Ağır Roman’ın yazarı Metin Kaçan artık
aramızda değil. Sosyal medyada Amerika’yı yeniden keşfetmiş heyecanıyla
haber şu şekilde verildi. “Kaçan’la ilgili iddialar doğru çıktı. Kaçan intihar etti.”
Ardından yorumlar geldi. Hani her şeyi eleştirip ama kendisi asla bir
halt olamayan tipler vardır. O zümre hemen yazarın 1995’teki tecavüz
suçunu hatırlattı. Lafı öldü ve adalet tecelli ettiye getirdiler. Ölüden
medet ummak bu olsa gerek. Tartışmalar sürdü gitti, ama tek gerçek
değişmedi. Metin Kaçan artık aramızda değil.
Kaçan geride bir ağır roman bıraktı. Bu
roman beton gibi sert ve gerçekten ağırdı. Ondan sonra ne yazdıysa bu
romanın altında ezildi kaldı. Metin Kaçan bir kesime göre bizim Gabriel Garcia Marquez’imizdi.
Kendi yarattığı çarpık bir kentin sokaklarında kendi dilini kullandı.
Bu dil alışılandan farklı, sert bir dildi. Gözden ve gönülden ırak
tutulmuş sokakların dili. Aslında kulakları tırmalayan bir kentin sesi.
Kolera sakinleri; serttiler, yoksuldular,
eğitimsizdiler, lumpendiler. Ama her şeye rağmen yaşadıkları şehre
aittiler. Çünkü bu kavgada gidecekleri başka bir yer yoktu. Bu nedenle
temel meseleleri yaşadıkları yeri koruma ekseninde dönüyordu. Kısaca “Kolera Günlerinde Aşk” güzeldi.
Bazen bir şehri insan gibi seversiniz, ya da bir insanı şehir gibi. Bu
açıdan Ağır Roman aslında o günlerden, günümüzde yaşanan kentsel dönüşüm
ve bu rant uğruna yerlerinden edilen insanları anlatıyor. Kolera
sakinlerinin o günlerde yaşadığı sıkıntıları, günümüzde yerlerinden
sürgün edilmiş insanlar yaşıyor. Belki de bu yüzden Ağır Roman’dan
uyarlanan dizisi kentsel dönüşüm mevzularına girince yayından
kaldırıldı.
Ağır Roman alışılmışın ötesinde sert dili
olan bir romandı. Bol küfürlü, tehditkar ve erkek dilinin her yere
işlediği bir atmosferi vardı. Bu nedenle romanda şiddet vardı, yoksulluk
vardı, duvarlar ardında kalmış bir kültür vardı. Ama herşeye rağmen bu
kültürün günümüz dünyasına inat, naif bir raconu vardı. Bu iç ahlaka
göre kim yamuk yaparsa cezasını bir şekilde öder, düzen bozulmadan hayat
devam ederdi. Ezilenler bir şekilde bu düzende hep ayakta kalırdı.
İnsan bir yazarın bir anlık verdiği bir
karar sonrası hayata veda etmesine üzülüyor. Karlı bir İstanbul gününde,
bir anda bindiği taksiyi durduruyor, cüzdanını ve telefonunu arabada
bırakıp kendini boğazın soğuk sularına bırakıyor. Tıpkı kendi
cümlelerinde söylediği gibi “Kış olmasına rağmen yalınayak yürüyorum
bazen. Çünkü yerden yaşanan hikayeleri çekebileyim diye”
Metin Kaçan söylediği gibi ölüme de
çıplak gitti, geride bıraktığı veba günlerini düşünmeden. Yaşadığı
hayata dipnot değil, başlık atarak veda etti…
Cem Karaca - Resimdeki Gözyaşları
Cem Karaca - Tamirci Çırağı
0 yorum:
Yorum Gönder