19.01.2014

Ruh halimin güvercin tedirginliği


Bugün 19 Ocak. Takvim yaprakları 19 Ocak 2007'yi gösterirken sırtını insanlara dönmeyi sevmeyen Hrant Dink, 3 kurşunla sırtından vurularak öldürüldü. Dink, o dönem yaşadığı sıkıntıları ve içinde bulunduğu ruh halini Agos gazetesinde şu şekilde satırlara dökmüştü.

"Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muradlarına erdiler. Daha şimdiden, akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink’i artık “Türklüğü aşağılayan” biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular.

Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü. Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçekdışı? Doğrusu, bunu bilmem elbet mümkün değil. Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşattığım psikolojik işkence. “Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor” asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki, artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların “aa bak, bu o Ermeni değil mi?” diye bakış fırlattıklarını daha fazla hissediyorum. Ve reflesk olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.


Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik. Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim… Onun kadar sağıma, soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım. Başım onun ki kadar hareketli… Ve anında dönecek denli de süratli.

Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? “Canım, 301’in bu kadar da abartılacak yanı yok. Mahkum olmuş, hapse girmiş biri var mı?” Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi… İşte size bedel.. İşte size bedel…

İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz ey bakanlar?.. Bilir misiniz?... Siz, hiç güvercin izlemezmisiniz? Kolay bir süreç değil yaşadıklarım… Ve ailece yaşadıklarımız. Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahil oldu. Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında. O noktada hep çaresiz kaldım.

“Ölüm-kalım” dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direnişçisi olabilirdim, ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlikeye altına atmaya hakkım yoktu. Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı, herhangi bir başkasını tehlikeye atarak, yiğitlik yapmak hakkına sahip olamazdım. İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp onlara sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı. Ben nerede olursam, onlar da orada olacaktı. “Gidelim” dersem geleceklerdi, “kalalım” dersem kalacaklardı.

Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi. Kalacaktık ve direnecektik. Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama. .. Tıpkı 1915’teki gibi çıkacaktık yola. Atalarımız gibi. Nereye gideceğimizi bilmeden. Yürüyerek yürüdükleri yollardan. Duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı…


Öyle bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil ama ayaklarımızın götürdüğü yere. Her neresiyse. Dilerim, böylesi bir terk edilişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten.
Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler, başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım. Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.

Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki, bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe, ama bir o kadar da özgürce."


Beck - Missing

MGMT - Someone's Missing

0 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...