Bugün Ian Curtis'in hayatından başladık öyle devam edelim istedim. Şimdi birazcıkta Ian Curtis'in karısı Deborah Curtis'in "Touching From a Distance" kitabına göz atalım.
Ian'ın hayattaki tek büyük aşkı müzikti ve öğle yemeği aralarını genelde Victoria Park'ta MC5, Roxy Music ve Velvet Underground dinleyerek geçiriyordu. Bowie'ye fanatik bir şekilde bağlıydı, özellikle de Jacquel Brel şarkısı olan "My Death" yorumuna. İşin doğrusu, Ian'ın kahramanlarının çoğu ölmüştü ya da ölüme takıntılıydı. Aslında bu, yeniyetmelik dönemi için olağandışı bir durum sayılmazdı. Ian olgunlaşmayı diğerlerinden daha ciddiye alıyordu, sanki büyümeye karşı çıkarsa onu geciktirebilirdi.
James Dean'in "Rebel Without A Cause"da giydiğine benzer kırmızı bir mont almıştı kendisine. O da kahramanı gibi asi olmak istiyordu ve tıpkı onun gibi sebebi yoktu. Genellikle isyankarlığı başkalarının hayat biçimine sözlü saldırı şeklini alıyordu. Farklı bir tip olduğu için insanlar onun çevresine dahil olmak için uğraşıyorlardı. O zamanlar dahi, istediği kişiyi karizmasıyla yanına çekebilirdi.
Ian'ın zeki olduğu kesindi, kimse onu ders çalışırken görmemişti gerçi. İngilizce, İngiliz Edebiyatı, din bilgisi, tarih, Latince, Fransızca ve matematik gibi derslerde başarılıydı, ama Almanya'ya duyduğu ilginin tersine, Almancadan çakmıştı. Eğitimine devam etmek, üniversiteye gitmek gibi bir plandan hiçbir zaman bahsetmedi. Arkadaşlarının gerçekçi kariyer planlarının yanında, onun tek istediği, müzik endüstrisine girmekti.
Ian, genç yaşta ölen yıldızlara olan ilgisini hiç saklamadı. James Dean, Jim Morrison, Janis Joplin gibi isimleri ondan öğrendim. 30'una varmadan ölmek istediğini söylediğinde, bunu bir gençlik takıntısı olarak algılamış ve nasılsa geçeceğini düşünmüştüm. Hayatın yaşanmaya değmeyecek olmasına bu yaştan karar vermesi mümkün görünmüyordu. Yaşı ilerledikçe hayatın terkedilemeyecek kadar güzelleşeceğini düşündüm onun için.
David Bowie - My Death
Joy Division - Disorder
0 yorum:
Yorum Gönder