23 Haziran 1972'de Marsilya'nın fakir mahallesi La Castellane'da doğdu. Berberi anne ve babası Cezayir'in Kabiliye bölgesinden Fransa'ya göç etmişti. 14 yaşında AS Cannes'da futbola başlayan Zidane, Fransa Birinci Ligi'ndeki ilk golünü 1991'de Nantes'a attı, sezon sonunda Bordeaux'ya transfer oldu. Cezayir teknik direktörünün yavaş olduğu gerekçesiyle milli takıma almadığı Zidane, 1994'te Fransa formasıyla ilk maçına çıktı. 1996'da Bordeaux'yla UEFA Kupası finali oynadı ve Juventus'la anlaştı. 98'de Fransa'nın kendi evinde kazandığı dünya kupasına özellikle final maçında attığı iki golle damga vuran Zizou, iki ülkesinde de bir halk kahramanı haline geldi. Mavilerle 2000'de Avrupa Şampiyonası'nı kazandı., 2001'de geçtiği Real Madrid'le de bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı. Ardından futbolu bırakacağını açıkladığı 2006 Almanya Dünya Kupası'nda Fransa'yı finale taşıyan Zidane'ın futbol hayatı, İtalyan Materazzi'ye kafa atması sonucunda gördüğü kırmızı kartla dramatik bir şekilde sona erdi.
O meşhur kafa olayı üzerine Eduardo Galeano'nun yazmış olduğu güzel bir yazıya kulak veriyoruz :
"Coca-Cola'nın neşe verdiği, Master Card'ın refah bahşettiği ve Hyundai'nin hız kattığı, futbola tapınmaya ve kurallarına saygı duymaya adanmış bir mabette Dünya Kupasının son maçının son dakikalarında bir tartışma çıkıyor.
Bu aynı zamanda en sevilen, en beğenilen, en iyi oyuncunun futbola veda ettiği maç. Dünyanın gözleri onun üzerinde. Bu partinin kralı, apansız kızgın bir boğaya dönüşüyor ve rakibine saldırarak göğsüne attığı bir kafayla onu deviriyor ve gidiyor. hakem tarafından oyundan atılıyor ve ve izleyenlerin candan alkışları yerine ıslıkları arasında sahadan ayrılıyor. Büyük kapıdan çıkmıyor, onun yerine soyunma odalarına giden hüzünlü tünelden geçerek terk ediyor sahayı.
Yolda, şampiyon ekip için ayrılmış altın kupanın yanından geçiyor. Ona bakmıyor bile. Bu Dünya Kupa'sı başladığında, uzmanlar Zinedine Zidane'ın yaşlı olduğunu söylemişti. İspanyol takımında oynayan Arjantinli Mariano Pernia şöyle demişti :
-İhtiyar, rüzgardır ve esmeye devam eder.
Fransa İspanya'yı eledi, Zidane ise hem bu maçta hem de takip eden diğer maçlarda herkesten gençti.
Sonra, şampiyonanın sonunda, her ne olduysa oldu. Bunu anlamak zordu, hala zor. Gerçekten mi?. Bu bir kabus olmasın ya da terine bir rüya? Nasıl oldu da arkadaşlarının ona en çok ihtiyaç duydukları bir anda terk etti? hakem Horacio Elizondo, kırmızı kartı çıkarmakta sonuna kadar haklıydı. Ama Zidane yaptığı şeyi neden yaptı? Öyle görünüyor ki, İtalyan bek Marco Materazzi ona stadların tribünlerinde öfkeli taraftarların çığırttığı şu ırkçı hakaretlerden etti. Müslüman, Cezayirlilerin çocuğu Zidane, ta o zamanlar, çocukluğunda Marsilya'nın yoksul gecekondu mahallelerinde ona saldırdıklarında kendini nasıl koruması gerektiğini öğrenmişti. O hakaretleri iyi tanıyor, ama her defasında ilk seferki gibi acı veriyor ve düşmanlarıda provokasyonun işe yaradığını iyi biliyor. Birçok defa, böyle adi biçimde dizginleri elden bırakmasına neden oldular ve nasıl derler, Materazzi temizliğiyle tanınan bir topçu değil.
Bu Dünya Kupası, maçlar başlarken takımların evrensel ırkçılık vebasına karşı havaya kaldırdığı pankartlarla anılacak ve Zidane bunu mümkün kılan oyunculardan biriydi. Mesele yakıcı. Karşılaşmanın arifesinde siyasal lider Jean Marie Le Pen, Fransa'nın oyuncuları tarafından temsil edilmediğini, çünkü neredeyse hepsinin siyah olduğunu ve şu Arap takım kaptanının da milli marşı söylediğini açıkladı. Bir süre önce İspanyol takımının çalıştırıcısı Luis Aragones, Fransız oyuncu Thierry Henry'ye "bok siyahı" demişti ve Güney Amerika futbolunun ölümsüz başkanı Nicolas Leoz, otobiyografisine 500 kişinin ve 3000 yerlinin yaşadığı bir kasabada doğduğunu söyleyerek başlıyordu.
Kim bilir, belki de bu deli saldırı, Zidane her ne kadar istemese de bilmese de çaresizliğinin kükremesiydi. Belki de hakaretlere, dirsek darbelerine, tükürüklere, düzenbaz tekmelere, yerden yere yuvarlanmakta usta sahtekarlara, "vay başıma gelenler"cilere ve insanın canını alıp da "ben bir şey yapmadım" ifadesiyle dolaşan artislerin tiyatro sanatına karşı bir kükremeydi.
Ya da belki çirkin futbolun ezici başarısı karşısında duyulan çaresizliğe, çeşitlilik düşmanı küreselleşmenin bize dayattığı sefalete, korkaklığa karşı bir kükremeydi. Eninde sonunda, şampiyona yol aldıkça, Zidane'ın bu sirke ait olmadığı her maçta biraz daha belli oluyordu. Sihiri, beyefendiği, melankolik zarafeti, düşkırıklığını hak etmesine neden oldu, tıpkı, başarı öykülerinin seri üretimini yapan zamane Dünya Kupasının bu vasat maçları hakettiği gibi."
İşin tuhaf yanı ne biliyormusunuz bu yazının yazılmasından yıllar sonra Materazzi o gün Zidane'a ne dediğini gazetelere açıklamıştı. Formasını çektim, O'da "çok istiyorsan maçtan sonra alabilirsin" dedi. Bunun üzerine O'na "fahişe olarak kızkardeşini tercih ederim" dediği açıkladı. Bu açıklama gösteriyor ki; yukarıda ki yazıda, tarihte bir kez daha haklı çıkıyor. Bu arada Zidane'ın yerine ben olsaydım kafayı direk suratına atardım ki bir işe yarasın. Kim ne derse desin Zidane çok büyük bir futbolcudur. Ve ona karşı sevgim hiçbir zaman azalmayacak.
O meşhur kafa olayı üzerine Eduardo Galeano'nun yazmış olduğu güzel bir yazıya kulak veriyoruz :
"Coca-Cola'nın neşe verdiği, Master Card'ın refah bahşettiği ve Hyundai'nin hız kattığı, futbola tapınmaya ve kurallarına saygı duymaya adanmış bir mabette Dünya Kupasının son maçının son dakikalarında bir tartışma çıkıyor.
Bu aynı zamanda en sevilen, en beğenilen, en iyi oyuncunun futbola veda ettiği maç. Dünyanın gözleri onun üzerinde. Bu partinin kralı, apansız kızgın bir boğaya dönüşüyor ve rakibine saldırarak göğsüne attığı bir kafayla onu deviriyor ve gidiyor. hakem tarafından oyundan atılıyor ve ve izleyenlerin candan alkışları yerine ıslıkları arasında sahadan ayrılıyor. Büyük kapıdan çıkmıyor, onun yerine soyunma odalarına giden hüzünlü tünelden geçerek terk ediyor sahayı.
Yolda, şampiyon ekip için ayrılmış altın kupanın yanından geçiyor. Ona bakmıyor bile. Bu Dünya Kupa'sı başladığında, uzmanlar Zinedine Zidane'ın yaşlı olduğunu söylemişti. İspanyol takımında oynayan Arjantinli Mariano Pernia şöyle demişti :
-İhtiyar, rüzgardır ve esmeye devam eder.
Fransa İspanya'yı eledi, Zidane ise hem bu maçta hem de takip eden diğer maçlarda herkesten gençti.
Sonra, şampiyonanın sonunda, her ne olduysa oldu. Bunu anlamak zordu, hala zor. Gerçekten mi?. Bu bir kabus olmasın ya da terine bir rüya? Nasıl oldu da arkadaşlarının ona en çok ihtiyaç duydukları bir anda terk etti? hakem Horacio Elizondo, kırmızı kartı çıkarmakta sonuna kadar haklıydı. Ama Zidane yaptığı şeyi neden yaptı? Öyle görünüyor ki, İtalyan bek Marco Materazzi ona stadların tribünlerinde öfkeli taraftarların çığırttığı şu ırkçı hakaretlerden etti. Müslüman, Cezayirlilerin çocuğu Zidane, ta o zamanlar, çocukluğunda Marsilya'nın yoksul gecekondu mahallelerinde ona saldırdıklarında kendini nasıl koruması gerektiğini öğrenmişti. O hakaretleri iyi tanıyor, ama her defasında ilk seferki gibi acı veriyor ve düşmanlarıda provokasyonun işe yaradığını iyi biliyor. Birçok defa, böyle adi biçimde dizginleri elden bırakmasına neden oldular ve nasıl derler, Materazzi temizliğiyle tanınan bir topçu değil.
Bu Dünya Kupası, maçlar başlarken takımların evrensel ırkçılık vebasına karşı havaya kaldırdığı pankartlarla anılacak ve Zidane bunu mümkün kılan oyunculardan biriydi. Mesele yakıcı. Karşılaşmanın arifesinde siyasal lider Jean Marie Le Pen, Fransa'nın oyuncuları tarafından temsil edilmediğini, çünkü neredeyse hepsinin siyah olduğunu ve şu Arap takım kaptanının da milli marşı söylediğini açıkladı. Bir süre önce İspanyol takımının çalıştırıcısı Luis Aragones, Fransız oyuncu Thierry Henry'ye "bok siyahı" demişti ve Güney Amerika futbolunun ölümsüz başkanı Nicolas Leoz, otobiyografisine 500 kişinin ve 3000 yerlinin yaşadığı bir kasabada doğduğunu söyleyerek başlıyordu.
Kim bilir, belki de bu deli saldırı, Zidane her ne kadar istemese de bilmese de çaresizliğinin kükremesiydi. Belki de hakaretlere, dirsek darbelerine, tükürüklere, düzenbaz tekmelere, yerden yere yuvarlanmakta usta sahtekarlara, "vay başıma gelenler"cilere ve insanın canını alıp da "ben bir şey yapmadım" ifadesiyle dolaşan artislerin tiyatro sanatına karşı bir kükremeydi.
Ya da belki çirkin futbolun ezici başarısı karşısında duyulan çaresizliğe, çeşitlilik düşmanı küreselleşmenin bize dayattığı sefalete, korkaklığa karşı bir kükremeydi. Eninde sonunda, şampiyona yol aldıkça, Zidane'ın bu sirke ait olmadığı her maçta biraz daha belli oluyordu. Sihiri, beyefendiği, melankolik zarafeti, düşkırıklığını hak etmesine neden oldu, tıpkı, başarı öykülerinin seri üretimini yapan zamane Dünya Kupasının bu vasat maçları hakettiği gibi."
İşin tuhaf yanı ne biliyormusunuz bu yazının yazılmasından yıllar sonra Materazzi o gün Zidane'a ne dediğini gazetelere açıklamıştı. Formasını çektim, O'da "çok istiyorsan maçtan sonra alabilirsin" dedi. Bunun üzerine O'na "fahişe olarak kızkardeşini tercih ederim" dediği açıkladı. Bu açıklama gösteriyor ki; yukarıda ki yazıda, tarihte bir kez daha haklı çıkıyor. Bu arada Zidane'ın yerine ben olsaydım kafayı direk suratına atardım ki bir işe yarasın. Kim ne derse desin Zidane çok büyük bir futbolcudur. Ve ona karşı sevgim hiçbir zaman azalmayacak.
Gotye - Somebody That I Used To Know (Ft. Kimbra)
The Fall - I'm Frank
Violent Femmes - See My Ships
0 yorum:
Yorum Gönder