayan, neredeyse tek bir mekanda çekilmiş ama aldığı ödüllerden da anlaşılacağı üzere vicdani değerler üzerine evrensel bir yorum. Ve filmin finali yine başladığı yerde mahkeme salonunda bitiyor. Filmin sonuna gelindiğinde Termeh kiminle kalacağını seçmek zorunda. Aklında ise güven duymayı istediği insanların yalanları karşısında düştüğü kararsızlık. Yargıç anne ve babayı odadan çıkarıp küçük kıza kiminle kalacağı soruyor. Mahkeme koridorunda camın arkasından izleyici olarak Nadir ve Simin çiftinin mimiklerini izliyoruz ve filmin kapanış jeneriği akmaya başlıyor. O çok merak ettiğimiz sorunun cevabını asla öğrenemiyoruz. Farhadi kızın seçimini bize söylemeyerek kararı izleyiciye bırakıyor. Yani bizi vicdanımızla baş başa bırakıyor.
The Coral - Goodbye
Godfathers - Birth, School, Work, Death
Miss Li - I Heard Of A Girl
The Bishops - Life In A Hole
0 yorum:
Yorum Gönder