24.10.2013

Berlin Üzerinde Gökyüzü


Bilgi, bir kapının tam ortasında kilidi olan bir kapının varlığını bilmektir. O kilidin başka tarafa açıldığını bilmek.. Önce zifiri karanlıkta süzülen incecik ışığı fark eder insan, sonra o ışığın anahtar deliğinden süzüldüğünü anlar. O ışığın tam karşı ucunda bir başkasının o ışığa baktığını ve o kilidin, sadece o ikisi için yaratılmış olduğunu fark eder zamanla. Kilidin açılması için, ışığın geldiği taraftaki anahtarla sizde olan anahtarın birleşmesi gerekir. Zifiri karanlığın tam ortasında kapı açılır, müthiş bir ışık ortalığı aydınlatır ve sadece insana özel olandır damlayan.. Meleklerle insanlar arasındaki fark budur! Melek bilir ama yaşayamaz, karanlığın ortasında bir kapı olduğunu, o kapının tam ortasında bir kilit olduğunu bilir ama bir anahtar deliğinin geçirdiği ışığın aydınlığını hiç yaşamamıştır. O ışığa karşıdan hiç bakmamış, baktığı tarafın tam karşısında bir gözün aynı ışığa aynı duyguyla baktığı bir durumu hiç yaşamamıştır. Ve insan, bilmez çoğu zaman.. Bildiğinin ne olduğunun farkına da varmaz bazen. Ama insan, yaşar. Her insan için orada olan ama karanlıklar içinde görünmez olan bir kapı vardır ki aslolan o kapının kilidinin karşısındakn süzülen ışık hüzmesini fark edebilmektir. İnsanla meleği ayıran şey tam da burada ışığı fark edebilme kapasitesidir;  yani aşktır.

Wim Wenders’ın 1987 yapımı Der Himmel über Berlin (Berlin Üzerinde Gökyüzü)  filmindeki melek Damiel trapezci kız Marion’a aşık olup melekliği terk edip “insan” olmak ister. Bilgiye sahip olmakla onu yaşamak arasındaki farkı keşfeder Damiel. Keşfetmenin yolu aşkın kapısından geçer çünkü. Kendisine açılan kapının Marion için de açılmış olduğunu fark eder. Marion, rüyalarında o kapının öte tarafındakinin kim olduğunu öğrenmiştir.

“Seyretmek aşağıya bakmakla değil göz hizasında gerçekleşir.”

Her insanın kendisine özel olan kapının anahtar deliği de sadece göz hizasından fark edilir. Damiel, bir kez olsun aşağıya bakarak değil göz hizasından bakarak dünyayı seyretmek ister. Kanamak, dokunmak,üşümek,ellerini ovuşturmak,yaşamak ve aşık olmak..

Filmin finali ise sinema tarihinin en çarpıcı aşk sahnelerinden birisidir kanımca. Marion’un anahtar deliğinin öte tarafını görmesi ve o kapıyı açmak için kendisinde olan anahtarı Damiel’e vermek istemesi. Damiel öteki anahtarın sahibidir çünkü. Sadece kendisiyle olduğunda hakkıyla yalnız olabileceği aşkı aramaktadır ve gördüğünde “işte bu” diyebilecektir Marion. Anahtar deliğinden ince bir huzme olarak gelen ışığın, bir sarhoşluk haline gelerek tüm evreni aydınlatması..

Wenders, “sevmenin”, “aşkın”, “çocuklukluğun”, “melek ve insan olmanın” şiirini yazmıştır bu filmle..

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...