2013 yılının Ocak ayı karabasan misali üzerimize çöktü. Ardı ardına bu
ülke için değerli isimler hayata veda ettiler. Bu ölüm ağacının son
düşen yaprağı değerli sanatçı Ferdi Özbeğen oldu. Her ölüm veda kokar,
fakat bu ölüm çok fazla buruk ve duygusal oldu.
Telsizle arkadaş aramak, elmor, video klipler, 33′lükler, Limasollu
Naci, 0302 otobüsler, Eagles, Queen, Flashdance, Gırgır, bir kalem, bir
defter, bir silgi eşliğinde silinip giden yıllardı 80’ler. O yıllarda
bir kuşak Ferdi Özbeğen’i, evlerde aile büyüklerinin üst üste yığılmış
plak ve kasetleriyle tanıdı. Önce biraz merak ve korkuyla yaklaşılan bu
albümler, sonraları duygusal boyutlara açılan kapıların altın anahtarı
oldu. Yeniyetme delikanlılar sevdikleri kızlara pencere altlarında onun
şarkılarını söylediler. Belki bu yüzden eli ağır kız babalarından çok
fazla dayak yedi bu delikanlılar. Ama hakiki aşk böyledir; zor ulaşılır,
kolay kolay kaybedilmez. O yılları Umut Sarıkaya bir yazısında ne güzel
özetlemişti: “Ömrüm Tuborg aile çay bahçelerinde çalınan Ferdi Özbeğen şarkıları hüznünde seyrediyordu.”
1941 İzmir doğumlu Ferdi Özbeğen, 11 yaşında ortaokulla birlikte müzik
öğrenimine başladı. 1960 yılında İstanbul’da İktisat Fakültesi’ni
kazanan Özbeğen, babasının vefatı ile eğitim hayatını yarıda kesmek
zorunda kaldı. Bu süreçten sonra müzik Ferdi Özebeğen’in tek amacı
olacaktı. 1965 yılında Ferdi Özbeğen ve Orkestrası olarak katıldıkları
Altın Mikrafon yarışması bu günlere gelen sürece öncülük etti. O dönem
içinde orkestra Okay Temiz, Esin Engin gibi önemli isimleri bünyesinde
barındırmıştır. 1977 yılında sanatçı, ilk uzunçaları olan Ferdi
Özbeğen’le 45 Dakika’yı çıkardı. Bu albüm Ferdi Özbeğen fırtınasının
fitilini ateşledi. Albüm çok sevildi, büyük satış rakamlarına ulaştı.
Sonrası hepimizin bildiği süreç; onlarca güzel albüm, hiçbir zaman
unutamayacağımız hazine gibi şarkılar.
Ferdi Özbeğen her şeyden önce çok önemli bir yorumcuydu. Kimine göre
fantezi müzik eserleri üreten bir piyanist şantör ekolünün en büyük
ustası, kimine göre Türk Batı Müziği alanında eserler vermiş bir
sanatçı. Ama en önemli özelliği eserlerini, kendi duyguları ile yoğuran
bir gönül adamı olmasıydı. Belkide bu yüzden onu en çok kadınlar sevdi.
Ama şuna eminiz ki gittikçe yozlaşan ve sıradanlaşan bir müzik piyasında
onun değeri şimdi daha da çok anlaşılacak.
Bir ekşi sözlük yorumunda dediği gibi "Vefatıyla kadehler yarıya inmiştir."
Ey gün batımlarının hüzünlü insanı, Kaybedenler Kulübü’nün asla kaybetmeyen daimi üyesi huzur içinde uyu…
0 yorum:
Yorum Gönder